‘Alevi kadın örgütlenmesi olmak zorunda’

img

İSTANBUL - Feminist bir çalışmanın ürünü olan “Alevi Kadınlar; Vardık, Varız, Var olacağız” adlı kitap Kasım ayında raflarda yerini alacak. Kitapta, Alevi örgütlerindeki cinsiyetçiliğe dair eleştirilerde bulunan yazar Gülfer Akkaya, “Alevi kadın örgütlenmesi de olmak zorunda” dedi. 

Yazar Gülfer Akkaya’nın yeni kitabı, “Alevi Kadınlar; Vardık, Varız, Var olacağız” Kasım ayından itibaren okuyucularla buluşacak. Kitap, “En eski sömürü, en eski mücadele”, “Alevilikteki erkek kadın eşitliği nereden geliyor?” ve “Alevi kadınlar nasıl güçlenir?” bölümleriyle Alevi inancında kadınlık durumuna dikkat çekiyor. 
 
“Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi Kadınlar” ve “Yol Kadındır” kitaplarının devamı niteliğindeki kitap, aynı zamanda feminist bir çalışmanın ürünü. Kitap, Alevi kadınlar özelinde toplumsal yaşamın her alanında cinsiyetçiliği sorgulama imkanı sağlarken, Alevi kadınlarının bu cinsiyetçiliğe karşı nasıl mücadele yürüteceklerini de tartışmaya açıyor. 
 
Yazar Gülfer Akkaya ile kitabına ilişkin konuştuk. 
 
‘KİTABIN ORTAYA ÇIKIŞI CİNSİYETÇİLİKTİ’
 
Kitabının Alevi kadınlara ilişkin hazırladığı üçüncü kitap olduğunu söyleyen Akkaya, ortaya çıkış hikayesini ise, “Farklı ülke ve kurumlarda çalışan Alevi kadınlarla her buluşmamızda hep aynı sorularla karşılaşınca aklıma böyle bir çalışmanın iyi olabileceği fikri geldi. Bu soru ve sorunlar üzerine sadece yüz yüze gelebildiğimiz kadınlarla değil, yüz yüze gelemesek bile bir araçla buluşabileceğimizi düşündüm. O buluşmalarda kadın çalışmalarından, Alevi kurumlarındaki cinsiyetçilikten ve bu cinsiyetçiliğin nasıl onların yolunu kestiğinden bahsediyorlardı. ‘Ne yapacağımızı bilmiyoruz’ diyorlardı ve bir süre sonra sizin de kafanızda soru kalıyor ne yapılabilir diye. Ben feminist bir kadın olduğum için soruların yeni değil; ama alanın yeni olduğunun farkına vardım. Bu sorulara kendimce cevaplar üretmeye başladım. Kadınların önerdikleri ve yaptıkları vardı. Bütün bunların hepsinin bir yerde buluşması gerekiyordu. Yazan çizen biri olduğum için de otomatik olarak kafam yazma işine gitti" sözleriyle özetledi. 
 
‘KADIN KİMLİĞİ SORGULANMALI’
 
Üç bölümden oluşan kitabın içeriğinden de bahseden Akkaya, ilk bölümde yer alan “En eski sömürü, en eski mücadele” başlığıyla kadınların Alevi kimliğinin yanı sıra kadın kimliğini de sorgulaması gerektiğini belirtti. “Dünyanın her yerinde kadınların ortak olduğu zemin kadın olma zeminidir” diyen Akkaya, Alevi kadınların da her yönüyle erkek şiddetine maruz kalmaktan azade olmadığı görüşünde. Bu anlamıyla Alevi kadınların da patriyarka (ataerkil) karşı mücadele etmesi gerektiğinin altını çizen Akkaya, Alevilik inancının kadıncıl bir inanç olduğunu belirtti. Kitabın diğer inançların aksine kadının Alevilikteki eşitlikçi yanına da değindiğini belirten Akkaya, “Alevi kadınlara Aleviliğin kadıncıl inanç olduğunu ve mücadeleyi örerken bu hatırlatmaya sırtlarını dayayabileceklerini anlatmak istedim” dedi.
 
‘ALEVİ KURUMLARA ÖNERİLERDE BULUNDUM’
 
Alevi toplumunun kendine ait medyası ve kurumları olduğunu hatırlatan Akkaya, bu alanların da tıpkı Alevi toplumu gibi erkekleştirildiği eleştirisinde bulundu. Akkaya devamla şunları söyledi: “Cemlere bakıyorsunuz sadece dedeler, oysa ana da var. Kitapta; Alevi toplumunun kendisini siyasal, sosyal olarak yeniden kurmaya çalıştığı, ürettiği o alanlarda erkekliği nasıl öne çıkardığını ve kadıncıl bir inanç olmasına rağmen kadınları nasıl geriye attığını anlatmaya çalıştım. Alevi ailelerinde dokunulmazlık yaratılıyor. Sanki o ailelerde kadın ve çocuklar sorun yaşamıyor gibi konuşuyorlar. Alevi ailelerinde de eşitsizlik ve cinsiyetçiliğin nasıl üretildiğinden bahsettim. Alevi kurumlarındaki tüzüklerin değişmesi ve bu kurumlara da eşbaşkanlığın gelmesi gerektiğini yazdım. Çünkü Alevilik inancına baktığınızda eşbaşkanlık zaten mevcut. Hem dedenin hem ananın eşit bir statüye sahip olduğu benim bildiğim tek inanç Alevilik. Şimdi bu inancın kendisini var ettiği kurumlarda sadece bir dedenin başkan olması anlaşılabilir mi? Dolayısıyla kitapta bu güncel sorunlara çözüm önerileri de ortaya koymaya çalıştım.”
 
‘TÜM KADINLAR AYNI KADERİ NEDEN PAYLAŞIR?’
 
Erkek egemen sistemde erkeklerin kadınları sömürdüğünü söyleyen Akkaya, Alevi de olsa Hristiyan da olsa bu durumun fark etmediğini söyledi. Akkaya, “En eski sömürge dememin nedeni dünyada ortaya çıkmış ilk sınıflı sömürü patriyarkadan kaynaklandığı içindir. Ezme ve sömürülme ilişkisi ilk olarak kadınlar ve erkekler arasında kurulmuş. Ondan sonra köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum diye devam ediyor. Eğer Alevi kadınlar bu bilgiye sahip olmazlarsa, evrensel perspektif üzerinden kendi durumlarını ele almazlarsa eksiklik olur. O yüzden, Avusturya’daki en ilkel kabile ile ABD’deki kadınların neden aynı kaderi paylaştığını anlayamaz. Bunu Kürt kadınları da Alevi kadınları da anlayamaz. Vakti zamanında böyle bakmasalardı siyah kadınlar da anlayamazlardı. Alevi kadınların bugün yaşadıkları şeyi anlamlandırmaya çalışırken hem bütün dünyaya hem de Alevi toplumunun içine bakmak zorundalar. Feminist mücadelenin kendisi en enternasyonalist mücadeledir. Çünkü dünyanın bütün kadınlarının birleştiği ve sorunlarının ortaklaştığı bir alandır” diye ifade etti.
 
'ALEVİ KADIN ÖRGÜTLENMESİ OLMAK ZORUNDA’
 
Kürt kadınlarının verdiği kimlik ve cins mücadelesinin yaşanan en güçlü pratik olduğunu kaydeden Akkaya, şöyle devam etti: “Kürt kadınları ilk bir araya gelip örgütlendiklerinde devlete karşı kimlik mücadelesi verdiler; ama baktılar ki sadece devlete karşı kimlik mücadelesi yeterli olmuyor. Çünkü evin içinde de bir hikaye dönüyor. Sonra baktılar Kürtlerin olduğu siyasi partilerdeki kadınlık erkeklik rollerinde de sorun var. Bundandır ki Kürt hareketinde sadece kadınların örgütlendiği alanlar oluştu. Aynı şekilde, sadece Alevi kadın örgütlenmesi de olmak zorunda. Bu örgütlenme hem devlete dönük hem de dönüp erkeklere laf söylemek zorunda” diye konuştu. 
 
‘KİTABI FEMİNİST METODOLOJİ İLE YAZDIM’
 
Kitabı feminist bir metodoloji ile yazdığını ifade eden Akkaya, nedenini de şöyle açıkladı: “Çünkü kadınlarla ilgili bir araştırma yaptığınızda bunun böyle yapılması gerekir. Aksi takdirde yaptığınız çalışma sanki cinsiyetsiz bir alana ilişkinmiş gibi algılanır. Bu, doğru bir şey değil. Biz, cinsiyetler arası hiyerarşiyi ele alıyorsak mecburen bu alanda öne çıkmış politikalara bakmamız lazım. Onların bilgiyi nasıl ürettiğine ya da bağımsız olarak nasıl çalışıldığına bakmamız gerekir. O yüzden Alevi kadınlarla ilgili yapılan araştırmaların da bu zeminde olması şart. Aleviliğin kadıncıl olduğu sonucuna varmam bu metodolojiyle alakalı aslında.”  
 
MA / Necla Demir