Buldan: Leyla Güven parlamentonun yapamadığını yapmak için eylemde

img
ANKARA- Bütçe görüşmelerine ilişkin Genel Kurul’a hitap eden HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ülkeyi kriz ve çöküşe sürüklediğini ifade ederek, milletvekili Leyla Güven’in eylemi için “Leyla vekilimiz sorunlara gözünü kapatan bu parlamentonun yapamadığını yapmak için 33 gündür eylemde” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Genel Kurul’a gelen 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine konuştu. HDP’nin tüm kadrosunun bulunduğu Genel Kurul’da, tutuklu bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in fotoğrafları konuldu.
 
Buldan konuşmasına tutuklu bulunan siyasetçileri selamlayarak başladı. Bulan, Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in tutuklu olması nedeniyle parlamentonun eksik toplandığına dikkat çekerek, “Arkamızdaki duvarda ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazıyor. Ne yazık ki, bugün bu parlamentoda ve dışarıda olması gereken seçilmişlerin cezaevlerinde hukuksuz bir biçimde rehin tutuluyor olması, egemenliğin halkta değil, muktedirlerin elinde olduğunu göstermektedir” dedi.
 
‘YENİ REJİM İNKARI ÜZERİNE KURULDU’
 
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni “otoriter”, “tekçi” ve “baskıcı” olduğu yönünde eleştiren Buldan,  “Bu yönetim şekli farklılıkların ret ve inkârı üzerine kurulmuştur. Demokratik katılımcılığı ve çoğulculuğu değil, tek adam dayatmasını esas almaktadır. Özgürlükçü değil, güvenlikçidir. Hukukun üstünlüğüyle değil, Saray talimatıyla çalışan siyasal yargı gücüyle hareket etmektedir. Bu rejim etkisiz bir parlamenter sistemi ve demokratik siyasetin tasfiyesini hedeflemektedir. Yeni rejimde sadece iktidara biat edenlerin hakları vardır. Bu toprakların kadim halkları olan Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Êzidîlerin farklı inanç ve kimliklerin kadınların, gençlerin, emekçilerin, ezilenlerin hakları yoktur” diye belirtti. 
 
‘TOPLUM DUYGUDA BÖLÜNMÜŞTÜR’
 
Rejimin varlığını kutuplaştırma ve sindirmeyle sürdürmeye çalıştığını ifade eden Buldan, tutuklu bulunan siyasetçi Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine dönük saldırıyı hatırlattı. Buldan, “ Toplum faşizmle yaşamaya alıştırılmak istenmektedir. Hesap sormayan, talepte bulunmayan, her şeyi sessiz bir kabulle onaylayan bir toplum hedeflenmektedir. İtiraz edene, sesini yükseltene dayatılan ise dört duvarın arasıdır, işsizliktir, yoksulluktur. Toplum; duyguda, acıda, sevinçte bölünmüştür. Ayrışma ve kutuplaşma tehlikeli boyutlara doğru ilerlemektedir. Bir tarafın acısına diğer taraf seviniyorsa bu tablo iktidarın eseridir. Aysel Tuğluk’un annesinin mezarına yapılan ırkçı saldırı, öteki düşmanlığının geldiği boyutu göstermektedir” dedi.
 
Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin, savaşın, ihraçların ve cezaevlerinin her geçen gün arttığı bir Türkiye’de insanların geleceğe dair umutsuz olduğunu vurgulayan Buldan, Soma’daki işçileri, Ankara Gar Katliamını, Roboski’yi, Suruç’u, Sivas ve Gazi olaylarını, Kemal Kurkut, Sise Bingöl ve Gezi eylemlerinde yaşamını yitirenleri de tek tek konuşmasında hatırlattı. 
 
‘HALKIN DEĞİL SARAYIN BÜTÇESİ’
 
Genel Kurul’a gelen bütçeye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Buldan, bütçenin halkın değil “Sarayın” bütçesi olduğunu ifade etti. Buldan, “Ülke tablosu Saray’ın ışıklı penceresinden tozpembe görünebilir. Ama halkın yaşadığı tablo içler acısıdır. Bir yanda yoksulluk, işsizlikle açlık ve sefalet, diğer yanda ise, devletin tüm gücü ve imkânlarını har vurup harman savuran bir yönetim anlayışı var. Kürt’ün Türk kadar, Alevi’nin Sünni kadar, kadının erkek kadar, emekçinin patron kadar, yoksulun zengin kadar hakkı ve hukuku yoksa, haklı olanlar değil güçlü olanlar korunuyorsa soruyorum size Adalet bunun neresinde? Eşitlik ve vicdan bunun neresinde?” diye konuştu.
 
‘EDİRNE’DEN HAKKARİ’YE HERKES UMUTLANMIŞTI’
 
Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin en derin siyasi, ekonomik ve toplumsal krizi yaşadığına dikkat çeken Buldan, iktidarın sadece seçim dönemlerinde vaatlerde bulunduğu ancak giderek ülkeyi felakete sürüklediği yönünde eleştirdi. Buldan, ülkeyi ekonomik, toplumsal ve siyasi krize sürükleyen sürecin 2013 yılındaki çözüm sürecinin bitmesiyle başladığını belirtti. Müzakere sürecinde Türkiye’de olumlu bir iklimin yaşandığını, çatışmaların ve ölümlerin olmadığını hatırlatan Buldan, dönemi “ Edirne’den Hakkari’ye herkes umutlanmıştı. Barışa olan inanç ve bir arada yaşama iradesi güçlenmişti. Hepsinden önemlisi ölümler durmuştu. Krezus, ‘Barışta oğullar babalarını, savaşta ise babalar oğullarını gömer’ der. İşte çözüm süreciyle birlikte babalar artık oğullarını gömmüyordu, anneler ağlamıyordu! Dolmabahçe Mutabakatı’ ve çerçeve yasayla çözüm süreci ilerliyordu ve çatışmalı dönem artık geride kalacaktı” diye aktardı. 
 
‘AKP TÜRKLÜK KRİZİ OLARAK GÖRDÜ’
 
Çözüm sürecinde hükümet ve iktidar kanadından Kürt sorunun demokratik yollarla çözümüne dair sarf ettikleri cümleleri hatırlatan Buldan, çözüm masasını deviren AKP’nin çatışmalı ortamı tekrar başlattığını hatırlattı.  Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü: “7 Haziran seçimlerinde Çözüm Süreci’nin de etkisiyle Türkiye halkları, barış ihtimalinin belirmesine paralel olarak sandıktan Demokratik Cumhuriyet sonucunu çıkarmıştı. Ancak AKP’nin de dâhil olduğu resmi ideoloji Demokratik Cumhuriyet ve barış talebini tarihsel bir dönüşüm olarak kabullenmek yerine, bunu; tekçi vesayetçi sistemin sonu ve aynı zamanda bir Türklük Krizi olarak gördü. Çözüm sürecini bugünkü tek adam rejiminin ve Suriye politikasının önünde engel olarak gören AKP iktidarı, çözüm masasını devirerek, çatışmalı sürecin önünü açtı.” 
 
‘SAYIN ÖCALAN’A TECRİTLE BAŞLADI’
 
Bu sürecin ise PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ile başlatıldığını belirtti. Buldan, “Erdoğan, ‘gerekirse baldıran zehri içeriz’ demişti. İktidar, çözüm sürecini bitirerek baldıran zehrini topluma içirdi! Sürecin bitirilmesi, 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin önünü açtı. Darbe girişimi fırsat bilinerek, demokratik siyasete ve toplumsal muhalefete resmen darbe yapıldı. Bu; düpe düz çözüm sürecinin ve 7 Haziran’ın intikamının alındığı bir darbe açılımıdır! Eğer, 15 Temmuz başarılı olsaydı iktidarın tam da 2 yıldır yaptıkları yaşanacaktı!” dedi.
 
‘SUÇSA ERDOĞAN NEDEN İÇERDE DEĞİL’
 
Çözüm sürecinde önemli rol ve risk alan İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder’in “neden rehin tutuluyor” diye soran Buldan, Önder ve Baluken’in ülkede ölümlerin yaşanmaması için İmralı, Kandil ve devlet arasında mekik dokuduğunu sözlerine ekledi. Dönemin Başbakanı Erdoğan, hükümet ve devletin bilgisi dahilinde sürecin ilerlediğini belirten Buldan, “Eğer bu görüşmeler suç ise-ki asla değil, peki buna onay veren Erdoğan dâhil hükümet ve devlet yetkililerinin de içeride olması gerekmez mi? Suç olmadığına göre arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekir” dedi. 
 
‘PARLAMENTO TECRİT ALTINDADIR’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecride dikkat çeken Buldan, tecridin sadece İmralı’da değil bütün ülkeye uygulandığını söyledi.
Buldan, devamla şunları söyledi: “Sayın Öcalan’ın devrede olduğu süreçte demokrasi, özgürlükler, demokratik anayasa, demokratik cumhuriyet, barışçıl dış politika konuşuluyordu. İmralı’nın kapısına kilit vurulduğu günden buyana demokrasi de kilitlendi.  O gün bugündür, kriz, baskı, şiddet, ölüm, gözyaşı, darbe, OHAL, adaletsizlikler, hukuksuzluklar ülkenin temel gündemi oldu. Demokrasi, adalet, özgürlükler, barış umutları ve bir arada yaşama iradesi tecrit altındadır. Bu parlamento tecrit altındadır! Meclisin bir etkisi ve gücü kaldı mı? Her şey Saray’a devredildi. Çözümsüzlüğün ve tecridin ülkeyi getirdiği nokta kriz ve çöküştür! Darbelere açık bir ortamın oluşmasıdır! Ne zaman çözüm bitirildi, ülke çözülmeye başladı.”
 
‘MECLİS LEYLA GÜVEN İLE GÖRÜŞMELİ’
 
Buldan, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 33 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in, barış için eylemde olduğunu dile getirdi. Buldan, parlamentoya şöyle seslendi: “Leyla vekilimiz sorunlara gözünü kapatan bu parlamentonun yapamadığını yapmak için 33 gündür eylemde. Bu Meclis torba yasalarla uğraştırılırken Vekilimiz ise, tecridin kaldırılması, barışın ve çözümün gelmesi için mücadele ediyor. Sayın Meclis Başkanı ve değerli milletvekilleri! Bu sesi duymalısınız! Bu parlamentonun bir üyesi açlık grevi gibi ciddi bir direnişin içine girmişse bunu görmezden ve duymazdan gelemezsiniz! Kayıtsız kalamazsınız! Buradan bir kez daha iktidara çağrı yapıyorum: Bu hukuksuz tecride derhal son verilmelidir! Parlamento görev almalıdır! Meclis Leyla Vekilimizle görüşerek, niye açlık grevinde olduğunu dinlemelidir!”
 
‘KÜRT SORUNU VAR VE BUNDAN KAÇAMAZSINIZ’ 
 
Buldan, şunları dile getirdi: “Sayın AKP Genel Başkanı ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor. ‘Yoktur’ deyince bir sorun yok olmuyor! Bu tutumla ancak çözümü erteleyebilirsiniz. Erteledikçe de sorun daha da büyüyecek ve uluslararası boyut kazanacaktır. Kürt sorunu vardır! Çözümü de müzakere ve barıştır! Bundan asla kaçamazsınız! Siz kaçsanız da, barış ve çözüm peşinizi bırakmayacaktır! Çünkü barış; milyonların talebidir.”
 
‘HDP’YE DÖNÜK BASKILAR HUKUKİ DEĞİL’ 
 
Buldan, parti çalışanları, milletvekillerinin tutuklu bulunduğunu da sözlerine ekleyerek, “Bin bir türlü engellemelere, tehditlere ve baskıya rağmen halkımızla birlikte barajları yıkarak 24 Haziran’da parlamentoya girdik. Seçimlerde, valisinden polisine varıncaya kadar tüm devleti ve devlet imkanlarını kendi seçim çalışmaları için seferber eden AKP’yle eşitsiz koşullarda yarışarak buraya gelmeyi başardık. Bu hazmedilemediği için her gün bize saldırı yapılıyor. Partimize yapılan operasyonlar hukuki değil tamamen siyasidir” dedi. 
 
‘FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞIDIR’
 
Buldan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili kararına da değindi. AİHM kararlarının Türkiye açısından bağlayıcı olduğuna vurgu yapan Buldan, “ İşte size talimatla çalışan siyasal yargı örneği. Demirtaş hakkındaki uyduruk fezleke ve iddianameleri hazırlayan polis ve savcıların FETÖ’cü olduğunu biliyor muydunuz? Çok net söylüyorum: Bu iddianameye sahip çıkan siyasiler FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Kararı tanımıyorsanız çıkın dürüstçe deyin ki ‘Biz bu sözleşmeden imzamızı geri çekiyoruz. AB’yle de ilişkileri bitiriyoruz’ deyin. AİHM kararını uygulamamak açıkça hukuk gaspıdır! Bu tutum bağımsız yargının kalmadığının bir kanıtıdır” diye konuştu. 
 
‘KAYYUM SİYASETİ RED VE İNKARIN DEVAMI’
 
Buldan, Demokratik Bölgeler Partisi’nin 96 belediyesine atanan kayyumların politikalarına da değindin. Kayyum halk iradesinin gaspı olduğunu vurgulayan Buldan, şunları ifade etti: “AKP sandıkta kazanamadığı yerleri kayyum atayarak ele geçirme yoluna gitmiştir. DBP’li belediyelerde tek bir kalem dahi yolsuzluk tespit edilememiştir. Yolsuzluklar asıl kayyumlarla başlamıştır. Sayıştay raporlarıyla da bu durum belgelenmiştir. Kayyumların görevlerindeki ilk icraatları ise; Kürtlerin dilleri, tarihleri, bellekleri ve hakikatleri ile bağını kesmek olmuştur. Kayyum siyaseti Kürtlerin ret ve inkârı çizgisinin bir devamıdır. Kayyumlar Şark Islahat Döneminin bugünkü Umumi Müfettişleridir.” 
 
‘HDP BİRARADA YAŞAMANIN TEMİNATIDI’
 
31 Mart yerel seçimlerinde “gaspçı kayyumların sahibine iade edileceğini” söyleyen Buldan, “Tutuklamayla, baskıyla, kayyum gaspıyla halk iradesinin engellenemeyeceğini bu iktidar bir türlü anlayamıyor, göremiyor. Bu operasyonların onda biri AKP’ye yapılsaydı şimdiye çoktan tuz buz olurdu. Ama biz halkımızın gücüyle dimdik ayaktayız. İktidarın ayrıştırma politikalarında rağmen bugün toplumun bir arada yaşamasının teminatı ve güvencesi Halkların Demokratik Partisi ve onun demokratik ilkeleridir. HDP tıpkı 1920 ruhu gibidir. Rengarenk halklar bahçesidir İlkelerimizden asla geri adım atmayacağız. Bizi yok etseniz de ilkelerimiz yaşamaya devam edecek!” dedi.
 
‘BÜTÇE ŞİDDETİ BESLİYOR’
 
Kadınlara da seslenen Buldan, şunları söyledi: “Devletin şiddetini yaşayan kadın! Erkeğin şiddetini yaşayan kadın! Ekonomik sosyal krizin şiddetini yaşayan yine kadın. Kadına yönelik şiddette sürekli işleyen üçlü bir mekanizma var. Devlet-yargı-erkek! Dolayısıyla şiddetin nedeni kişisel değil, politiktir. Yaratılan tekçi iktidar olgusunun sokaktaki yansımasıdır şiddet! Bu bütçe de şiddeti besliyor. Kadının adı yok ki bütçede pay ayrılsın! Nasıl olsa kadınlar her gün öldürülüyor, ne gerek var bütçe ayırmaya diyen bir anlayışı görüyoruz. Bütçenin mantığı işte budur!” 
 
‘DEMOKRASİ MUTLAKA KAZANACAK’
 
Buldan, şöyle dedi: “İnanın ki bu rejim, toplumu korkuttuğu oranda ayakta kalabilmektedir. Korku biterse iktidar da biter! Ve bu sistem fazla uzun sürmeyecektir! Demokrasi mutlaka kazanacaktır! Bunun için cesur olmalıyız! Korkmamalıyız. Umutsuzluğa asla kapılmamalıyız! Bu ülkede barış umutları asla söndürülemeyecek, özgürlük türküleri asla susturulamayacaktır.”