‘Leyla Güven açlık greviyle toplumsal barış iddiasını ortaya koydu’

  • kadın
  • 10:02 15 Kasım 2018
  • |
img
DİYARBAKIR - Ülkeyi yönetenleri çözüme zorlamanın ilk adımı olarak İmralı Cezaevi’ndeki tecrit koşullarının kaldırılmasını işaret eden TJA aktivisti Ayla Akat, “Leyla Güven açlık greviyle toplumsal barışın iddiasını güçlendirmek anlayışını ortaya koymuştur” dedi. 
 
Tutuklu Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP)Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 7 Kasım’da PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi, başta partisi olmak üzere bir çok çevre tarafından desteklenirken, Kürt toplumunda geniş yankı buldu. 
 
Güven’in başlattığı eylem, 12 Eylül 2012’de PKK ve PJAK’lı tutukluların PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ile anadil önündeki engellerin kaldırılması için başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemlerini hatırlattı. Cezaevlerinde yapılan eylemler sonucunda kardeşi Mehmet Öcalan, 17 Kasım 2012 tarihinde İmralı Adası’na giderek Öcalan’la görüşmüş ve açlık grevi eylemleri sonlandırılmıştı.
Öcalan’ın ailesi ile yapılan görüşmenin ardından 3 Ocak 2013’te Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) heyeti, İmralı Adası’na ziyaret gerçekleştirmişti. İmralı’ya giden ilk heyette yer alan dönemin BDP Batman Milletvekili ve Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivisti Ayla Akat, Öcalan üzerindeki tecride ve Leyla Güven’in başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘AÇLIK GREVLERİ TOPLUMSAL MUHALEFETİ GETİRDİ’ 
 
Siyasi heyet olarak 3 Ocak 2013’te İmralı’ya yaptıkları ziyaret sırasında Türkiye’de savaş sürecinin yaşandığını ifade eden Akat, “2012 yılı çok ciddi bir kayıpların olduğu, hepimizi derinden etkileyen bir süreçti. 2011, Ekim ayında parlamento çatısı altında Anayasa süreci başlamıştı. O ilk toplantının olduğu sürece, hatta ilk güne denk gelen çok ciddi çatışmalar yaşanmıştı” dedi. 
 
2012 yılında yapılan açlık grevi eylemlerini anımsatan Akat, şöyle devam etti: “2012 yılı yazında da tüm Türkiye cezaevlerinde bir açlık grevi yaşandı. 67 gün süren ve açıklamalardan bildiğimiz kadarıyla açlık grevlerinin ölüm oruçlarına dönüşmesi söz konusuydu. Tam da o süreçte bir değerlendirme yapıldı. Hem ağır çatışma ve savaş sürecinin Türkiye’de açığa çıkarmış olduğu sonuçlar hem de açlık grevleri, toplumsal bir muhalefeti de beraberinde getirdi. İlk defa bu kadar kitlesel bir karşı koyuş vardı. İlk defa ciddi bir şekilde açlık grevinin ortaya koymuş olduğu talepler vardı” dedi. 
 
‘GÖRÜŞMELERİN ARKASIN SİYASİ İRADE KONULMADI’ 
 
Cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemlerinin toplumda karşılık bulduğunu ifade eden Akat, akabinde yapılan görüşemeye dair şunları söyledi: “O görüşme olduğunda zaten çatışmalı bir süreçte savaş devam ediyordu. O görüşmenin bir getirisi olarak Newroz’a bir deklarasyon söz konusu oldu. Daha sonrasında geri çekilme süreci yaşandı. Konu edilen Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeler, yeni değil. 1993’te başlamıştı, 2013’te biz gittik, 20 yıldır devam eden görüşmelerdi. Sayın Öcalan da bunu devletin heyetine ifade etti. Önemli olan o görüşmelerin arkasına bir siyasi irade koyabilmekti. Açıkçası bu siyasi irade konulmadı ve yeniden çatışmalı bir savaş süreci başladı.”
 
‘HER SAVAŞ KENDİ BARIŞINI DAYATIR’
 
5 Nisan 2015 tarihinde Öcalan ile görüşmelerin sonlandırıldığını dile getiren Akat, şu noktalara vurgu yaptı: “Her çatışmalı süreç, kendi çözümünü dayatır. Her savaş, kendi barışını dayatır. Başka çıkar yolu yoktur. Ne kadar uzun sürerse sürsün, bu süreç tamamlanmak zorunda. Nasıl tamamlanır? Zor güçleri vardır. Sivil toplum gücü bir zor gücüdür. Siyaset bir zor gücüdür. Bu sürecin tamamlanması için toplumdan, halktan gelen, sürecin halklaşmasından, muhalefetin halklaşmasından gelen zor gücünü kullanır. Yoksa bir irade vardır, talep vardır. Bu talebin muhalefeti vardır. Gerçekleşmesi için ortaya konulan bir irade vardır. Bu iradeyi biz bugün siyaseten savunuyoruz.” 
 
'ARALIKSIZ BİR TECRİT SÜRECİ VAR’
 
Öcalan ile görüşmelerin sonlandırıldığı 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana tecrit sisteminin gündeme geldiğine dikkat çeken Akat, “Ama temel soru şu; o tecrit hiç bitmemişti. Bu sürece yanılgılı yaklaşmamak lazım. İmralı Cezaevi’nde 6 metrekarelik hücre değiştirildi; ama orada bir sekretarya kurulmadı, İmralı Cezaevi diyalog ve müzakerenin gerçekleştirileceği bir mekan haline getirilmedi. Bunu görmek lazım.  Hiç kırılmayan aralıksız devam eden bir tecrit süreci var. Şimdi, Sayın Öcalan neden İmralı Cezaevi’nde tutuluyor? PKK lideridir; ama aynı zamanda bir halk önderliğidir” değerlendirmesinde bulundu. 
 
 ‘GÜVEN’İN EYLEMİNİ ELEŞTİRİ OLARAK GÖRÜYORUZ’ 
 
İmralı Cezaevi’nde aralıksız devam eden tecrit sisteminin olduğunu; ancak buna karşı da halk muhalefetinin olduğunun altını çizen Akat, Güven’in başlattığı eyleme ilişkin şöyle konuştu: “Leyla Güven’in bir eylemi söz konusu. Kendisiyle dün bir görüşme yaptım. İmralı Cezaevi’nde yaşanan tecridin esasta bir halkın da beraberinde boğulduğunu ifade etti. ‘Boğuluyorum’ dedi. Bir etkisizlik, bir eylemi ortaya koyamamaktan, bu tecridi bitirecek bir eylemi ortaya koyamamaktan doğan rahatsızlık ve doğru bir eylemle sürece cevap olabilme iradesini gösterdiğini ifade etti. Tabi ki biz bu irade karşısında kendisine saygı duyuyoruz. Çünkü, bunu devlet de biliyor, bizler de biliyoruz. Leyla Güven’in rahatsızlıkları ve yaşı, böyle bir eylem cezaevlerinde planlansa bile içerisinde yer alması engeldir. Ama Leyla Güven, buna rağmen 3 aydır devam eden bir yoğunlaşmasının olduğunu ve bunu bu eylemle açığa çıkardığını ifade etti. Tabi ki saygı duyuyoruz. Tabi ki eşbaşkanımız Pervin hanımın (HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan) dediği gibi bunu bir eleştiri olarak da görüyoruz aynı zamanda. Ama, sürecin etkileyenleri sadece ülke içindekiler değildir, ülkenin dışında küresel güçlerin de dahil olduğu bir süreç vardır. Büyük resmi görüp, o resmin gereği siyasi iradeyi, pratiği, eylemliği, bu eylemliğinin sonuç alınabilir bir şekle dönüşmesini örgütlemek de bizim Leyla Güven’e, cezaevlerindeki açlık grevindeki süreci içerisine bugüne kadar dahil olmuş veya olacak arkadaşlara karşı sorumluluğumuzdur.”
 
'GÜVEN’İN TEK TALEBİ  TECRİDİN SONLANDIRILMASI’ 
 
Güven’in Türkiye’de demokrasi mücadelesinin en önemli kurumlarından birisi olan DTK’nin eşbaşkanı olduğunu anımsatan Akat, “Leyla Güven, bu eylemiyle demokrasi mücadelesinin bir parçası ve bunun bir yol ve anahtarının çatışmasız bir toplumun, toplumsal barıştan geçtiğine inanarak, İmralı Cezaevi’nde uygulanan tecridin de bu toplumsal barışı tehdit ettiği ve bir kişiye uygulanmaktan çok bir halka uygulanır hale geldiği, toplumsal barışın iddiasını güçlendirmek anlayışını ortaya koymuştur. Leyla Güven’in tek bir talebi vardır. O da İmralı Cezaevi’ndeki tecridin sonlandırılmasıdır” ifadelerini kullandı.
 
'ÇÖZÜM SİYASETİNDE ISRARCIYIZ’
 
Kürt sorunun çözümünün müzakere ve diyalog yönetimiyle sonuç alınacağına işaret eden Akat, “Bunda ısrar etmek lazım. Kürt siyasi hareketi de, demokratik siyaset kanallarının açık tutulmasında, diyalogun müzakereye dönüşmesinde, konuşabilmekte ısrarcıdır ve bir taraftır. HDP de, Türkiye’de yaşayan ve temel muhalefet gücü olan demokratik çözüm hareketidir. Zaten, Kürt siyaseti dememek lazım, demokratik çözüm siyaseti vardır. Türkiye’deki demokratik çözüm siyaseti, bir bütün olarak kendisini ifade edebiliyor; ama bizim karşımızda çözüm gücü olarak kendisini ifade edebilen tek bir güç yok. Çok parçalı bir güç var. Bugün bu güç, iktidarda görünen AKP-MHP ile koalisyon yapmış bir güçtür. Ama kendi içerisinde birden fazla merkezi vardır. Biz ise bir bütün olarak demokratik çözüm siyasetinde ısrarcıyız” dedi. 
 
'ÇÖZÜME ZORLAMA SORUMLULUĞUMUZ VAR’
 
Ortaya koymuş oldukları çözüm iradesiyle ülkeyi yönetenleri çözüme zorlamak gibi temel bir sorumluluklarının olduğuna vurgu yapan Akat, “Çözüme zorlamanın da ilk adımı, tabi ki İmralı Cezaevi’ndeki tecrit koşullarının kaldırılmasından geçiyor. Hani bu tecridin kaldırılması, avukatların ya da bir siyasi bir heyetin tekrar İmralı Cezaevi’ne gitmesidir. Ama dediğim gibi geçmişte yaşadığımız bir pratik var. Heyetlerin tek başına gidip geliyor olmasıyla bir yandan savaş kararı verilince her sayfa kapatılabiliniyor. Dolayısıyla; kendi içinde koruma mekanizmalarını da kurarak, bu süreci hayata geçirmek ve başlatmak, devam edilebilir gerekiyor. Herkesin de bu konuda ciddi bir sorumluluğu var” diye konuştu. 
 
'TECRİDE KARŞI ÇÖZÜM İRADESİ’
 
Öcalan üzerindeki tecride karşı çözüm iradesinin ortaya konulması gerektiğinin altını çizen Akat, “Çok güçlü eylemlerin ortaya konulması gerekir. Tabi ki kadın hareketi olarak kendimizi de bu sorumluluk altında görüyoruz. Bu çerçevede de tartışmalarımız, yoğunlaşmalarımız söz konusudur. Halkımızın bu süreç karşısındaki beklentileri nettir. Bütün çözüm odaklarımız, bileşenlerimiz ve örgütlü yapılarımız bu gerçekliğin farkındadır” dedi.