Kürkçü: HDP yeni anayasa tartışmalarını halka taşımanın yolunu bulmalı 2019-07-08 09:00:47 İSTANBUL - Var olan anayasanın bir kontra anayasası olduğunu söyleyen HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, “HDP, yeni anayasa tartışmasını Demokratik Cumhuriyet mücadelesinin öz güçleri olan büyük halk kitlelerine taşımanın yolunu arayıp bulmalıdır” dedi.  24 Haziran 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla yeni bir sistem devreye konuldu. Yeni sisteme geçiş, rejim değişikliği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Rejim değişikliği tartışmaları, 31 Mart yerel seçimlerinde AKP’nin elinde bulunan birçok büyük ili kaybetmesiyle daha da alevlendi. “Yeni anayasa” ve “Cumhurbaşkanlığı sistemi” tartışmaları, 23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçimlerinden sonra ülke gündeminin ilk sırasına oturdu. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, yeni anayasa tartışmalarını değerlendirdi.   YAZILI OLMAYAN ANAYASA   Türkiye’de yürürlükte olan Anayasa'nın 1980 askerî darbesi sonucu oluştuğunu hatırlatan Kürkçü, yasa yürürlüğe girdiğinden beri birçok değişikliğe uğradığını belirtti. Yapılan değişikliklerin her birinin ötekini inkâr eden değişiklikler olduğunu ifade eden Kürkçü, “Sonunda devlet idaresi içinden çıkılması imkansız bir labirente dönüştü. Bugün Türkiye’nin gerçekte hangi devlet şemasına dayalı olarak yönetildiğini Erdoğan dahil hiç kimsenin bilmediğini söylemek abartı sayılmaz. Konu devletin ‘zor tekeli’ne geldiğindeyse ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı verilen bugünkü ‘Reislik’ rejimi 12 Eylül Anayasası'nın otoriter ve baskıcı hükümlerini uçlara taşıdığını söyleyebiliriz. Türkiye pratikte Erdoğan’ın aklına estikçe gürlediği keyfi buyrukları, öfke nöbetleri ve düpedüz atmasyonlarının norm haline gelmesiyle her gün yeniden başa sarılan bir ‘yazılı olmayan anayasa’ ile yönetiliyor” diye vurguladı.    KONTRA ANAYASASI   “12 Eylül Anayasası esasen bir ‘toplumsal sözleşme’ değil Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Milli Güvenlik Devleti olarak yeniden kuruluş senedidir” diyen Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Silah zoruyla gidilmiş bir referandumla askerî diktatörlüğe anayasal statü kazandırmak hedefiyle 1961 Anayasası üzerine yazılmış bir ordu talimnamesidir. ‘Tek millet’ dayatması 1961’e göre daha belirgindir. İttihat Terakki’nin devlet zoruyla ‘Türklük inşası’ stratejisinin ‘Türk-İslam sentezi’ zihniyetiyle restorasyonudur. Aynı zihniyet çerçevesinde ‘zorunlu din dersi’ dayatması da bir ‘muhafazakâr Türk-Kürt bloğu’ inşası hedefiyle taşrada ve Kürdistan’da darbeye rağmen süregitmekte olan devrimci harekete karşı seferberliğin bir unsurudur. Özgürlük değil güvenlik eksenlidir. Özetle mevcut anayasa bir kontra anayasadır.”     ‘BİRÇOK SONUCU OLACAKTIR’   AKP-MHP-Ergenekon bloğunun 23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçimlerinden sonra katmerleşerek süren yenilgisi sonrasında "Başkanlık Rejimi"nin sorgulanmaya başlandığını ifade eden Kürkçü, bunun doğal bir durum olduğunu söyledi. Türkiye’deki siyasi kuvvet dengesinin değiştiğini dile getiren Kürkçü, “İktidarın toplumu kontrol mekanizmaları yerel ölçekte elinden çıktı. Anayasa referandumu ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle kazanılan ‘üstünlük’ yalan, hile ve şiddetin eseriydi. Bu açıkça görüldü. Toplumun kuruluş halindeki ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni geri dönülmezce kabullendiği izlenimi silindi gitti. Bunun ister istemez siyasal, toplumsal, ekonomik, hukuksal, diplomatik ve askerî sonuçları olacaktır” dedi.     ÖCALAN'IN MESAJLARI   2013 ile 2015 yılları arasında İmralı’da yapılan görüşmelerde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yeni anayasa konusunda pek çok kez görüş açıkladığını belirten Kürkçü, “Tecridi sona erdiren politik durum, tarihsel bağlam ve bunun geçmiş müzakerelerin odak noktalarından biri olmasından ötürü ‘anayasa’ konusu ister istemez akla gelir” dedi. HDP’nin de yeni anayasa konusunda ısrarla çağrılar yaptığını hatırlatan Kürkçü, “CHP, İYİ Parti ile Saadet Partisi’nin bir ortak komisyon oluşturdukları biliniyor. AKP’de sistemin ‘rehabilitasyonu’ndan söz açtı. Bahçeli dahi, ‘sistemin giderilebilecek eksiklikleri’nden dem vurdu. Demek ki, Öcalan son mesajları doğrultusunda ‘siyasal sistem’ ve ‘anayasa’ konusu parlamento içinde ve dışındaki bütün unsurlarıyla birlikte Türkiye ve Kürdistan siyasetinin gündemine yerleşiyor ve ön sıralara doğru ilerliyor. Yeni gündemin oluşumunda Kürt özgürlük mücadelesi hem nesnel hem öznel olarak tayin edici bir rol oynamaya devam ediyor” diye belirtti.    'HDP BÜYÜK GEDİKLER AÇTI'   Var olan anayasal pratiğin halklara şiddet, sömürü, yolsuzluk, ayrımcılık, kayırmacılık, zorbalık, inkar, savaş ve işkence olarak döndüğünü sözlerine ekleyen Kürkçü, “Nefret söyleminin kamusallaşması önündeki bütün engeller bizzat Erdoğan tarafından bu ‘yazılı olmayan anayasa’ vasıtasıyla yıkılarak nefret gündelik dile yerleştirildi. Kürtlere yönelik ırkçılık ve sömürgecilik hem kamu görevlileri arasında hem medyada mecburiyet oldu. ‘Yazılı olmayan anayasa’ sonunda toplumu yukarıdan aşağıya ‘sürü’ye dönüştürmek hedefiyle devletin ideolojik ve zor aygıtların kaynaştırdı. Başta HDP olmak üzere her türlü baskıya karşın demokrasi ve onur kavgasını sürdüren toplumsal ve demokratik güçlerin direnişi bu ‘yazılı olmayan anayasa’da büyük gedikler açtı. Bugün yeniden sahici bir ‘yeni düzen’ tartışmasını yapabilmenin eşiğine gelmemizi ‘umut ilkesi’nin demokrasi güçlerinin elinde her şeye karşın yeniden üretilmiş olmasına borçluyuz” ifadelerini kullandı.     ‘TBMM İÇ TÜZÜK’TEKİ DEĞİŞİKLİKLE KENDİ DİLİNİ KESTİ’   “TBMM 2016- 17’de iç tüzükte yaptığı değişikliklerle kendi dilini kesti” diyen Kürkçü, şunları dile getirdi: “İfade özgürlüğü hakkını AKP-MHP çoğunluğunun zincirlerinden boşanmış gericiliğine kurban etti. Bugün TBMM Genel Kurulu’nda Türkiye’deki muhtemel ‘anayasa değişikliği’nin mücbir sebeplerinden biri olan ‘dört parça Kürdistan’ gerçekliğine atıfta bulunmak, ‘kendi kaderini tayin hakkı’nı olumlamak, devletin ırkçı karakterini masaya yatırmak, Türkiye’nin idari yapısının vilayetlere değil, örneğin bölgeler ve eyaletlere dayandırılmasını tartışmak; Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus soykırımlarına dair gerçekleri sergilemek genel kuruldan ve komisyonlardan atılmayı ve yolluk ve ödeneklerin kesilmesini göze almayı gerektirir. 26. dönemden kalan davalar sonucunda hala hapsedilmekle yüz yüze vekiller vardır. Bir anayasa tartışması yapmak için lazım gelen iki demokratik şartın toplumsal katılım imkanları ve sınırsız ifade özgürlüğü mevcut olmayışı bir bakıma ‘yeni anayasa’ talebinin en meşru gerekçeleridir.”   ‘İKİ NOKTADA DURP DÜŞÜNMEK KAZIM’   Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ne var ki, bir ‘yeni anayasa’ yapma gücüne ve imkanına sahip halk temsilcilerinden oluşan bir meclis mevcut değilse, üstelik TBMM çoğunluğu hem ülkede hem mecliste özgürlüklerin yerle bir edilmesinin başlıca müsebbibi olarak halka karşı savaşmaya devam ediyorsa durup iki noktayı düşünmek gerekir: Birincisi, bu iktidar ve bu siyasal ve kurumsal koşullar yerli yerinde dururken 23 Haziran sonrasında iyice kabaran halk enerjisini vekillerin dilini kesmiş olan TBMM’den hakkıyla ifade etmek mümkün müdür? Ne kadar belagat ustası olursanız olun uğruna on binlerin can verdiği özgürlüklerin hayat bulacağı bir siyasal rejim talebi Ezop diliyle tartışılabilir mi? Aradığımız, her şeyin adıyla çağrılacağı, siyaha siyah beyaza beyaz deneceği bir platform ise, TBMM öyle bir yer midir? İkincisi, halkların nasıl yaşamak ve kendilerini nasıl yönetmek istedikleri, çoğunluğu parti oligarşilerince tayin edilmiş, kendilerini seçenlerin birkaç yüzünü dahi tanımayan vekillerce karara bağlanabilir mi? Büyük çoğunluğu müesses nizamı tahkim misyonuyla siyasete atılmış vekillerden oluşan TBMM, mevcut bileşimi ve yapısıyla, bir ‘kurucu meclis’ olarak hareket edebilir mi? Yasama gücünü ‘Saray’a devretmiş, onun noterliğini kabullenmiş bir TBMM çoğunluğunun, diktatörlüğü üst üste yenilgiye uğratmış halkların zekasının, hayal gücünün, heyecanının, öfkesinin, bilgelik ve tahammülünün, yoksulluk ve yoksunluğunun, özlem ve umutlarının dili ve sözü olabilmesi mümkün mü?”   ‘HDP DEMOKRATİK KAMPIN ÖNCÜSÜ’   “HDP liberal sirenlerin ‘yeni anayasa’ tartışmasını TBMM’ye kapatma çağrılarına kulaklarını tıkamalı ve tartışmayı Demokratik Cumhuriyet mücadelesinin öz güçleri olan büyük halk kitlelerine taşımanın yolunu arayıp bulmalıdır” diyen Kürkçü, son olarak şunları ifade etti:  “İnsanların kendi geleceklerini tartıştıkları zeminler oluşturmak, onlara taleplerini ifade edecekleri kanallar açmak, on binlerce derneği, binlerce sendikayı, mahalleleri, okulları, iş yerlerini, her yeri halkın meclisi kılmak demokratik kampın öncüsünü bekleyen görevler bunlardır. HDP, Demokratik Cumhuriyetin ‘anayasa’ yazarak kazanılamayacağı, ama bir ‘yeni, demokratik ve özgürlükçü anayasa’nın Demokratik Cumhuriyet için mücadelelere yaslanarak, halkların aşağıdan, doğrudan demokrasi zeminlerinden türeyen talep ve düşüncelerinin tercümesi olarak vücut bulacağı bilgisine sahiptir. Bu bilgiyle hem TBMM’de, hem TBMM dışında çalışmaya devam edecektir.”    MA / Ferhat Çelik