Yönetmen Diren: Kürt diline yönelik tecridi her evi okula dönüştürerek kırabiliriz

img

DİYARBAKIR - Anadilde eğitim mücadelesini "Her Malek Dibistanek" filmiyle beyaz perdeye taşıyan Yönetmen Ardin Diren, Kürtçeye yönelik tecrit ve yasaklamanın ancak her evin bir okula dönüştürülmesiyle kırılabileceğini dile getirdi. 

Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde 14 Eylül 2014'de açılan ve 2016 yılında Valilik ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün kararıyla mühürlenen Dibistana Sertayî ya Ferzad Kemanger'in (Ferzad Kemanger İlkokulu) öğrencilerinin mücadelesi film oldu. Yönetmen Ardin Diren, bu okulda eğitim gören ve kapatıldıktan sonra da evlerde eğitimlerine devam eden çocukların mücadelesini "Her Malek Dibistanek" belgeseliyle beyaz perdeye taşıdı. 
 
Yönetmen Ardin Diren ile 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı sebebiyle hem belgesel hem de Kürt diline yönelik baskıları konuştuk.  
 
"Her Malek Dibistanek" filminizin galası FilmAmed Belgesel Festivali'nin kapanışında gerçekleşti ve bu belgesel 15 Mayıs etkinliklerinin de başlangıcı oldu. Öncelikle sizi böylesi bir belgeseli çekmeye iten neden neydi? 
 
 Böylesi zorlu bir süreçte anadilde eğitimi sürdürmek için evlerini okula dönüştürenlerin mücadelesinin Kürtlerin hafızasında yer alması için böylesi bir belgeseli çektim.
 
Açıkçası başlama nedenim Ferzad Kemanger'in kendisi ve kişiliğinin benim üzerimde yarattığı etkidir. 2010 yılında idam edildiğinde ben cezaevindeydim. O zaman tuttuğum günlüklerimde de ona dair notlar hala duruyor. Hem kişiliğiyle hem de idam edilişiyle beni çok etkilemişti. Diyarbakır'da da onun adına bir okul açılmıştı. Ben o dönemde okulun adını duydum ancak hiç o zaman gelme, görme fırsatım olmamıştı. Ancak kapandıktan sonra gidip görüntülerini çekme şansım oldu. Tabi sadece Diyarbakır'da değil Cizre, Yüksekova gibi bazı kentlerde faaliyet gösteren okullar açıldı.  
Ferzad Kemanger, Kürtlerin tarihinde, eğitmenleri arasında, halkın mücadelesi içinde önemli bir yer tutuyor. En son da okul mühürlendiğinde o isme dair bir şey yapmak benim için daha elzem oldu. Hem onu hem de bu okulu tanıtmak istedik. Böylesi bir  okul nasıl açıldı ve neden kapandı? Bunu anlatmak lazımdı. O zaman çocuklar gözümüzün önündeydi ve okul kapanmasına rağmen evlerde eğitimlerine devam ediyorlardı. Belgeselimizin isminde de olduğu gibi her evi birer okula dönüştürmüşlerdi. Yaklaşık 30 öğrenci vardı. Ne yazık ki öğrencilerinin bir bölümü okul kapandıktan sonra ne yazık ki devletin okullarına geri dönmüştü.Bazı aileler ise bu eğitimi evde de olsa sürdürmeye kararlıydı. Böylesi zorlu süreçte yürütülen bu çalışmanın çekilmesi, kayda alınması gerekiyordu. Belge olarak Kürt halkının hafızasında yerini almalıydı. Böylesi bir duyarlılıkla yaklaştık. Onların Kürtçeye dair direnişlerinin, çabalarının boşa gitmesini istemedik. Bizim Kürtler olarak böyle bir çabaya ihtiyacımız var. Bu amaçla başladık. 
 
Filme başlarken henüz okul açık ve renkli bir görüntü var. Sonrasında ise görüntü kararıyor ve polisler geliyor. 7-8 yaşındaki çocukların eğitim gördüğü bir okul için yüzlerce polisin geldiğini görüyoruz.  Belgesel bu kara görüntüyle devam etmiyor yeniden renkleniyor. Başka yerlerde çokça karşılaştığımız mağduriyet dili yerine bir çözüm, alternatifi görmek mümkün. Belgeseli çekerken bunu özel olarak mı tercih ettiniz? 
 
Çocuklarla röportaj yaptığımızda hepsi okullarını anlatıyorlardı. Açıktı ki okullarını çok sevmişlerdi, bu okul onların psikolojileri, dilleri ve yaşamlarına çok olumlu etki yapmıştı. Bu gözle görünür bir durumdu. Onlar okullarını anlatırlarken de hep rengarenkti diyordu. Gerçekten görüntüleri gördüğümüzde renkli, canlı bir görüntü var. Yüz yıllardır Kürtler kendi anadilleriyle eğitim görmüyorlar ve ilk kez böyle bir deneyim yaşanıyordu. Belgeselde de yer aldığı gibi; egemenler kayyumları, polisleriyle bu okula saldırıyor ve kapatıyor. Şimdi orayı kütüphaneye dönüştürdüklerini söylüyorlar ama kimsenin gidip gelmediği, çocukların elleriyle renklendirdiği duvarlar yerine tekçi zihniyetlerinin somutlandığı tek renk duvarlardan oluşan bir yere dönüştürülmüş.  
Evet egemenler hep saldırır. Ancak ben bu saldırılar karşısında geri duran, başaramayan, çaresizlik içinde olan bir Kürt yerine direnenleri göstermek istedim. Zaten çocuklar da eğitimlerine devam etmekte kararlılardı. Bizim belgeselimiz de bu kararlılık üzerinden sürdü. Bu inanç ve Kürtlerin dilsiz kalması amacıyla yapılan saldırılara karşı geliştirilen direnişi herkes görmeliydi. Çünkü bu kapatmaya karşı çok güzel bir yanıttı. 
 
Anadilde eğitim alan çocukların daha başarılı ve özgüvenli olacağı söylenir. Belgeseli izlerken bilgili, kendinden emin düşüncelerini ifade eden çocuklar görüyoruz. Siz belgesel sürecinde yakından bu çocuklarla çalıştığınız için gözlem yapma şansınız daha fazla olmuştur. Gerçekten tablo filmde göründüğü gibi mi?
 
Çocukların yaşanan sürecin içinde oldukları için durumu çok iyi kavramışlardı. Bu yüzden de bu okula sahip çıkıyorlardı. Onların bu bağlılığını, gücünü anadilde eğitim almalarına bağlayabiliriz. 
 
Bu çocuklar gerçekten çok özel çocuklar. Neden böyle bir tanımlama yapıyoruz; çünkü egemenlerin eğitim sistemiyle hiç yüz yüze gelmemişler. Onu hiç tanımamışlar. Eğitimi özel olarak Kürt sistemi üzerinden görmüşler. Bu da onların özgüveni bakımında çok önemli. Ben de onları tanıdıkça, onlarla birlikte vakit geçirdikçe onlara hayran kaldım. Gerçekten konuşmaları, sözleri, görüşleriyle insanları etkileyen bir düzeydeler. Hayata bakışları ve katılımlarıyla umut veriyorlar. Onlara bakınca insan, 'evet bir şeyler korunabiliyor, bazı şeyler ayakta kalıyor' diyor. Bir kişi gerçekten anadilinde eğitim gördüğünde anne-babası çevresine karşı daha özgüvenli oluyor. Bu çocukların yanında hiç yakınmacı bir dile rastlamadım. Yaşanan sürecin içinde oldukları için de çok iyi anlamış ve kavramışlardı. Bu yüzden de bu okula sahip çıkıyorlardı. Onların bu bağlılığını, gücünü onların anadilde eğitim almalarına bağlayabiliriz. 
Bu belgeselin başka ailelere de iyi örnek olabileceğini düşünüyorum. Onlar da bu saatten sonra evlerini okula dönüştürebilirler. Yani 30 çocuğun gelecek için çok az olduğunu söylemek mümkün bu yüzden bu adımı geliştirmeye ihtiyaç var. 
 
Bir dilin yaşayabilmesi için çocukların, yeni nesillerin anadillerini öğrenmesi gerektiği belirtilir. Belgeselde  de bunu görüyoruz. Ailelerin tamamı çocuklarından yeni kelimeler öğrendiklerini ifade ediyorlar. Bir dilin toplumsallaşması ve yaşaması için gerçekten anadilde eğitim şart mı?
 
Ben belgesel sürecinde gittiğim tüm aileler zamanla unuttukları tüm kelimeleri çocuklarla birlikte yeniden öğrendiklerini duydum. Tüm aileler çocuklar bu okula gittikten sonra evde de ciddi bir değişim yaşandığını söylüyor. Annede, babada, kardeşte büyük değişimler yaşanmış. Birçok aile yeniden kendi dillerine dönmüş. Biz asimilasyondan, bir dilin yok olmasından söz ediyoruz Diyarbakır gibi bir yerde yaşamın dili yüzde 70 oranında Türkçeye dönmüş. Bu yüzden bu çocuklar ailelerine büyük bir sorumluluk yüklüyorlar  ve onların unuttukları kelimeleri bile onlara öğretiyorlar. Bu çocuklar hem bunun ölmesini engelliyor hem de günlük yaşamda konuşarak  ailenin de konuşmasını sağlıyorlar. Bir anne unuttuğu bir kelimeyi çocuğundan öğreniyor ya da onun sayesinde hatırlatıyorsa bile bu bizim için bir başarıdır. Çocuğu bu okula giden bir anne normalde hiç Kürtçe bilmiyor ve okul süreciyle birlikte öğreniyor ve konuşmaya başlıyor. Bu görüntüyü izledikçe buradan bir güç alıyorsun. Sen bunu gördükçe egemenlere bir mesaj veriyorsun ve "Ben buradayım, sen bana dilimi unutturamazsın" diyorsun. 
 
Okul mühürlendikten sonra çocuklar her gün ayrı bir evde eğitim görüyorlar. Yani tüm ailelerin sürece dahil olduğunu görüyoruz. Her bir aile de bu okulun bir parçası oluyor. Bu kolektiflik hali çocuklara ve ailelere nasıl yansıyor? 
 
Biz bazen toplumdaki yaşamdan, kolektiflikten söz ederken kitaplardan binlerce teori derleyebiliriz ama bazen yaşamın kendisinin oluşturduğu duyarlılık gerçekten çok başka bir şey yaratıyor. Aileler, çocuklar ve öğretmenlerle birlikte müthiş bir kolektivizm yaratılmış. Hepsi bir birine karşı duyarlı, hangi ailenin ne eksikliği var bunu tespit edip çözmeye çalışıyorlar. Bugün toplum gerçekten böyle birbirine karşı duyarlı olmalı ve sahip çıkmalı.  Bu durum güç verir topluma. Bu bir örmek, bunu çoğaltabilirsek, toplumun yakınlaşması, birbirine karşı duyarlı olması, derdini bilmesi ve çözmesi bağlamında adım atarız. Sözünü ettiğimiz toplumu oluşturabiliriz.  Bu örnek geliştirilebilirse Kürt toplumunda yok olmaya yüz tutan değerlerin yeniden canlanması sağlanacaktır.
 
Yaşamını yitiren birçok aydın için eserleri ya da ardından bıraktıklarıyla ölümsüzleştiği söylenir. Bu belgeselde görülüyor ki Ferzad Kemanger bu okulla gerçek anlamda yaşıyor. Gerçekten ölümsüzleşme kavramı böyle bir şey mi? 
 
 Ferzad Kemanger'in mücadelesi, Kürdistan'a dair hayalleri, onun kalbi Diyarbakır'da çocukların yüreğinde atıyor. Öylesi bir isim de bu şekilde anılmayı hak ediyordu. 
 
Biz de aslında onu yaşatmak adına böylesi bir belgeselin yapımına başladık. Bir şair, bir aydın, öğretmen yaşamını yitirip gittiğinde hele böylesi genç bir yaşta yaşamını yitiriyorsa her insanın bundan dolayı canı yanıyor. Benimde Ferzad Kemanger'in yaşamını yitirmesinden sonra canım çok acıyordu. Neden Ferzad diyorum çünkü; ardında bıraktığı mektup felsefi, edebi olarak çok derin bir metin. Ferzad'ın mektubunda dediği gibi (Kalbimin bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin ki bir sabah yapabildiğim kadar yüksek sesle ve anadilimde –Kürtçe-, haykırabileyim: Bu uçsuz bucaksız dünyanın bütün köşelerine, bütün insanlığı sevme mesajını taşıyan bir rüzgar olmak istiyorum.) onun kalbi bugün burada yaşıyor. Yaşamını yitiren bir kişinin bu şekilde yaşaması gerçekten de çok önemli. Onun mücadelesi, Kürdistan'a dair hayalleri, bugün onun kalbi Diyarbakır'da çocukların yüreğinde atıyor. Öylesi bir isim de bu şekilde anılmayı hak ediyordu. Bir Kürt olarak böylesi bir başarıyı, mücadeleyi gördüğüm için başı dik ve umutluyum. Gerçekten böylesi bir örnek benim geleceğe umutla bakmamı sağladı. Ferzad Kemanger, yüreğimizde, aklımızda, sanatımızda yeniden diriliyor.  
 
Binlerce tutuklu Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık greviyle İmralı'da uygulanan tecridin kaldırılmasını istiyor ve bunu söylerken de tecridin tüm topluma, ülkeye uygulandığını söylüyor. Belgesele baktığımızda da bir dile karşı benzer bir durumu görmek mümkün. Bir dilin tecrit edilme haline dair ne söylemek istersiniz? 
 
Kürt dili, toplumu, kişiliği, siyaseti ve hareketine uygulanan tecrit bugünle sınırlı değil. Yıllardır devam eden bir tecrit söz konusu. Ve bu tecrit bugüne kadar hep mücadeleyle kırılmıştır. Bu durum Ferzad Kemanger okulundan çok bağımsız değil. İmralı'ya yönelik tecrit de cezaevlerindeki tecritle de bağlantılıdır. Sana karşı kirli bir siyaset yürütülüyor ve bu devlet senin varlığını kabul edilmiyor.  Dolayısıyla senin dilini, şiirini, edebiyatını, varlığını tümden kabul etmiyor. Biz Diyarbakır'da yaşıyoruz,  Koşuyolu Parkı'nda vahşet görüntüleri görüyoruz. Bu anneler günlerdir çocuklarının yaşaması için, tecridin kaldırılması için eylem yapıyorlar ama onlara büyük bir saldırı söz konusu. 
 
Yani siz Kürtlerden söz ederken bu meseleleri birbirinden ayıramazsınız. Kürt diline dair tecrit hali dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Her ev bir okula dönüşmeli ki bu dil üzerindeki tecrit de kalksın. Biz her evi bir okula dönüştürmediğimiz müddetçe bu tecridi kıramayız. Tüm aileler, aydınlar, kendine yurtseverim diyen isimler dil konusunda da gerekli hassasiyeti göstermeli. Dille birlikte Kürt varlığına karşı uygulanan tecride karşı çıkmalıdır. 
 
MA / Dicle Müftüoğlu - Lezgin Akdeniz