Temelli: Krizlerden çıkışın yolu Demokratik Cumhuriyet’tir

img
ANKARA - Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sistemsizlik olduğunu belirten HDP’li Sezai Temelli, krizlerden çıkışın ve çözüm yolu için Demokratik Cumhuriyet’e işaret etti.
 
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kurumların 2023 bütçesi görüşülüyor. Komisyonda konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Sezai Temelli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sistemsizlik olduğunu belirterek, “Milli Güvenlik Kurulu, bugünkü hâli bir 12 Eylül tasarımıdır. Amacı, paralel iktidar yapılanması yoluyla devletin, hükûmeti ve ona bağlı kurumları kontrol ederek toplumu otoriter, disiplinci bir sisteme tabi kılmaktır. Bu açıdan, aslında bir toplum mühendisliği merkezidir MGK. Savunma Sanayi Başkanlığı, militarist, sanayi merkezli bir büyüme modelinin teknoloji üssüdür. Ancak otoriter bir sistemde teknoloji bu kadar toplum yararından uzağa kaçabilir. Teknolojik aklı, savaş politikaları içinde şekillenen bir yapıdan bahsediyoruz ki bu yapı toplumun kıt ve değerli kaynaklarını silahlara, insansız araçlara ayırarak hem bugün toplumsal barışı dinamitlemekte hem de geleceğimizi insansızlaştırmaktadır” dedi. 
 
RESMİ DEZENFORMASYON MERKEZİ
 
Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığı’nın resmi ve sistematik bir dezenformasyon merkezi olduğunu vurgulayan Temelli, “Son Taksim patlaması aslında fazla lafa gerek bırakmıyor. Gerçekler her yerden fışkırırken dezenformasyona devam ediyorsunuz. Yeni bir saldırının, müdahalenin aracı hâline getirmeye çalıştığınız bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız. Bu mümkün mü? Aslında mümkün değil; hakikatlerin üstünü örtmeniz hiçbir zaman zaten mümkün olamadı. Bakın, on günden fazladır bu algı yönetimini, bu dezenformasyon tekniğiyle sürdürme çabasındasınız. İktidarın bütün kadroları canhıraş bir şekilde bu mevzu üzerinde tepiniyor ama sonuçta Mecliste bir araştırma önergesi veriyoruz, ‘Bir komisyon kurulsun’ diyoruz; bunu iktidarın ortakları oylarıyla reddediyor. Neden? Çünkü eğer bu araştırılırsa, bu dezenformasyon teşhir olacaktır” ifadelerini kullandı. 
 
‘SİSTEMİN İDEOLOJİK AYGITI’
 
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumun tüm inanç kesimlerinin eşit yurttaşlık ilkesi içinde bir arada yaşaması adına ‘inançlar üst kurulu’ şeklinde yapılandırılması gereken bir kurum olduğunu ifade eden Temelli, “Eğer bu dönüşümü sağlayamazsak, toplumsal çatışmaları engellemek mümkün olamayacaktır. Oysa bugün, Diyanet İşleri Başkanlığı, sistemin ideolojik aygıtı hatta bu konuda bütün kurumlarla yarış içinde, birinciliği kimseye bırakmak istemiyor. Neden? Çünkü bu sistemin fetvaya ihtiyacı var, fetva olmadan bu sistemin ayakta kalamayacağını biliyorsunuz ve bu yüzden de bu kurumu bu şekilde işletmeye çalışıyorsunuz. Neden? Çünkü bu sistemin meşruluğuyla ilgili sizin de kaygılarınız var, hem de ciddi kaygılarınız var” şeklinde konuştu. 
 
DEMOKRATİKLEŞME SORUNU 
 
Bu anlayışla ülkenin demokratikleştirilemeyeceğinin altını çizen Temelli, “Demokratikleşmeyi sağlayamadığımız sürece hiç bir sorunu çözemiyoruz ama otoriter sistem, sistemsizlik ve istikrarsızlık yaratmaya devam ediyor. Çoğulcu bir toplumda yaşıyoruz ama tekçisiniz. Çoğulculuğu, farklılıkları, renklilikleri bu toplumun belki de en önemli hassasiyetlerini ortadan kaldırarak teklileştirmek istiyorsunuz. Cinsiyet eşitlikçi bir çağda yaşıyoruz ama erkek egemen bir aklı savunuyorsunuz. Çok inançlı bir coğrafyadayız ama mezhepçi bir anlayışla topluma yaklaşıyorsunuz. Adalet arayışının çığlıkları her yeri kaplamışken, sosyal adaleti de yargısal adaleti de iktidarınızın bekası uğruna yok sayıyorsunuz. Yoksulluk bu denli yaygın ve derinleşmişken hatta bir iktisadi şiddet aracına dönüşmüşken, yolsuzluk ve talan ekonomisi yaratarak, servet ve gelir uçurumunu derinleştirmeye devam ediyorsunuz. Bütçeniz var ama 800 yıllık bütçe hakkını yok sayıyorsunuz. Bütçe hakkını yok saymak aslında demokrasiden kaçmaktır” dedi. 
 
SAVAŞA 300 MİLYAR DOLAR AYRILDI
 
Ülkenin sorunlarının Demokratik Cumhuriyet’in inşası ile çözülebileceğini vurgulayan Temelli, şunları söyledi: “Güvenliğin finansmanı nedeniyle uzağız. Bu anti demokratik siyasal modelin bir sonucu. Savaş ve şiddet politikalarının bu denli ısrarcı bir şekilde sürdürülmesinin nedeni tam da bu otoriter sistemin ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu ikisi olmadan siyasi barış da mümkün olmuyor. Yani iktisadi barış ve toplumsal barışı sağlayamazsanız. O zaman siyasal barışı da sağlayamıyorsunuz. Devletin tüm aygıtları âdeta bir zor aygıtına dönüşmüş durumda. Güvenlikçi politikaların bu denli yükselmesi aslında o vazgeçilen zenginliğin en temel nedenlerinden biri. Her yıl çok dramatik artarak buraya ayırdığınız kaynak 23 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu sizin elinizdeki rakamlarla hesapladığımız şey, uluslararası kurumlar diyorlar ki: Son 10 yılda Türkiye güvenlikçi politikalara 300 milyar dolar ayırdı. İşte 760 milyarın içinden bu 300 milyarı görmeniz mümkün.
 
NEPOTİZMİN FİNANSMANI
 
İkincisi nepotizmin finansmanı. Şimdi, özellikle enerji ve inşaat sektöründeki yatırımlara bakalım. Savurgan, plansız, kamusal nitelikten yoksun bir yatırım programı hayata geçirdiniz. ‘Bizden sonrası tufan’ diyerek gelecek 25 yıl ipoteklenmiş durumda. Dolayısıyla, haksız zenginlik, yolsuzluk, kayırmacılık ilk akla gelen şeyler. Yol, köprü, şehir hastaneleri gibi planlamadan ve finansmanının toplumsal maliyetleri yeterince, ciddi bir şekilde hesaplanmadan yapılan bu işler aslında bugün ortaya çıkan bu kayıpların en önemli nedenlerinden biri. Nasıl ki güvenlikçi politikalarda ciddi bir kayba neden olunuyorsa bu yanlış yaklaşım, aslında ‘nepotizmin finansmanı’ dediğim bu yaklaşım da ciddi ikinci kaybı bize gösteriyor.
 
FİNANSAL SİSTEM SOYGUNU
 
Üçüncüsü finansal sistem soygunu. Sırf bütçeden ayrılan faiz ödemelerine bakın, son 5 yılda yüzde 50 artmış. Dolayısıyla, yıllık 18 milyar dolara ulaştı bu rakam, giderek de artacak, daha da dramatik sonuçlarla gelecek yıl karşılaşacağız. Varlık fonundan bahsettik, kur korumalı mevduat ve iktisadi yaratıcılığınızla ortaya çıkardığınız toksin ürünler âdeta bu soygunun en önemli kalemleri. 
 
SERVET TRANSFERİ YAPIYORSUNUZ
 
Dördüncü başlık, çoklu açık. Çoklu açığın birincisi, bütçe açığı. O denli dramatik bir artış burada da yaşandı ki bütçe açığının finansmanı artık önümüzdeki en ciddi finansman başlıklarından, finansman sorunlarından biri olacaktır ve işte bu açıkla aslında obez bir büyümeye neden oluyorsunuz; bu, hastalıklı bir büyümedir, içinde taşıdığı hastalığın adı da enflasyondur. ‘Bu bütçe açığının en önemli nedeni nedir?’ diye baktığınızda bu sene vazgeçtiğiniz vergi alacağı yani vergi harcaması 994 milyar lira. Yani siz aslında ciddi bir servet ve gelir transferi yapıyorsunuz. Bu transferi yaptıkça da gelir uçurumu ve servet uçurumu derinleşiyor. Şimdi, bu, sürdürülebilir bir şey mi? Hayır. Peki, nasıl bunda ısrar edebiliyorsunuz? İşte en başta söylediğim o gözetim, kontrol toplumu aklıyla yani şiddet ve savaş sarmalıyla.”
 
KÜRT DÜŞMANLIĞI MODELİ 
 
Kürt düşmanlığının sistemin beka meselesi haline geldiğini dile getiren Temelli, şöyle devam etti: “Burada bütçenizden ayrılan paylara baktığımızda, işte bu anlayışla yapılandırdığınız şey aslında bu sistemik ayrımcılığı, Kürt düşmanlığını ve savaşı besleyerek bir iktidar modelini yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bugün Türkiye'de mevcut hâkim sistemin tarihsel, kültürel, sosyolojik dayanaklardan yoksun olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sistem ciddi anlamda bu yoksunluğu yaşarken aslında kendinden önceki sistem yani parlamenter sistemin de demokratikleşmeyle ilgili sıkıntıları olduğunun da altını çizmek isteriz. Dolayısıyla, Türkiye, kendi tarihsel gerçekliğinden, kültürel ve sosyolojik gerçekliğinden kopuk sistemler içinde bocalamaya devam ediyor, parlamenter sistem ve Türk tipi başkanlık sistemi arasında sıkışıp kalıyor. Güçlendirilmiş parlamenter sisteminin de bu sorunları çözeceğine dair aslında bir garantisi yok. Nasıl ki bu sistem ve kendinden önceki sistem bu altını çizdiğimiz yapısal sorunları, kronikleşmiş sorunları çözememişse bugünden sonra aynı konuda ısrar etmek de bu sorunları çözüleceğine dair bir sonuç ortaya çıkarmayacaktır, çıkaramayacaktır, çünkü en temel meselelere değinmediğimiz sürece, vesayetçi bir anlayışla Ankara siyaseti içinde o koridorlara sıkıştığımız sürece çözüm üretemez hâle geliyoruz, demokratikleşmeden kaçıyoruz. 
 
ÇIKIŞIN YOLU: DEMOKRASİ
 
Buradan çıkışın yolu aslında yerel demokrasiyi güçlendirmekten geçiyor. Yerel demokrasiden yoksunluk bu ülkenin gerçekliğinden kopukluğa neden olduğu gibi beraberinde merkezî, vesayetçi, sürdürülemez bir sistem anlayışını da kısır bir döngü içinde yeniden üretiyor. Ekonomiden siyasete, sosyal yaşamdan hukuk sistemine hangi konuya el atarsak atalım ortada bir kriz hâlinin olması tesadüf değildir. Bu çoklu kriz hâlinin ortadan kaldırılması her şeyden önce bizim kendi hakikatimizle yüzleşmekten geçmektedir. Geçmiş yüzyılın yayılmacı hastalıklarına öykünerek değil, bir arada yaşama, bir arada yaşamak istiyorsak birlikte yönetme, Türk ve Kürt halkının ortak Misak-ı Millî anlayışında çözümler üretme zamanı gelmiştir. Demokratik Cumhuriyet anlayışımızla aslında yüz yıllık barışa olan özlemi dillendiriyoruz, bunun çözümünün mümkün olabileceğini dile getiriyoruz. Bir arada yaşamak kayyumcu, tecritçi bir anlayışla asla mümkün olamaz; siyasi yasaklarla, tutsaklarla mümkün olamaz; ayrımcılıkla, yoksullukla, cinsiyetçi bir anlayışla mümkün olamaz; emeğin aşırı sömürülmesiyle, doğanın talanıyla mümkün olamaz. Herkes biliyor ve bunu hafızalarımızdan kazıyamazsınız.
 
TÜRKİYE KRİZ SARMALINA SÜRÜKLENDİ
 
Çözüm masasının devrilmesi Türkiye'yi içinden çıkılmaz bir kriz sarmalına sürüklemiştir. Siz devirdiniz, sorumlusu da sizsiniz. O günden bugüne yaşanan bu travmatik kısa tarihin de sizin hesabınıza yazılacağından şüpheniz olmasın. Artık Kürt meselesi başta olmak üzere, topyekûn bir memleket meselesiyle karşı karşıyayız. Çoklu krizden büyük bir yıkıma doğru zemberekten boşanmış bir hızla gidiyoruz. Tehlikenin farkında olma sorumluluğunuz var. Sırtınızı dönüp, hamasete sığınıp, aynı deneyden farklı sonuçlar beklemeye devam edebilirsiniz ama bu nafile bir çabadır. Buna karşılık biz bu ülkenin çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının, emekçilerinin, bu coğrafyanın kadim halklarının beklediği çözümü üretmeye ve onun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bu çözüm demokratik cumhuriyettir. Hiç kimse karanlığa kapılmasın, dünya da değişiyor, bu ülke de değişiyor. Karanlığın sahipleri çok iyi bilsin ki sabahın da sahibi vardır.”