DTK: Hükümeti mutlak tecrit uygulamasına son vermeye çağırıyoruz

img

DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu halklarının ihtiyaç duyduğu tarihsel bir aktör olduğunu belirten DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, “AKP hükümetini bir kez daha mutlak tecrit uygulamasına son vermeye, halklarımızın geleceğini karartmayı amaçlayan politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz” dedi. 

 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek ve tecride karşı 8 Kasım’da tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlatan eşbaşkanları Leyla Güven’e destek olmak amacıyla Diyarbakır’da bulunan irtibat bürosunda basın toplantısı gerçekleştirdi. 
 
Toplantıya, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk ile HDP Diyarbakır milletvekilleri Saliha Aydeniz ve Musa Farisoğulları ile DTK Eşbaşkanlık Divanı üyeleri katıldı.
 
'ORTADOĞU’YU KAN GÖLÜNE SOKTULAR’
 
 Açıklama, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk tarafından yapıldı. Türkiye halklarına, uluslararası kamuoyuna, demokratik siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, aydın ve yazarlar ile kanaat önderlerine seslenen Öztürk, “Ortadoğu, günümüzde hegemonik güçlerin ve bölge gerici-sömürgeci devletlerin kendi aralarında yaşadıkları bir 3’üncü Dünya Savaşı’na sahne olmuştur. Bilindiği üzere tüm Ortadoğu; özellikle 2014 yılından beri büyük çatışmaların savaşların ve boğazlaşmaların yaşandığı bir merkez haline getirildi. Dünyanın hegemonik güçleri ve Ortadoğu’nun gerici-sömürgeci devletleri DAİŞ ve türevi diğer terör örgütleri üzerinden Ortadoğu’yu tam anlamıyla kan gölüne ve kaotik bir sürecin içerisine birlikte soktular” dedi.
 
‘ORTADOĞU YENİDEN DİZAYN EDİLMEK İSTENİYOR’
 
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiğini ifade eden Öztürk, “Emperyal ve sömürgeci güçler, halkların iradesini ve taleplerini yok sayarak Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istemektedirler. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiği bu süreçte halkların iradesinin ve taleplerinin Önderliksel, örgütsel ve kurumsal bir ifadeye kavuşturulması hayati önemdedir. Bu realite, mevcut kaotik durumun ve savaş halinin barışa evrilmesinin, halkların birlikte ve kardeşçe yaşamasının ön koşuludur” diye konuştu.
 
‘ÖCALAN TARİHSEL BİR AKTÖR’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tarihi misyonu, öngörüsü, kişiliği ve tarihsel, bilimsel fikirleriyle Ortadoğu halklarının ihtiyaç duyduğu bir aktör olduğunun altını çizen Öztürk, şunları söyledi: “Sayın Öcalan Ortadoğu’daki hegemonik savaşa karşı, bu sürecin barışçıl ve demokratik bir sürece evrilmesinde belirleyici bir role sahiptir. Türkiye’de 40 yıldır Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı devam eden savaşın sonlandırılması, demokratik çözüm olanaklarının ortaya çıkarılması için 2013 yılı Newroz’unda Sayın Öcalan’ın halklarımıza, uluslararası topluma ve savaşın bütün taraflarına hitaben yayınladığı mektubu ile barışçıl bir sürece girildiği uluslararası toplumun tanıklığında yaşanmıştır. Bu süreç, çatışmaların durduğu, ölümlerin son bulduğu, cenazelerin gelmediği, barış ikliminin bütün toplumsal kesimleri sardığı; barışa, birlikte yaşama, kardeşliğe ve adalete olan inancın geliştiği, moral değerlerin tüm toplumsal ve sosyal yaşamda ivme kazandığı bir süreç olmuştur.”
 
 ‘BARIŞ SÜRECİNE MÜDAHALE EDİLDİ’ 
 
AKP hükümetinin savaş konseptine geri döndüğünü, demokratikleşme ve barış sürecine müdahale edildiğini dile getiren Öztürk, şöyle devam etti: “Bu konsepte bağlı olarak, 2013 tarihinden itibaren, devletin ve AKP hükümetinin, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile yürüttüğü diyalog ve müzakere süreci sonlandırılmıştır; Sayın Öcalan üzerinde 1999 tarihinden beri yürütülmekte olan tecrit uygulaması, 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren de mutlak tecrit düzeyinde derinleştirilmiştir. Mutlak tecrit uygulaması ile derinleştirilen İmralı işkence sistemi esasında; barışa, demokrasiye ve halklarımızın birlikte yaşamına kasteden, stratejik amaçları olan bir özel savaş politikası ve uygulamasıdır. AKP hükümeti, mutlak tecrit uygulamasıyla Sayın Öcalan’ın Ortadoğu’daki sorunların çözümüne dair geliştirdiği paradigmanın Kürt özgürlük hareketi dinamiklerine, Türkiye ve Ortadoğu halklarına, yanı sıra uluslararası topluma ulaşmasını ve toplumu etkilemesini engellemeyi hedeflemektedir.” 
 
 
‘ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNMAK…’
 
 Öztürk, yaptığı açıklamanın devamında şunları kaydetti: “Halkımıza karşı sürdürülen inkar ve imha politikalarının en uç zirvesi olan mutlak tecrit uygulaması, bizzat halkımızın özvarlığına kasteden bir uygulama olarak gündeme getirilmiştir. Günümüzde demokratik Kürt siyasetine karşı her cepheden sürdürülen siyasi soykırım operasyonları, mutlak tecrit uygulamasının tamamlayıcısı olarak sürdürülmektedir. Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride karşı çıkmak ve tecridi kırmak, Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü savunmak barışı, halklarımızın birliğini, geleceğini, demokrasisini, adil bir düzende kardeşçe birlikte yaşamalarını, en genel anlamda da, tüm Ortadoğu halklarının demokratik geleceğini savunmanın ilkesel ve ahlaki özüdür.
 
DTK Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven, bu anlamda bizlere, halkımıza ve uluslararası topluma bu görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkma çağrısını yapmış;  mutlak tecrit uygulamasına karşı çıkmadan, tecridi kırmadan barış ve demokrasi mücadelesinin verilemeyeceği ve başarılı olunamayacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. Eşbaşkanımızın mutlak tecrit uygulamasına karşı başlattığı süresiz açlık grevi eylemi bu anlamda, halkımızın ve uluslararası toplumun vicdanına, adalet duygularına, ahlaki değerlerine, toplumsal varoluş sebeplerine ve de demokratik yaşam kurma iddialarımıza sahip çıkma seslenişi, aynı zamanda da ses ve nefes olmuştur.
 
KAMUOYU MÜCADELE RUHUYLA HAREKETE GEÇMELİ
 
Eşbaşkanımız, süresiz açlık grevi eylemiyle, insanlık tarihinin tanık olduğu en büyük zulümlerden biri olan İmralı işkence sistemine karşı mücadele edilmeden, tecrit kırılmadan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin asla başarılı olamayacağı gerçeğini bedenini ölüme yatırarak Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu ve tüm uluslararası topluma göstermek istemiştir. Bu realite, demokratik Kürt siyaseti başta olmak üzere, halkımızın, demokratik sivil toplum örgütlerinin, demokratik siyasi partilerin, kanaat önderlerinin, aydınların ve bir bütün olarak uluslararası toplumun bütün demokratik, vicdani, ahlaki ve insani reflekslerinin yüksek bir irade ve mücadele ruhuyla harekete geçmesini zorunlu kılmaktadır.
 
LEYLA GÜVEN’İN EYLEMİNE TARİHİ ÖNEM ATFEDİYORUZ
 
 Bu anlamda eşbaşkanımız Leyla Güven’in, açlık grevi eylemine tarihi bir anlam ve önem atfettiğimizi açıklıkla ifade etmek istiyoruz. Eşbaşkanımız süresiz açlık grevi eylemi ile halkımızın, ilerici, devrimci, demokrasiye inanmış bütün insanlığın duygularına, vicdanına ve taleplerine tercüman olmuştur. Bu nedenle onun talepleri halkımızın, demokrasi ve özgürlük arayışçısı olan insanlığın talebidir. Eşbaşkanımız Leyla Güven’le başlayan, 27 Kasım tarihi itibariyle de tüm Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki özgürlük tutsaklarının yaygınlaştırdığı açlık grevi eylemleri sürecin nereye doğru evrileceği konusunda uyarıcı bir nitelik taşımaktadır. 
 
GÜVEN’İN TALEPLERİ TARTIŞILMAZ TALEPLERDİR
 
Cezaevlerinde başlayan ve tüm toplumsal kesimler tarafından sahiplenilen açlık grevi eylemleri başta olmak üzere, Kürdistan ve diasporadaki diğer tüm açlık grevi eylemlerine ve etkinliklere büyük bir anlam ve önem verdiğimizi belirterek selamlıyoruz. Eşbaşkanımız Sayın Leyla Güven’in de içinde olduğu özgürlük tutsakları yalnız değildir. Halkımızın ve dünyanın değişik metropollerine dağılmış olan bir bütün Kürdistan halkının, Türkiye demokrasi güçlerinin ve ilerici insanlığın yüreği ve bilinci özgürlük tutsakları ile birlikte atmaktadır. Eşbaşkanımız Leyla Güven ve özgürlük tutsaklarının açlık grevi eylemlerinin talepleri hukuken, ahlaken ve insan hakları bakımından meşruiyeti ve haklılığı tartışılmaz ve gerçekleşmesi de son derece mümkün olan taleplerdir.
 
AKP HÜKÜMETİ TECRİT POLİTİKALARINDAN VAZGEÇMELİDİR’
 
Bu gerçeklikten yola çıkarak; eşbaşkanımızın süresiz açlık grevi eyleminin 26’ncı gününü tamamladığı ve kritik bir sürece girildiği bilinci ile; halkımızı, demokratik tüm kişi ve kurumları ve uluslararası toplumu bir kez daha eşbaşkanımız Leyla Güven’in de içinde olduğu özgürlük tutsakları ile dayanışmaya,  açlık grevi eylemlerinin taleplerine sahip çıkmaya çağırıyoruz. AKP hükümetini bir kez daha mutlak tecrit uygulamasına son vermeye, halklarımızın geleceğini karartmayı amaçlayan ve tüm toplumu geren ve kutuplaştıran politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz.
 
ULUSLARARASI KURUMLARA ÇAĞRI 
 
Aynı zamanda, AİHM, CPT vb. kurumlar başta olmak üzere bütün uluslararası insan hakları kuruluşlarını, Avrupa Parlamentosu’nu, Avrupa Konseyi’ni, Birleşmiş Milletler vb. kurumları Ortadoğu barışını ve halkların birlikte yaşamını tehdit eden mutlak tecrit uygulamasına karşı çıkmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.
 
 Yine, HDP Mersin İl Başkanlığı binasında özgürlük tutsaklarıyla dayanışma amaçlı başlatılan açlık grevi eylemine yapılan saldırıyı ve açlık grevine girenlerin gözaltına alınmasını şiddetle kınıyor protesto ediyoruz. Her insanın başvurabileceği en meşru ve demokratik hak olan açlık grevi eylemine karşı yaşanan bu tahammülsüzlük yaşanan gerilimleri daha da körükleyecektir. AKP hükümetini bu politikalardan vazgeçmeye, halkımızı da açlık grevi eylemine katılanları kitlesel ziyaretlerle dayanışma göstermeye çağırıyoruz.”