Meşru müdafaa hakkını kullanan Name Öztürk yaşadığı şiddeti anlattı

  • kadın
  • 09:05 25 Mayıs 2019
  • |
img

İSTANBUL – Kendisini öldürmeye kalkan erkeğe karşı meşru müdafaa hakkını kullanmak zorunda kalan ve geçtiğimiz günlerde tahliye olan Name Öztürk, gördüğü şiddeti anlattı. Şikayete gittiği polisin kendisine, 'Sen hamilesin, eşinin ihtiyaçlarını karşılamıyorsun' dediğini paylaşan Öztürk, kadınlardan gördüğü dayanışmanın kendisini yaşattığını söyledi. 

 
Kendisini öldürmeye kalkan erkeğe karşı meşru müdafaa hakkını kullanarak zorunda kalan ve geçtiğimiz günlerde tahliye olan Name Öztürk, evlendiği günden itibaren gördüğü şiddeti anlattı. Temmuz 2016’da kendisini boşandığı eşi Kazım Aydemir’den korurken ölmemek zorunda kalan Öztürk, yargılandığı davadan 12 yıl 6 ay hapis cezası almıştı.  Yapılan itiraz üzerine, karar istinaf mahkemesine taşındı. Verilen cezayı bozan İstinaf Mahkemesi Name Öztürk’ün tahliyesine karar verdi. Öztürk’ün dün istinafta görülen karar duruşmasında ise cezası 10 yılla indirildi.
 
'İLK ŞİDDET HAMİLELİĞİMDE BAŞLADI'
 
Lisedeyken taştığı Kazım Aydemir’le üniversiteyi bitirdikten sonra evlendiğini anlatan Öztürk, ilk şiddeti “Hamile kaldıktan sonra hemen şiddet başladı. Hamile kalmasaydım belki o şiddet başlamayacaktı” diye anlattı. Bu süre içerisinde sürekli dayak yediğini, yerlerde sürüklendiğini belirten Öztürk, ilk çocuğundan sonra bir daha hamile kalmak istemediğini söyledi. 
 
'POLİS EŞİNİN İHTİYACINA CEVAP OLMUYORSUN DEDİ’
 
7-8 aylık hamileyken gördüğü şiddet üzerine polise haber verdiğini dile getiren Öztürk, devamla “Ağzım burnum kan içindeydi. Polise haber verdim. Polis geldi. Arabanın kapısını açtı ve yanıma yanaştı bana ‘sen hamilesin’ dedi. Öyle deyince durumuma üzüldüğünü sandım. Ondan sonra bana ‘Sen hamilesin bu tür dönemlerde aile içi şiddetlere sıkça rastlıyoruz. Çünkü eşinin ihtiyaçlarına cevap veremiyorsun’ dedi. O öyle deyince polise 'bana yardımcı olamazsınız' dedim. O an bir kapının daha yüzüme kapandığını anladım" diye belirtti. 
 
'DAHA ÇOK ŞİDDET GÖRMEYE BAŞLADIM’
 
Bu olaydan sonra şiddetin daha da arttığını vurgulayan Öztürk, “Onu şikayet ettiğim için daha çok şiddete maruz kalmaya başladım. Artık polise de güvenmediğim için ne olacaksa olsun dedim. Son iki yılda ne ailemden ne onun alisinden ne de polisten yardım istemedim. Çünkü biliyordum ki artık yapılacak hiç bir şey yok” diyerek çaresiz kalınmana dikkat çekti. 
 
'İŞİ BIRAKINCA ŞİDDET BİR KAT DAHA ARTTI'
 
Aynı zamanda çalıştığını ifade eden Öztürk, “Çalıştığım iş rakamlar olduğu için en ufak bir hata her şeyi mahvedebiliyordu. 2015'te artık dayanamadım ve işi bırakmak zorunda kaldım. İşi bırakmamla şiddet daha fazla artmaya başladı. Her gün karşıma silahla gelip beni tehdit ediyordu. Maalesef bu gün bana sahip çıkmaya çalışan ailem o zaman yoktu. Onun ailesine özellikle kayınpederime her şeyi detaylı anlatıyordum. Buna rağmen mahkeme de ‘şiddet görmüyordu’ dedi. Kayınpederimi kendime çok yakın görüyordum. Belki de o süreçte bana öyle geliyordu. 3 yıl cezaevinde kaldıktan sonra şunu fark ettim ki onların benim için yaptıkları hiç bir şey yokmuş. Onlar kendi çocuklarının ayıplarını kapatmak için bana iyi davranmaya çalışıyorlardı. Ama ben o zaman beni seviyorlar sanıyordum. Eczaneden krem alıp oğlunun yaraladığı ayaklarıma sürdüğü zaman beni sevdiğini sanıyordum. Ama şuan eczaneden ilaç alacağına keşke polise haber verseydi diyorum. Gerçi haber verince de polis bir şey yapmıyor” diye konuştu. 
 
'BAZEN İNSANIN BAŞKA SÇENEĞİ KALMIYOR'
 
İşten ayrıldığında aldığı kıdem ve işsizlik parasıyla evden kaçma planı yaptığını anlatan Öztürk, şöyle devam etti: “Buradan para alacağımı sadece çocuklarıma (Oğlu Miraç ve yaşamını yitiren ablasının oğlu Ayetullah) söyledim. Ben bu parayı aldığımda Alanya'ya kaçacaktık. Hatta internetten Alanya'da bulunan iş ve evleri bile araştırmıştım. Ben her şeyi ayarladım. Çocuklarımı çarşamba günü Erzurum'a annemin yanına bırakacaktım. Biletlerimizi de alınmıştı. Çarşamba günü ağabeyim ve ablam uçakla gidecekti bizde otobüsle gidecektik. Ama olay Pazartesi günü oldu. Çarşamba günü belki çocuklarla anneme gitseydik, bende dönseydim farklı olurdu. Çok bir şey istemiyordum sadece bir oda bir salon olsun yeter diyordum. Yeter ki gidelim belki bizi bulana kadar 1 yıl geçer o zaman bizde başka bir yer buluruz kaçarız diye düşünmüştüm. Çocuklarda belki o sırada büyürdü. Ama kaçmama fırsat kalmadı Pazartesi bu olay oldu. Keşke böyle olmasaydı. Keşke bu olayı yaşanmasaydı. Ama bazen öyle bir şey oluyor ki insanın başka çıkışı kalmıyor. Sanki bu olmak zorundaydı ve bu oldu.”
 
'EN ÇOK BEN ÜZÜLDÜM'
 
Eşinden boşandığında kimsenin haberinin olmadığını sözlerine ekleyen Öztürk, şunları dile getirdi: “Ben kaç kere boşanmak istedim ama aile büyükleri araya giriyordu, ‘o deli sen akıllı’ deyip sırtımı sıvazlıyorlardı. Kimse bana ‘evet o deli sen akılısın ama sen deliyle yaşaya yaşaya bir gün sen de delirirsin’ demedi. Herkes ‘düzelir’ dedi. Sonra boşanmamızı anlaşmalı verdik ama duruşmaya geldi ve ‘ben boşanmak istemiyorum’ dedi. Hakim de ‘dalgamı geçiyorsun’ dedi. O boşanmak istemediği için süreç uzadı. Daha sonra hakim bana kanaat getirdi ve boşanma gerçekleşti. Hiç kimse bilmiyordu. Çünkü biliyordum ki bilseler engellerlerdi. Ama iyi mi oldu daha kötü mü oldu bilmiyorum. Evliliğim süresince gördüğüm eziyetin kat be kat üstünü boşandıktan sonra gördüm. ‘Nasıl boşanırsın’ diye beni tehdit ediyordu. Annemi sevdiğimi biliyordu ve ‘anneni arar söylerim’ diye tehdit ediyordu. Bende annemi arama bana ne yaparsan yap diyordum. Şimdi olsa kimi ararsan ara derdim. Şu üzülmesin bu üzülmesin dedim ama en çok üzülen ben oldum.”
 
'KİMSE GERİDE KALANLARI DÜŞÜNMÜYOR'
 
“Herkesin bir gün öleceği kesin” diye devam eden Öztürk, “Ama geriye kalan kamburu kimse düşünmüyor. Benim üzerimde hayatım boyunca bir kambur olacak. Bunun uhrevi bir şekilde bir insanın ölümüne sebep olmak kadar acı bir şey yok. Bunun yükü çok ağır. Hakimler, savcılar sanığın geleceğine yönelik hiç bir şey düşünmüyorlar. Hakimlerin hukuka dayanarak ceza verdiğine de inanmıyorum ama böyle ceza verelim de üzerimden geçsin derdindeler. Aslında karar verenlerin insan psikolojisinden çok iyi anlamaları lazım. İnsanların geleceğini düşünmeleri lazım. Örneğin ben şuanda sabıkalı olacağım için hiç bir iş bulamam. Evim yok, param yok, hiç bir şeyim yok. Nasıl bir hayat kuracağım. Hiç kimse bunu düşünmüyor. Sadece bu suç işlemiş ceza verelim diyorlar” diye belirtti. 
 
'KENDİNİZİ KORUMAZSANIZ POTANSİYEL SUÇLU OLURSUNUZ'
 
Cezaevinde özellikle adli koğuşlarda potansiyel suçlu haline gelindiğini ifade eden Öztürk, anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Her biri farklı bir suçtan gelmiş. Öyle insanlar görüyorsun ki iradene sahip olamazsan cezaevinden potansiyel bir suçlu olarak çıkarsın. Ben hayatımda uyuşturucu bilmem ama orada uyuşturucu satıp cezaevine gelen ama bununla övünen insanlar gördüm. ‘Ben uyuşturucu satıyorum ama benim oğlum kullanmıyor’ diye hayata bu şekilde bakan insanlarla aynı yerde kalmak zorundasınız. Orda kendinize sahip çıkamazsanız potansiyel suçlu olarak çıkarsınız.” 
 
'KADINLARIN DAYANIŞMASI BANA GÜÇ VERDİ'
 
Cezaevinde kaldığı süreç içerisinden kadınlardan gördüğü desteğe vurgu yapan Öztürk, şunları ifade etti: “3 yıl içinde benim için çok şey yaptılar. Bilhassa avukatlarım ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Kadınlar yine öyle. Hiç tanımadığım insanlar bana mektup yazdı ve bu bana çok iyi geldi. Onlarla kendimi daha güçlü hissetim. Aslında ben şuan kendimi daha kötü hissediyorum. O zaman daha güçlü hissediyordum. Şuan sanki mahkeme süreci bitti ve sanki bana destek veren avukatlarım, kadınlar dağıldı ve sanki tek kaldım hissediyorum. Şu aşamada daha çok korkuyorum. Başıma gelebileceklerden değil ama baş edemeyeceklerimden korkuyorum. Bir daha sıfırdan başlamakta bana zor geliyor. Aynı hevesle de hayata başlar mıyım onu da bilmiyorum.” 
 
'ÇOCUKLARIM EN BÜYÜK DESTEKÇİM'
 
Çocuklarının kendisinin yaşama tutunma vesilesi olduğunu belirten Öztürk, “Büyük oğlum geldi ‘ben varım, sakın ağlama’ dedi. Onun tek cümlesi benim içimi yaktı. Ben onlara yuva yapmaya çalıştım ama olmadı. İstedim ki onların kocaman büyük güzel yuvaları olsun ama olmadı. Yani en azından hem anne hem baba olarak yanlarında olmayı çok isterim. Yete bilir miyim? Yeteceğime inanıyorum” dedi. 
 
Cezaevinde çocuklarından ayrı kalmanın onu en çok zorlayan şey olduğunun altını çizen Öztürk, şöyle dedi: “Ben cezaevinde insan olmayı öğrendim. En önemlisi ben istemiyorsam kimse bana bir şeyi zorla yaptıramayacağını öğrendim. Gerçekten karşı taraf kabul etmese de siz ‘hayır’ deyi direndiğinizde kabul etmek zorunda kalıyor. Ama öyle bir hayat verdiler ki ne kadar okumuş olalım hiç bir şeyi itiraz etme hakkı tanımadılar.” 
 
'BANA İLK OLARAK AVUKATLARIM DESTEK VERDİ'
 
Avukat kabininde ilk tanıştığı avukatın Sezin Uçar olduğunu söyleyen Öztürk, devamında şöyle konuştu: “Sezin elimi tuttu ‘ben buraya avukatın olarak değil kardeşin olarak geldim. Kardeşinle ne konuşmak istersen benimle onu konuşabilirsin’ dedi. Ben çok şaşırdım. Benim olayımla ilgili o kadar güzel yorumlar yaptı ki çok şaşırdım. Yani benim ailemin zamanında yapmadığını Sezin yaptı ve elimi tuttu. Sonra Diren Cevahir Şen geldi. Diren abla çok şakacı. Bazen Diren abla gelsin istiyordum. Çünkü Diren abla komiklik falan yapınca bana cezaevinde bir hafta yetiyordu. Ben onu cezaevindekilere anlatıyordum. Bir hafta sonra başka biri geliyordu. Bunlar hep bana bir hafta yetiyordu. Zaten kadınlardan mektup geliyordu. İlk mektubu Mersin'den bir kadından almıştım. Nurdan diye bir kadın. Sanırım gazeteci. O kadar güzel şeyler yazmıştı ki şaşırmıştım. Hepsi bana çok destek oldu. Sezin benim avukatımken cezaevine girdi. Avukatım olmasına rağmen görüşemiyorduk orda. Malta da onları gördüğümde dahi izin vermiyorlardı onlara sarılalım. Ben ona yanımda ol ama bu kadar da yakınıma gelmeseydin dedim. Neyse ki onlar için dua ettim ve ben cezaevinden çıktığımda onları gördüğümde çok sevinmiştim.” 
 
'CEZAEVİNDE TACİZ MEKTUPLARI ALDIM'
 
Cezaevinde erkeklerden taciz mektupları aldığını da kaydeden Öztürk, şunları anlattı: “Normalde orda mektuplar mazgaldan verilir ama o gün görevli kapıyı açıp, siyah bir çöp torbasının içinden mektup verdi. Sonra hepsini çöpe attık ama ilk bilmediğim için beni tanıyorlar sandım. Açıp okuduğumda ‘sana yapılır mı o adam sana nasıl bunu yaptı’ gibi şeyler yazılıyordu. Aslında onların hepsi belki daha kötüsünü yapmıştır ama orda bile kadınları rahat bırakmıyorlar. Onlar sanırsam televizyonda bir olay mı oldu hemen isim soy isim alıp bütün kadınlara mektup gönderiyorlar. Aslında bu yüzden haberlere çıkmak istemiyoruz. Sanırım bütün kadınlara bunu yapıyorlar. Neyse ben idareye mektup yazdım böyle mektupları istemiyorum dedim. Bir ay içinde kimse göndermedi. Öyle bir dilekçe yazmışım ki bizim arkadaşların da mektupları bana verilmedi. Artık nasıl bir dilekçe yazmışsam, aslında ben erkeklerden gelen mektupları istememiştim.” 
 
'TAHLİYE OLDUĞUMA İNANMADIM'
 
Son mahkeme kararının çok şaşırtıcı ve beklemediğini belirten Öztürk, “Tahliye demesine rağmen inanamadım. Mahkeme tutanağını gördükten sonra inanabildim” dedi. Tahliyesinin ardından büyük bir sevinçle cezaevinden uğurlandığını anlatan Öztürk, “Orada bulunan her kadın orada olmayı hiç hak etmiyor. Öyle zor süreçler geçiriyoruz kadınlar olarak başka çare olmuyor. Birde çok acayip bir şekilde orda umut var. Cezaevinde o kadar çok hayal kuruyorsun ki, o hayallerin hepsi sana umut oluyor orada” diye konuştu. 
 
‘KEŞKE ÖLMESEYDİ DİYEBİLİYORUZ’
 
Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadınlar ne yaşalarsa yaşasınlar dürüstlükten uzaklaşmıyorlar. Karşısında savcı veya hakim de olsa her şeyi dürüstçe söylüyorlar. Mesela ben her seferinde kayınpederimin ve kayınvalidemin evlat acısı yaşadıklarından dolayı çok üzülüyorum. Bunu dile getiriyordum. Kayınpederimin çok iyi bir insan olduğunu dile getiriyordum. Ama bir olaya şahit oldum eşini öldüren bir adam kendi öz kardeşiyle anlaşıp mahkemede ‘benim yengemle ilişkim vardı’ diyeceksin deyip, anlaşıp, olayı namusa getirip indirim alan insanlar duydum. O kadar etkilenmiştim ki bu olaydan. Ne olursa olsun insan bu kadar çirkinleşmemelidir. Sırf indirim yapılması için yine kadını kullanılıyor. Biz kadınlar daha dürüst oluyoruz. Cezada alacaksak onurumuzla alalım diyoruz. Aynı benim durumumdan olan birçok kadını cezaevinden tanıdım. Ne olursa olsunlar dürüstlükten vazgeçmediklerini gördüm. Keşke o insan ölmesin diyebiliyoruz. Ama kaç tane erkek bunu diyebiliyor.” 
 
Öztürk, sözlerini şöyle tamamladı: “Şuan o kadar duygusalım ki. Biri anne dese bile ağlıyorum. Şuan ne yapacağımı bilmiyorum ama cezaevinde kurduğum hayallerin peşine düşmek istiyorum. Cezaevinde adalet bölümünü okumaya başladım. En çok istediğim şey İsveç’e gitmek.” 
 
MA/ Sadiye Eser