Temelli: Bütün kayyumları süpürüp atacağız

img
ANKARA - HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık tablonun 20 yıl önce 9 Ekim’de Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasıyla başladığını söyledi. “Toplumu savunacağız” diyen Temelli, “Bütün kayyumları bu coğrafyadan süpürüp atacağız” dedi. 
 
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündemdeki konulara dair konuştu. Temelli, son üç gündür yapılan HDP operasyonları ve bugün Diyarbakır merkezli 9 ilde yapılan polis operasyonlarına dair, “Bizler sokakta, Meclis’te inatla bir araya gelerek barış ve demokrasi mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz. Bu mücadeleye yükselten 3 gündür gözaltına alınan arkadaşlarımızı saygıyla selamlamıyorum. Asla yılmayacaklar, boyun eğmeyecekler” dedi.
 
Temelli, “Barışı savundukları için, demokrasiyi savundukları için gözaltına alındılar. Bu ceberut devlet gözaltılar ile yıldırmaya çalışıyor. Başaramayacaklar. Cezaevlerinde bulunan binlerce yoldaşımıza da selamlarımızı iletiyorum, onlar direndikçe biz güçleniyoruz” diye konuştu.
 
HDP’nin tutuklu milletvekili Leyla Güven için Temelli, “Bugün grup toplantımızı yine bir eksik yapıyoruz. Leyla vekilimiz tutuklu. Hatırlarsınız kendisine daha önce türkü söylemesi nedeniyle de bir ceza verilmişti. Leyla vekilimiz için inadın türküsü olacağız, onu ve tüm arkadaşlarımızı cezaevinden çıkaracağız” ifadesinde bulundu.
 
‘YARALILARA GAZLA SALDIRANLARI UNUTMAYACAĞIZ’
 
Temelli, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın yarın üçüncü yıl dönümü olduğunu belirterek, “Savaşa inat barış dediği için katledilen 103 yoldaşımızı anacağız. Barışın 103 ismini yoldaşlarımızın cansız bedenlerine ve yüzlerce yaralı yerde yatarken gazla, TOMA’yla saldıranları asla unutmayacağız” dedi.
 
Temelli, 10 Ekim katliamının dava sürecine de işaret ederek, şunları söyledi: “Yoldaşlarım 10 Ekim davalarını partimiz yakından izledi. Orada izlediğimiz şey devletin önümüze çıkardıklarıydı. Peki ya hiç yargılanmayanlar, yol verenler? Onların hiçbiri yargılanmadı bile. Suçlanmadılar bile. Bize dönük bütün katliam davalarında bir tek kamu görevlisi, bir tek polis memuru, bir tek emniyet müdürü bile yargılanmadı. AKP’li siyasetçilerden de ölenlerle ilgili tek söz duymadık. Tam tersine dönemin başbakanı çıkıp dedi ki ‘oylarımızda yükseliş trendi var.’ Ölen canlarımız üzerinden pazarlığa tutuşan bir zihniyetten bahsediyorum. Başta 10 Ekim Katliamı olmak üzere saldırılarda hayatını kaybeden yoldaşlarımızın önünde saygı ile eğiliyorum.”
 
‘KADERİNE BOYUN EĞMEDİĞİ İÇİN İÇERİDE OLANLAR’
 
Temelli, MHP’nin hazırladığı af teklifi için ise şu yorumu yaptı: “Biliyorsunuz Türkiye son günlerde af tartışmasına kilitlendi. Kaderine boyun eğmeği için içeride olan binlerce tutsaktan söz etmeden kader tutsaklarını çıkarıyoruz diyorlar. Çetelere dışarıda hareket alanı sağlamak istiyorlar. Af tartışması sürerken daha geçtiğimiz hafta havalimanında direnen 7 işçi arkadaşımız daha tutuklandı. Toplanda 34 işçi arkadaşımız tutuklu. Neden tutuklu? Çünkü bu çalışma koşullarına itiraz ettikleri için, bu ortaçağ köleci akla itiraz ettikleri için tutuklandılar. AKP’nin yönettiği bu ülkede her ay 150’den fazla işçi hayatını yitiriyor.”
 
‘SARAY’IN GÖZÜ İNSANLARIN CANINDA’
 
Temelli, emekçilerin yaşadığı sorunlara dair şunları ifade etti: “Her ay bu kadar insan sadece çalıştığı için yaşamını yitiriyor. Saray’ın gözü sadece insanların emeği değil canı üzerinde. Havalimanında yaşananlar emekçilere reva görülenler üzerinden kara bir perdeyi kaldırdı. Her şey gözler önüne serildi. Emekçilere yönelik zulüm sürüyor. 
 
Amasra’da Hattat Holding’e ait bir işletmede işçiler işten çıkarılıyor ve tazminatları ödenmiyor. İşçiler vincin üzerine çıkıp eylem yapıyorlar. Ben Bülent Çelik’i aradım. 
 
Vincin üzerinde direnmeye devam ediyor. Hak mücadelesine devam ediyor. Onun selamlarını size getirdi. Süreci takip edeceğiz. Türkiye’nin dört yanında emekçilerle birlikte hak mücadelesi vermeye devam edeceğiz. 
 
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bugün KHK ile ihraç edilen arkadaşlarımız var. Sabah birlikteydik. Kendilerini selamladım. Aynı mağduriyeti yaşıyoruz acılarımız ortak 130 bin dosya var komisyon bugüne kadar ancak 36 binine bakabilmiş. 
 
Bakmış da ne olmuş, baktığı 36 bin dosyadan 33 bin 700 dosyaya ret kararı vermiş. OHAL mağduriyeti devam ediyor. Ret verdikten sonra mahkeme yolu açılıyor Mahkeme kaç yıl sürecek? Belki 10 yıl sürecek. İşte bu mağduriyet sadece ihraç edilenlere değil sosyal çevrelerine değil gelecek kuşaklara bu yolla taşınmış oluyor. 
 
Bir mağduriyetler coğrafyasına çevirdi ülkemizi bu iktidar. Mağduriyetleri yaygınlaştırdıkça mağdur olanları suçlayan bir iktidar. 
 
Oğluna pantolon alamadığı için intihar eden İsmail Devrim’i, eşinden şiddet gördüğü için 21 yaşında hayatını kaybeden Zübeyde’yi, Çorlu’da hayatını yitiren Oğuz Arda’yı, havalimanı inşaatında hayatını kaybeden Kadir Oruç’u yok sayıyorlar. 
 
Onların yok saymasına inat bir var sayacağız onların anısına bu mücadeleyi yükselteceğiz.”
 
‘ÜLKEDE İNSANLARIN NASIL ÖLDÜĞÜ AKP’NİN FRAGMANIDIR’
 
Temelli, “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” sözünü hatırlatarak, “Tank altında ölen çocukların intihar eden işçilerin, göstere göstere katledilen kadınların ülkesine döndü. İktidarın tanıtım filmidir bu cinayetler. Bu filme son vermeliyiz. Bu filme son verecek güç işte burada. Gücümüzle Türkiye’nin, Türkiye halklarının barış arzusunu gerçekleştireceğimize inanıyoruz.”
 
9 EKİM: KARA TABLONUN BAŞLADIĞI ZAMAN
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 yılında Suriye’den çıkarılışının 20’inci yıldönümüne dair, “Bütün bu kara tablo bütün bu zulmün ne zaman başladığını sorarsak onunda tarihi bugündür; 9 Ekim. Şöyle geriye doğru bir 20 yılın muhasebesini yaptığımızda bunca zulüm, bunca zalimlik, bunca savaş varsa ne zaman başladı sorusunun yanıtını 9 Ekim’de aramalıyız” dedi.
 
Temelli, şöyle devam etti: “Bugün 9 Ekim komplosunun yıldönümü. Bu komplonun başladığı tarih. 9 Ekim Ortadoğu ve ülkemizde yaşananları anlamak için çok kritik bir tarih. Geriye dönüp baktığımızda bugün yaşadıklarımızın en temel nedenini bu komploda görebiliriz. Hükümet uluslararası güçlere rağmen kendi hedefleri doğrultusunda Suriye savaşına müdahil olduğunu savunuyor. Tüm dış güçlere rağmen Suriye’deyiz diyor. Oysa gerçek öyle değil, Türkiye’nin Suriye’ye sokulma stratejisi 1998 yılında Adana Mutabakatı ile planlanıyor. Bu mutabakat daha sonra Wikileaks Belgeleri ile açığa çıktı. 
 
TSK, Şam’ı bilgilendirmeden 15 km kadar içeri gireceğinin mutabakatı. Sonrası malum Irak işgali, AKP’nin iş başına gelmesi, MHP’nin iktidar ortağı olması, ılımlı İslam ile birlikte BOP’un planlanması… Ortadoğu’ya müdahalenin yaygınlaştırılması ve Suriye savaşı. Bütün bu gelişmelerin kimler tarafından planlandığını 9 Ekim komplosundan öğreniyoruz. 
 
Dönemin başbakanı Bülent Ecevit yıllar sonra ‘ABD’nin neden bize Öcalan’ı verdiğini anlamadım’ demişti. Neden verdiği bütün çıplaklığıyla ortada. Bu sorunun cevabı ortaya çıktı, 9 Ekim ve 15 Şubat’ın gizli servisler tarafından yürütüldüğü birçok belgede ortaya kondu. 
 
ÖCALAN TÜRK-KÜRT İLİŞKİLERİNİ GÜÇLENDİRMEK İSTEDİ
 
9 Ekim 1998’de Ortadoğu’nun kaderine, bölge halklarının geleceğine müdahale edildi. Tecridin aynı güçler tarafından sürdürülmesi de planın tamamlaması ile ilgilidir. 
 
Bugünkü tecridi 9 Ekim tarihine bakarak anlayabiliriz. Sayın Öcalan bu komplo ile Türkiye halklarının karşı karşıya getirilmek istendiğini, bir iç savaşın çıkarılmak istendiğini vurgulardı. Bu tehlikeyi gördüğü için de İmralı’daki tüm savunmalarını Türk ve Kürt halklarının ilişkilerinin güçlendirilmesi üzerine kurdu. 
 
Hepimiz bunun şahidiyiz. Uluslararası güçlerin Türkiye haklarının üzerindeki oyunlarını boşa çıkarmak için ortak vatan ve demokratik cumhuriyet tezlerini ortaya attı. Bütün bunlar çok kıymetli adımlardı. Sayın Öcalan ancak farklılıklara dayanan gücünü buradan alan ve bununla can ve mal kayıplarının önüne geçebilmenin yolunu gösterdi.
 
DEMOKRATİK ULUS ÇAĞRISINA ŞİDDETLE KARŞILIK VERİLDİ
 
Farklı inanç farklı ulus ve kültüre sahip kesimlerden oluşan bir demokratik ulus modelinin inşasını gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bu çağrıya şiddetle karşılık verildiği için Kürt sorunu çözümsüzlüğe mahkum edilmiştir. Bugün yaşadığımız demokrasi sorununun temelinde de Kürt sorununun çözümsüzlüğü vardır.  
 
Sorunun çözümünden yana olanlara karşı bu iktidar savaşı savaş politikalarını yani çözümsüzlüğü tercih etmiştir. Öcalan 3 yıl boyunca süren görüşmelerde bugünlerde karşılaştığımız siyasi ve ekonomik sorunlar konusunda uyarılarda bulundu. AKP’nin müzakerelerde istekli olmadığını ve bunun tehlikeli olduğu uyarısını yaptı. 2014’teki bir görüşmesinde darbe mekaniğine dikkat çekti. Çözüm için sorumluluk alınmaması halinde bir darbenin mümkün olacağını söyledi. Öcalan’ı dikkate almadılar, ne oldu? 15 Temmuz 2016’da darbe mekaniği harekete geçti, darbe kalkışmasını yaşadık. 
 
MUTABAKATIN ÜZERİNE TECRİT KİLİDİ VURULDU
 
Bu görüşmeler sırasında bir mutabakat metni ortaya çıktı: Dolmabahçe Mutabakatı. Bu mutabakatın üzerine tecrit kilidi vuruldu. Mutabakatta özgür vatandaşlıktan cinsiyet rejimine, doğanın korunmasından yerel demokrasiye kadar her alanda en demokratik yöntemler geliştirilmişti. Bu aslıdan Türkiye’nin demokrasi sorununun çözümü idi. Çünkü demokrasi sorununun çözümü, Kürt sorunun çözümü demekti. Kürt sorunun çözümü demokrasi meselesinin hal edilmesi demekti. 
 
VE 10 EKİM YAŞANDI
 
Bu ilişkiyi ortaya koymadan, bu ilişki üzerinden yol almadan Türkiye’nin sorunlarını çözmek, Türkiye’nin demokratik bir rejime kavuşmasını sağlamak mümkün değil. Buna karşılık AKP Genel Başkanı Erdoğan böyle bir mutabakat yok dedi ve sonlandırdı. Annelerin çocukları için endişelenmediği barış günleri bitmiş oldu. Sonrasını biliyorsunuz, katliamlar. İşte yarın 10 Ekim anmasına gideceğiz. İşte bu mutabakatın sonlanması bizleri katliamlarla dolu bir dönemi yaşamaya mahkum etti.
 
TECRİT UYGULAYARAK AKP NE YAPIYOR?
 
Yarın 10 Ekim. 9 Ekim’den bugüne aklını yitirmiş bir zihniyetin katliam tarihleri arasında sıkışıp kaldık. Bu zihniyete karşı inatla barış mücadelesini yükseltmeliyiz. Tecrit meselesini anlamak AKP’nin Kürt halkına yönelik bakış açısını, iktidarın barış konusundaki yaklaşımını anlamak açısından kilit önemde. Tecrit Türkiye’de Kürt sorununun hükümet tarafından getirildiği noktayı çok iyi özetliyor. Soruyoruz: AKP tecrit uygulayarak çözüm adına ne yapmış oluyor? 
 
TECRİT İLE NEYİ ÇÖZÜYORSUNUZ?
 
Tecritle neyi çözmüş oluyor, tecrit Kürt meselesinin gizli ittifaklara teslim edilmesi için kullanılan araçlardan biri. Sayın Öcalan İmralı heyetine şöyle söylemişti: ‘Bunu bu masada çözersek çözeriz. Bu son şansımız. Bu masada çözemezsek muhataplar dışarı açılır.’ Öyle oldu. Dışarı açıldı. Oysa bunu çözebilirdik. Muhataplar bir masanın etrafına oturmuş ve tüm ülke büyük bir umuda sarılmıştı. O masayı devirenler, bu katliamların sorumlusudur. O masayı devirenler bu savaşın, bu yıkımın sorumlusudur.”
 
‘TOPLUMU SAVUNACAĞIZ’
 
Temelli, Öcalan’ı mutlak tecrit altında tutmanın, toplumu savunmasız hale getirmek anlamına geldiğini belirterek, “Bizler toplumu savunmasız bırakanlara karşı toplu savunmak için buradayız, burada olmaya devam edeceğiz” dedi.
 
‘TECRİT VE SAVAŞ İLE KRİZDEN ÇIKAMAZSINIZ’
 
Ekonominin ülkenin en önemli sorunlarının başında geldiğini söyleyen Temelli, “Türkiye’nin yaşadığı iktisadi krizi açıklamaya çalışırken hükümet sürekli dış güçlerden bahsediyor. Dış güçler böyle yaptı dış güçler şöyle yaptı. Oysa iktisadi krizin en önemli sebeplerinden biri izlenen savaş politikaları. Tecrit, savaş ve demokratik çözümün önünün tıkanmasıyla, bu iktisadi krizin içinden çıkamazsınız. Öyle oluyor zaten. Hem iktisadi krizin içinde boğuluyorlar hem de bu politikalarda ısrar ediyorlar” dedi. 
 
KURSAĞINIZDA KALACAK YEDİKLERİNİZ
 
Temelli, konuşmasının devamında öne çıkan başlıklar şunlar: “Şimdi derinleşen ekonomik krizle birlikte yine başladılar ‘Fırat’ın Doğusu’na gireceğiz’ demeye. Yine beka sorunu diyorlar. Vatan, millet, Sakarya edebiyatına yine sarıldılar. Bunlar biliyorsunuz promterdan okuyorlar ya. Sağ promter sol prompter, iki promter arasında kafaları karışıyor. 
 
Bunlar yazmadığı için bunlara yazıp veriyorlar, yazıp verdikleri için de ne dediklerini bilmiyorlar. Bakın Bahçeli ne dedi; ‘bu az yeme çok yeme meselesi değil, vatan meselesidir.’ Ben az yiyorum AKP sen çok yiyorsun buna takılmayalım biz yemeğe devam edelim ahaliyi de oyalayalım. Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yediniz, doymadınız ama kursağınızda kalacak bu yedikleriniz. 
 
Her siyasal kriz ortaya çıktığında ya dış mihraklar ya iç mihraklar. Bazen de sızma mihrak var. McKinsey. Karar veremediler iç mi dış mihrak mı? 
 
DAMAT İÇ MİHRAK MI DIŞ MİHRAK MI?
 
O yüzden şimdi Damat hangi kadroya atanacak,  iç mihrak kadrosuna mı dış mihrak kadrosuna mı atanacak, onu da yakında göreceğiz. Bugün Türkiye heyecanla bekliyor, Damat enflasyonla mücadele programını açıklayacak. Ben tiyo aldım. Ortada büyük bir daire etrafında küçük daireler. Daha önce böyle modeller yarattılar. 
 
Enflasyonla nasıl mücadele edeceklerine dair, diyor ki ‘şirketlerin borçlarında indirim yapacağız, şirketleri rahatlatacağız. Onların fiyat artırmasının önüne geçeceğiz.’ Enflasyonla mücadelede genişleyici mali politikası uygulayacağız. Şaşkınlığa bak aklı karışmış. Ne yaparsın evladım, sen çok güzel daire çizersin, çözüm yok. İddia ediyoruz enflasyon fırlayacak. Bunun önüne geçecekleri bir tek araç var, o da TUİK. Enflasyon fırlayacak ama TUİK enflasyonun düştüğünü açıklayacak. 
 
Çünkü TÜİK’e müdahale ettiler ve müdahale ettikleri gibi de şunu dediler, ‘en kötüyü gördük daha kötüyü görmeyiz.’ Çünkü bundan sonra açıklanacak rakamlar enflasyon rakamı değil onların yalanları olacak. 
 
ÇİFTÇİNİN BORCU 13 KAT ARTTI
 
AKP döneminde bakın ekonomik sorunlar o denli toplumsal ve siyasi sorunlarla iç içe geçti ki, tarımsal araziler vasfını yitirdi. Çiftçilerin borcu 13 kat arttı. Açıklanan programda çiftçiye yer yok. Peki, tarımdan geçimini en çok kim sağlıyor, Kürtler. İşte iktisadi sorunlar, siyasi sorunlar, toplumsal sorunlar. Meraların yasaklanması, ormanların yakılması, çiftçinin borcunun göz ardı edilmesi. Hep arka planda yatan savaş politikalarıdır. 
 
KAYYUMLARI ATACAĞIZ
 
Bizim belediyelerimizle ilgili konuşmaya başladı ya, bizim hiçbir belediyemizde Sayıştay raporlarıyla kanıtlanmış bir tek kuruş yolsuzluk yok. Ne yolsuzluğu, hata yok hata. Muhasebesini tam tutmuş, şeffaf tutmuş ve hesabını vermiştir. Bunlar bizim belediyelere laf söylerken atadıkları kayyumların hepsi yolsuzluğa bulaştı. Atadığı kayyumu bile görevden almak zorunda kaldı, hırsızlığın boyutuna bak. Bir tek kuruşluk yolsuzluk bulamadığı belediyelerimizi suçlarken kendi atadıkları kayyumlar ortada. Az kaldı. Bütün bu kayyumları bu kayyum coğrafyasından hep birlikte süpürüp atacağız. Hem kayyumları atacağız hem Saray’ı süpüreceğiz. 
 
AKP MAHALLE TEFECİSİ GİBİ
 
Bir zam sistemi var. AKP bir mahalle tefecisi gibi… Halktan topluyor ve bir çukura bu kaynakları atıp çarçur ediyor. Nasıl mı topluyor?  İşte fatura böyle topluyor. Elektrik faturası, doğalgaz faturası ve gelen her faturaya bakın. Her faturada en az 4-5 ayrı vergi var. 
 
Yani sizin kullandığınız her şeyde dolaylı vergi var. Bu adaletsizlik aslında ülkeyi topyekûn büyük bir adaletsizliğe sürüklüyor. Halka bu adaletsizliği dayatarak halkı yoksullaştırarak topladığı paraları yandaş sermayeye, beton sermayeye ve silah sanayiye aktarmaya devam ediyorlar. 
 
YÜKÜMLÜLÜKTEN KAÇIYORLAR
 
Bir ekonomi dâhisi bunlar. Konkordato modası var. 300’den fazla firma konkordato ilan etti. Bunların büyük çoğunluğu AKP’nin ihale zengini firma. Yani konkordato ilan ederek aslında yükümlülüklerinden kaçıyorlar. Ve bütün ekonomik krizi işçilerin, emekçilerin o firmalarda çalışan insanların üzerine yıkma derdindeler. 
 
SON 20 YILDA SUÇ ORANI YÜZDE 400 ARTTI
 
Son 20 yılda nüfus yüzde 26 artarken, suç oranı yüzde 400 artmış. Bu bir tesadüf olamaz. Özellikle uyuşturucu ve hırsızlık suçlarında artış yüzde 600. Cezaevlerindeki çocuk ve genç oranı yüzde 40 artıyor. Çünkü 20 yıl boyunca bu ülke yoksullaştı. Bu 20 yıl boyunca bu ülkede adaletsizlik arttı, gelir dağılımı bozuldu. Bu 20 yıl boyunca bu ülke kamplaştırıldı, düşmanlaştırıldı, bütün bunlarla birlikte hareket ediyor. 
 
Bileşik kaplar misali siyasi kriz varsa ekonomik kriz de olur, ekonomik kriz varsa toplumsal kriz de olur. Bunların hiçbiri birbirinden bağımsız hareket etmez. Bakın cinsel suçlardaki artış inanılmaz boyutlarda. Tam 10 kat artmış. Neden şöyle konuşuyorlar. Kadın erkek eşitliği doğaya aykırı diyor. “Tecavüze uğrayan kadınlar doğurmalıdır” diyor, kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyorlar diyor. Böyle bir karanlık zihniyet karanlık söylemlerle konuşuyor. Sonra cinsel suçlar 10 kat artıyor. Çünkü siz bu zihniyeti topluma taşıdıkça bu suçların önünü açıyorsunuz. İşsizliğin artışını kadınların çalışmak istememesine bağlayan iş isteyen kadınlara evdeki iş yetmez mi diyen bir zihniyet. Kadınlara yönelik suçların hepsi af kapsamında. 
 
SEN MEŞRU MUSUN?
 
Şimdi yerel seçim çalışmalarına başladılar. Ve tabi HDP’yi suçlayan HDP’ye karşı her türlü nefreti dile getiren Erdoğan konuşmaya başladı. HDP’yi meşru bir parti olarak görmüyormuş. Görme, sen meşru musun? Meşruiyet tartışması yapılacaksa bu HDP ile değil ancak senle yapılır. 
 
Sen sandıklara şaibeyi hileyi tüm yöntemleri sokmuş ancak öyle ucu ucuna sandıktan çıkmış birisin. Senin meşruiyetin tartışmalı. Bu tartışmayı sürdüreceğiz. 
 
Ve ne denli hilenin olduğu bütün çıplaklığı ile ortada. HDP meşru bir partidir, HDP halktır halk burada. Meşruiyetini işte o halktan alıyor. Senin gibi seçim ve sandık hırsızlığından almıyor. Meşruiyet tartışması senin ağzından çıkacak bir laf değildir. 
 
Muhatap değilmiş bizimle. Biz çok üzüldük. Bu dertle artık iflah olmayız. Kim seni muhatap kabul ediyor. Bizim muhatap alacağımız halkımız emekçilerimiz kadınlarımız var. Biz 6 milyon seçmenden oy almakla kalmıyoruz bütün toplumun sorunlarına muhatap oluyoruz. 
 
O yüzden bizim muhatabımız halklarımızdır, sen kimsin. Biz de seni muhatap almıyoruz. 
 
Bunlar zafer hırsızı yoksuzluk arsızı, şimdi de adayları ‘Kayyum atarız’ diyor. Tehdit şantaj ne ararsanız hepsi var tekmili birden AKP kürsülerinde. Biz seçim sonuçlarına odaklı hareket etmiyoruz. Bizim yolumuz faşizme karşı mücadele yolu. Senin ne yapacağına göre değil halklarımız ne istiyor ona göre yola çıktık ve senin tehditlerine de asla boyun eğmeyeceğiz ve asla pabuç bırakmayacağız. 
 
40 YILLIK İRADE VAR
 
Sanıyor ki bu tehditlerle halk sandığa gitmeyecek, oyuna sahip çıkmayacak. Sen o iradeyi oy mu sayıyorsun. O irade siyasi bir iradedir. 40 yıllık bir iradedir. Bu halk kimleri gördü kimler geldi kimler geçti. 40 yıl boyunca sen diz çökmüş boyun eğmiş bir halk gördün mü, asla vazgeçmedi yine vazgeçmeyeceğiz.”