‘Bizleri budamaya çalıştılar ancak yeni formüller bulacağız’

img
ANKARA - Kadınların hayatının KHK ile büyük bir yıkıma uğradığını belirten Prof. Dr. Nilay Etiler Lordoğlu, “Bizleri hep budamaya çalıştılar; ancak yeni formüller bularak hayata tutunmaya çalışacağız” dedi.
 
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) tarafından “KHK, Kadın Emeği ve Güvencesizlik” başlıklı Akar Otel’de düzenlenen çalıştayın ikinci bölümünde Doç. Dr. Melda Yaman’ın “Sağlık ve sosyal hizmet alanında kadın emeği” sunumuyla devam etti. 
 
Kadın emeğini, kadınların gebelik sürecinden ele alarak anlatmaya başlayan Yaman, şöyle devam etti:  “Evrimsel dönüşüm sürecinde çocuğun doğum kanalından çıkabilmesi için 180 derece dönüş yapması ve birinin yardımıyla doğumun gerçekleşmesi gerekiyor. Gebelik döneminde, insan ilk defa tarihte canlı olarak bir başkasının desteğine ihtiyaç duyuyor. Ebelik, kız kardeşlik aslında ilk dayanışma, ilk emek dayanışması örneğidir. Ebeliğe baktığımızda, tarih içerisinde kadınların temel işi olduğunu, şifacılık ve hekimlik gibi bilgi birikimi oluşturulduğunu görürüz. Tıp bilimi oluşmasının ardından erkekler tarafından bu alanın nasıl gasp edildiğine tanıklık ediyoruz.” 
 
'KADINLAR TEHDİT GÖRÜLÜNCE CADI AVLARI BAŞLADI’
 
Ünlü filozof Sokrates’ın kitaplarından örneklerle konuşmasına devam eden Yaman, “Orta Çağ döneminde kapitalizmin temel iş bölümü; kadını haneye kapatan, erkeğin ücretli işte çalıştıran bir sistem vardı. O dönemde kadınlar şifacılığın yanında başka zanaatlar da öğreniyor, örgütleniyordu. Şifacı kadın ve ebeler ücretli ebelik yapmaya başladılar. Londra’da ebeler ücretli çalışmaya başladı ve bu kadınlara toplumsal güç de cinsel güç de kazandırdı. Kadınlar o dönem de kürtaj ve gebeliği sonlandırma ile ilgili bilgi birikimine sahipti. Bu durum da o dönem, erkek egemen toplumda tehdit olarak görülüyor ve cadı avı başlatıldı. Bu sürecin akabinde ücretli işin erkeğin işi haline getirilmesi için bu katliam gerçekleştirildi” dedi.
 
'ERKEK SİSTEM KADININ EMEĞİNİ ELE GEÇİRDİ’
 
Paris’te Tıp Okulu’nun ilk açıldığı dönemde kadınların eğitime alınmadığını belirten Yaman,  o dönemde şifacı hekimler denilen kadınlar olduğunu ve bunlara yoksul halkın gittiğini, erkek hekimlerin ise kadınlardan ele geçirdikleri bilgi birikimleriyle orta sınıf halka hizmet verdiği bir sistem oluşturduğunu anlattı. Sağlık alanında tarihten bu yana oluşan bir hiyerarşiler sistemi kurulduğunu söyleyen Yaman, “Erkek sistemin kadının her alanda emeğini ele geçirdiği bir süreç ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı. 
 
'İLK KADIN BEDENİ TAHAKKÜM ALTINA ALINIYOR’
 
Kadının doğurganlığı üzerinden konuyu anlatmaya devam eden Yaman, şu noktalara vurgu yaptı: “Toplumun devam edebilmesi için insan canlısının üremesi ve hayata geçmesi gerekir. Kadın üretirken, üretken gücü de üretiyor. Doğum da bir emek ilişkisidir. Bunların her birisinin yeniden üretimi kadından geçiyor. Bir toplumun yeniden denetlemek istiyorsanız, ilk olarak kadının bedenini denetlemek lazım. Eğer ki insanı denetlemek isterseniz kadın üzerinden yapabilirsiniz. İlk eril egemenlik kökenini, kadın bedeni üzerinden toplumun denetlenmesi olarak görmek gerekir. Toplumu nasıl yönlendirmek istiyorsanız, bunları kadın üzerindeki denetimi kurarak, erkek hazzı ve gücünü yükseltmekten geçer.”  
 
'MÜCADELE ŞART’
 
Bugün kadınların geçmişe oranla daha özgür olduğunu; ancak bunun da yeni politikalarla bağımlı hale getirilmeye çalışıldığını dile getiren Yaman,  “Bugün bu kazanımlarımız ve özgürlüğümüzün değerini iyi bilmek gerekir. Çünkü bunlar yavaş yavaş elimizden gidebilir. Kadın emeği güvencesizleştirildikçe erkeğe bağımlılığı daha da artıyor. Bu yüzden kadın mücadelesini güçlendirmemiz gerekir” diye konuştu.
 
Çalıştay’ın ikinci bölümü Prof. Dr. Nilay Etiler Lordoğlu, “KHK ve Güvencesizlik Sağlık ve Sosyal Hizmet Alanında Kadın Emekçilerine Yansıması” başlıklı konuşmasıyla devam etti.
 
‘MODERN SAĞLIK KAPİTALİZM İLE BAŞLADI’
 
Kocaeli Üniversitesi’nden barış imzacısı olduğu için ihraç edildiğini hatırlatan Lordoğlu, neo-liberal sağlık politikalarından başlayarak, şöyle devam etti: “Modern sağlık hizmetinin tarihi kapitalizm ile birlikte ortaya çıkıyor. Kentlere göçlerle birlikte başlayan salgın hastalıklar ile sağlık hizmetleri doğuyor. Kapitalizm döneminde yoksulların sağlık hizmetini gören bir sistem yok. 1945 sonrasında işçi sınıfının mücadelesiyle sosyal refah dönemi ortaya çıkıyor. O dönemde sağlık sistemi; kamucu, devletin örgütlediği, sağlığın toplumsal bir sorun olarak ele alındığı, halk sağlığının önemli olduğu bir dönem oluyor. 1980’lerden sonra neo-liberal politikalarla birlikte Türkiye’de de ilk zamanlarda yaşıyorduk. Kamu sağlık sisteminin kötülendiği, Tansu Çiller’in kameralarla uyuyan doktor göstermeye çalıştığı bir döneme şahit olduk. Bu dönemde sağlık algı olarak bireyselleştirilmeye çalışıldı.” 
 
'AKP İLE SAĞLIKTA BİREYSELLEŞME BAŞLADI’ 
 
Sağlıkta bireyselleştirilmeyle birlikte “paran varsa tedavi olursun” döneminin başladığına dikkat çeken Lordoğlu, AKP’nin iktidara geldiği 2002 tarihinden sonra bu politikaların devam edicisi pozisyonuna geçtiğini söyledi. AKP ile  birlikte “sağlıkta reform” adı altında kamu özel ortaklıkları, taşeronlaştırma gibi birçok girişim yapıldığını anımsatan Lordoğlu, “1990’lardan bu yana sağlık reformu içerisinde çalışan bir meslek grubuyuz. Devletin kaynaklarının özel sektöre aktarılması, toplum için yapılan harcamaların azaltılması gibi dönemlere şahitlik ettik. Devletin sunmadığı hizmeti özel sektörler sunmaya başladı. Özelleştirme ve piyasalaşma başladı" diye konuştu. 
 
Bugün uygulananların sadece neo-liberal politikalardan kaynaklı olmadığını buna ek olarak muhafazakarlaşmanın da olduğunu ifade eden Lordoğlu, “Böylesi bir süreçten geçiyoruz. Otoriterlik ile muhafazakarlık, milliyetçilik, dindarlık birbirini besliyor. Neoliberal politikalarla birlikte özel sektörün büyütülmesi, kamu çalışanlarının sayısının azaltılması, güvencesizleşme ortaya çıkıyor” dedi. 
 
'AKP OHAL’İ KULLANDI’
 
Sağlık çalışanlarının değersizleştirildiği bir ortamda intiharların görülmeye başlandığının altını çizen Lordoğlu, şu ifadelerde bulundu: “Devlet patron üzerinde, patron işçi üzerinde işçi de kadın üzerinden iktidarını yaşatır. Eril sistemden beslenen bu iktidar biçimi devletin insanlar üzerinden egemenlik kurma yönetimidir. OHAL sonrasında ciddi bir iktidar ağı yaratıldı. Muhafazakarlıkla birlikte kadınlar çalışma yaşamında ikinci konumda olmaya başladı. Kadınlar ev içine hapsedilmeye, erkek ise üretimde kullanılmaya başlandı. Otoriterleşme OHAL öncesinde başladı. AKP iktidarı 15 Temmuz’u bir lütuf olarak gördü. O dönemde en güvenceli alan kamuydu.  O da bir gecede çıkan KHK ile işten atıldım, evimden oldum. KHK’lerle kamuyu kendilerince temizledikleri gibi güvenlik soruşturmalarıyla da bir arı sistemi oluşturmaya çalıştılar. Aleviler, Kürtler, solcular giremiyor. Kendilerince dikensiz gül bahçesini kamuda yaratmış oluyorlar. Sisteme ikna olan, muhalif olmayan bir kamu yaratmaya çalışıyorlar.”
 
‘KHK İLE KADINLARIN HAYATI YIKIM OLDU’
 
Kriz dönemlerinde kadınların daha dezavantajlı olduğunu dile getiren Lordoğlu, “Kadınlar birçok sorunla karşı karşıya kaldı. Erkeklerin hayatı değişmemişken kadınların hayatı KHK ile büyük bir yıkım oldu. KHK’lerde en fazla insana dokunan itibarsızlaştırmadır. Telefonlarının açılmadığını, selam verilmediğiyle karşı karşıya kaldık. Toplumun genelinde korku iklimi ile birlikte yalnızlaştırılma görüldü. Kadının iradesi ile birçok kadın da üretime dahil oldu. Örgütlenmeye ilişkin sıkıntılar yaşandı. İnsanların inancı kırıldı. Bizleri hep budamaya çalıştılar. Ancak, yeni formüller bularak hayata tutunmaya çalışacağız” dedi. 
Lordoğlu, son olarak, kadınların örgütlü mücadelesiyle bu dönemi aşacaklarını vurguladı.
 
Çalıştay, öğleden sonra atölye çalışmaları ile basına kapalı olarak devam edecek.