'Halkların Devrim Marşları'na ruh verdiler

img

İSTANBUL - Bir yıl boyunca yoğun bir tempoyla çalışan 20 sanatçının seslendirdiği "Halkların Devrim Marşları" albümü çıktı. Albümün müzik prodüktörlüğünü yapan Nurhak Kılagöz, tarih boyunca söylenen halkların marşlarını bugünün ruhuyla seslendirdiklerini söyledi. 

Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), Gölge Kültür Sanat Merkezi ve Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) ile çok sayıda sanatçının bir araya gelerek hazırladıkları “Halkların Devrim Marşları (Sirûdên Şoreşê Yên Gelan)” müzikseverlerle buluştu. Albümde tarihi çok eskilere dayanan devrim marşlarının yanı sıra, Rojava Marşı'da yer alıyor. Kom Müzik etiketiyle raflarda yerini alan albümün düzenlemelerini ve müzik prodüktörlüğünü yapan Nurhak Kılagöz, Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
Halkların Devrim Marşları'nı neden yeniden seslendirme gereksinimi duydunuz?
 
Tarih boyunca halklar, geleceğin özgür ve güzel yaşanması amacıyla zamanın ruhuna uygun olarak hareket etmişlerdir. Bugün bu amaç ve taleplerin en çok örgütlendiği, kurumların ve ittifakların yaratıldığı bir çağda, “Halkların çağında” halkların direniş kültürlerini konu edinmiş devrim marşlarını yaratımlarımızın konusu yapmayı ahlaki ve politik bir sorumluluk görerek, toplumsal dayanışmayı güçlendirmek ve toplumu ortak ruh ve duyguda motive etmek amacıyla bu projeyi hayata geçirmeyi planladık.
 
Albümü ellerine alan müzikseverler neler bulacak? 
 
Diğer kültürel alanlardan daha çok bir toplumun özgün ve özerk yanlarını tek başına tanıtma yeteneğine sahip olduğundan daha çok dilde okumaya özen gösterdik.
 
Orkestra ve koro müziğinden oluşan albümümüzde toplam 7 eser bulunuyor. Ve bu eserler müzikler Kurmancî, Kurmançkî, Türkçe ve Ermenice dilleriyle de seslendirilmiştir. Dilde tıpkı sanat gibi, diğer kültürel alanlardan daha çok bir toplumun özgün ve özerk yanlarını tek başına tanıtma yeteneğine sahip olduğundan daha çok dilde okumaya özen gösterdik. Ayrıca albümde MKM müzik birikiminin katkısıyla yazdığım iki tane de marş var. Bunlar Yekîtî ve Rojova marşlarıdır.
 
 Nasıl bir süreç sonunda albüm ortaya çıktı? Hazırlık sürecinden yaşadığınız zorluklardan söz eder misiniz?
 
İlk başta seçtiğimiz marşların tarihçelerini araştırıp, üzerine sohbetler yaptık ve buradan çıkardığımız dersle de düzenlemeleri yapmaya çalıştım. Örneğin ulaştığımız kaynaklar üzerinden söylüyorum, Avusturya İşçi Marşı 1900’lerin başında bir işçi ayaklanmasında polis zoruyla yaşamını yitirmiş yaklaşık elli işçinin üzerine yazılan bir müzik, böyle olunca da müziğin ilk bölümünü ağır tempoyla yazarak bir ağıt gibi ele alıp ikinci bölümde hızlı tempoda marşa dönüştürdük.
 
Tüm bunlarla birlikte en baştan beri de koro oluşturma çabamız vardı. Hazırda bir koronun olmaması belki de işin en zor kısmıydı. Koroyla birlikte, her grupla yoğun provalar aldık. İstanbul koşullarında onca insanla bir araya gelebilmek, ortak bir planlama çıkarabilmek yine sürecin zorlu kısımlarındandı. Farklı dillerde müzikler icra edildiğinden, dil ve telafuzlara dair de özenli çalışmalarımız sürdü. Bu vesileyle koroda yer alan her arkadaşımıza emek ve sabırları için bir kez daha sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Tüm bunları düşündüğümüzde bir yıllık bir sürecin de normal olduğunu düşünüyorum.
 
Yaklaşık 20 sanatçı ve bunun yanında yer alan bir orkestra... Bir araya gelmek kolay oldu mu?
 
Hiç kolay olmadı. Dediğim gibi her şeyden önce İstanbul gibi bir metropolde, herkes farklı koşuşturma içindeyken bir araya gelebilmek hiçte kolay olmadı. Yeni partilere çalışmak, doğru entonasyon (Tonlama) ile okumak, iyi müzik çıkarmak işin zorlu süreciydi. Öte yandan “halklar” ve “devrim” kavramlarının geçtiği, ana dillerde müziklerin okunduğu projede birçok arkadaşımız da başka gerekçelerle dahil olamadı. 
 
Orkestra çalımları ise en konforlu kısmıydı. Yaklaşık iki üç iş günü gibi bir zaman diliminde, alanında yetenekli değerli müzisyen arkadaşlarımızla da çalımları bitirdik.
 
Albümde Rojava Marşı da yer alıyor. Dünya Devrim Marşları arasında Rojava Marşı'nın yer alması nasıl bir duygu?
 
 Tarih boyunca halkların direniş deneyimlerinin ahlaki ve politik olarak örgütlendiği, tarihin en çirkin zalimlerine karşı birleşik özgürlük mücadelesinin yaratıldığı bir devrim sürecini yaratımlarımızın konusu yapmayı politik bir sorumluluk görüyoruz.
 
Tarih boyunca halkların direniş deneyimlerinin ahlaki ve politik olarak örgütlendiği, tarihin en çirkin zalimlerine karşı birleşik özgürlük mücadelesinin yaratıldığı bir devrim sürecini yaratımlarımızın konusu yapmayı politik bir sorumluluk görüyoruz. Böylesi bir arşiv çalışmasında bu marşın yer almasından büyük bir mutluluk duyduğumuzu belirtmeliyim.
 
OHAL nedeniyle birçok kültürel ve sanatsal anlamda faaliyet yürüten kurum ve dernek kapatıldı. Bu durumun albüme etkisi oldu mu? 
 
Bizim projeye başladığımız süreçle birlikte OHAL kapsamında Kürdistan başta olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde kültür merkezleri kapatılmış, müzik insanları orkestralardan ihraç edilmiş, birçok fakültede bilim insanları akademilerden uzaklaştırılmıştı. Bu bizi epey zorladı. Yalnız bu çalışmayı bir öz savunma gücü ve motivasyonuyla hayata geçirdik. 
 
Kültür sanat alanında öz savunma sorumluluğu nerde duruyor? 
 
Sanat, ait olduğu toplumun kültürel değerlerinden ve tarihinden besleniyor. Ve ait olduğu kültürün, geçmiş, bugün ve geleceğini iç içe yansıtma yeteneğine sahip alanların başında geliyor. Özü gereği de toplumsal yaşamın her alanıyla ilişki içindedir. Sanata konu olan değerler, direnişler, sanatın diliyle yeniden üretilir. Bu yönleriyle sanat, zalimlerin zulmüne karşı halkların direniş zırhı olmuştur. Sanatın toplumsal yaşamı yeniden yaratma ortamı, tarih ve felsefeyle olan ilişkisi, bir bilinç alanı olması, iktidarları en kolay teşhir edip boşa çıkarma özelliğiyle iktidarlar tarafından en çok baskı altına alınmaya çalışılan alanlardan olmuştur. İktidar ve devlet mekanizması bu baskıyı tek başına kültür sanat insanlarını fiziki güçle, açlıkla sınayarak, sürgün ederek gerçekleştirmemiş aynı zaman da kendi ideolojik ve maddi gücünü de kullanmıştır. Öyle ki OHAL ile birlikte de ilk dağıtılmaya çalışılan alan yine kültür sanat alanı olmuştur. 
 
Şunu da belirtmeli, albüm de yer alan müzikler, konu edindikleri direniş coşkusuyla on yıllardır her çağda, dönemin ruhu ve fikriyle başka başka şekillerde seslendirilerek günümüze kadar ulaşmışlardır. Biz de bu dönemin coşkusuyla ve ruhuyla bu eserleri yeniden seslendirdik. Yıllar boyunca, onlarca iktidarlar ve diktatörler tarihin karanlık sayfalarının en gerisinde kaldı fakat bugünden yarınlara ulaşan yine marşlar oldu.  Toparlamak gerekirse, tüm bu yaratımlar geleceğe aktarıldığı, marşların çalındığı, türkülerin söylendiği her yerde ve her zaman özgür olacağız.
 
Yeni projeleriniz var mı? 
 
İkinci bir proje fikri var. Böyle bir koroyu bir araya getirmek çok kıymetli. Koro olarak yeni projeler hayata geçirmeyi istiyoruz.
 
MA / Yasin Kobulan