Başaran: Öz savunma ve örgütlenme seferberliği başlatıyoruz

img

İSTANBUL - Kadınlara yönelik tek merkezden çok yönlü saldırıların olduğunu ifade eden HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, önümüzdeki süreçte buna karşı öz savunma, örgütlenme ve var olan direnişi büyütme seferberliği başlatacaklarını söyledi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, ülkede giderek artan kadına yönelik saldırı ve katliamlara ilişkin İstanbul’da bir araya geldi. Saldırı ve katliamları masaya yatıran Kadın Meclisi, önümüzdeki süreçte buna karşı nasıl bir yol haritası izleyeceklerini planlıyor. HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran ile genel kadın gündemini ve neler yapılacağına dair konuştuk. 
 
Öncelikle kendisini kadın partisi olarak tanımlayan HDP 8’nci yılını kutluyor. Geçen 8 yıllık süreçte özelikle kadın kazanımı olan eşbaşkanlık sistemi ve kadın siyasetçiler hedef alındı ve o süreç hala devam ediyor. Hem baskılara hem de 8’nci yılınıza dair neler söylersiniz? 
 
HDP’nin açığa çıktığı dönemle şuan arasında Türkiye demokrasisi için büyük bir makas açıldığını söyleyebiliriz. HDP kurulduğu günden bu yana ciddi baskılarla bugünlere geldi. Ancak bu baskıların özelinde kadınlar hedef alındı. Çünkü hedef alanlar partimizin dinamik ve dönüşüm gücünün kadınlar olduğunu çok iyi biliyor. 2015’ten bu yana partimize yönelik saldırı politikaları her defasında yoğun olarak kadınlar üzerinden geliştirilmiştir. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet, kadın özgürlük çizgimize bir saldırı geliştirilmiştir. 8’inci yılını da aynı politikalarla karşılıyoruz. Buna karşı kadınlarla birlikte geliştirdiğimiz kolektif mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü HDP’ye yönelik saldırılarda en çok kadınlar yanımızda yer aldı ve saldırıların kadın mücadelesine yönelik olduğunu söyledi. Dolayısıyla 8’inci yılımıza da kadınların direnişi damgasını vuracak. 
 
Biliyorsunuz kamuoyunda büyük yankı uyandıran Kadir Şeker, bir kadını şiddetten kurtardığı için yargılanıyordu. Geçtiğimiz günlerde 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarpıtıldı.  Bir sonraki gün Batman’da İpek Er’i tecavüze maruz bırakan uzman çavuş Musa Orhan’ın davası görüldü. Orhan’ın bir kez daha tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Bu iki karar da çok tepki gördü. Bu iki karara bakılınca, yargının kadınlara yönelik tutumu ne ifade ediyor? 
 
Bu iki dava da Türkiye adalet sistemini çok açık bir şekilde ortaya koydu. Şu iki fotoğrafa birde öz savunmasını gerçekleştirdiği için tutuklanan kadınları ekleyelim. Kendisine şiddet uygulayan erkekten koruduğu ve öz savunmasını gerçekleştirdiği için müebbet alan kadınlar var bu ülkede. Bu tablo aslında Türkiye yargısını ne kadar erkek ve kadın düşmanı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bu sonuç erkek egemen zihniyetin yargıdaki tezahürüdür. Türkiye yargısı hiçbir zaman kadından yana olmamış, aksine kadını suçlu gören bir yerde durmuştur. Erkeği koruyan, yaptıklarını fiili olarak meşrulaştıran bir yaklaşım içerisinde bulunmuştur. 
 
 Bölgede tecavüz her zaman savaşın bir aracı haline getirilmiştir. Bugün hala süren bu politikalar Kürt kadınları şahsında toplumun teslim alınmak istenildiğini gösteriyor. Bunun daha konseptli arkasında devlet ve siyasetini görmek lazım.
 
Musa Orhan örneği ile birlikte kadınlara yönelik bölge illerinde özel bir politikanın devreye konulduğu ifade ediliyor. Bu politikaların özelikle bölge illerinde startının verilmesinin nedeni nedir? Nasıl bir mesaj verilmek isteniliyor? 
 
Öncelikle Türkiye’nin Kürt kadınlarına yönelik özel politikaların yeni olmadığını söylemek isterim. 1980 ile 1990’lı yıllarda da benzer olaylar yaşandı.  80’li yıllarda cezaevlerinde, 90’lı yıllarda ise Musa Çitil örneğini herkes bilir. Bölgede tecavüz her zaman savaşın bir aracı haline getirilmiştir. Bugün hala süren bu politikalar Kürt kadınları şahsında toplumun teslim alınmak istenildiğini gösteriyor. Batman’daki olayı sadece Musa Orhan ile anlatmak eksik kalır. Bunun daha konseptli arkasında devlet ve siyasetini görmek lazım. Bölgede İlk defa kadın bedeni savaş alanı haline getirilmedi. Bu dönem savaş kadın bedeni üzerinde Varto’da Ekin Van ile başladı. Aslında Varto örneği Kürt ve Türkiye kadın hareketinin mücadelesine bir mesajdı. “Eğer mücadele ederseniz size çoklu saldırır, mücadelenizi parçalarız” mesajıydı. Direnmeyin, biat edin mesajıydı. Eğer bunu yapmazsanız Ekin Van’ın örneğini sürdürürüz mesajıydı. Bu saldırılar özel savaş politikasının ürünüdür. İpek Er’in örneği de yine kadın hareketine verilen bir gözdağı ve mesaj olarak okumak lazım.  
 
Türkiye’de kadınlara yönelik saldırıların artmasının temel nedeni nedir?
 
Sistem bir rejim inşa etmeye çalışıyor ve kadınları önünde barikat olarak görüyor. Çünkü faşizmin kurumsallaşmasının önündeki en büyük ve en güçlü engellerden biri kadınlardır. İktidara bu dönemde geri adım attıracak çok az bir güç vardı. O da kadınlardır. Örneğin İstanbul Sözleşmesi, çocuk istismarı affı, kadınlara yönelik meclisten geçirilmek istenilen bazı yasaları geçirmediler. Kadınlar hem engel oluyor, hem de öncü bir direniş hattı örüyor. O yüzden iktidar önündeki barikatı kaldırmak istiyor. Kadınlar kendilerine yönelik saldırılara karşı itiraz ediyor, karşı çıkıyor.  
 
Kadınlar her alanda öz savunma mekanizmasını işletiyor. İktidar bu yüzden kadınları tehlikeli olarak görüyor. Çünkü sonuç alacağı şey fiziki saldırı değil, ideolojik saldırıdır.
 
 Bu itirazlarla kadınların düşünsel anlamda bir öz savunma içerisine girdiklerini söyleyebilir miyiz? 
 
Elbette söyleyebiliriz. Saldırı sadece fiziki değildir. İktidar şuanda ideolojik bir saldırı yöneltiyor. Bunu kadınlara empoze etmeye çalışıyor. Kadınlar, kadınca bir yaşam için itiraz ediyor, karşı çıkıyor. Sadece kendilerinin değil, aynı zamanda toplumun da öz savunmasını geliştiriyor. Toplumsal bir öz savunmanın öncüsü ve örgütleyeni oluyorlar. Şuanda kadınlar her alanda öz savunma mekanizmasını işletiyor. İktidar bu yüzden kadınları tehlikeli olarak görüyor. Çünkü sonuç alacağı şey fiziki saldırı değil, ideolojik saldırıdır. Kadınlarda buna karşı daha çok bilinçlenerek, düşünsel anlamda bir öz savunma içerisindeler. 
 
Kadın örgütleri yaşanan saldırıları bir “kadın kırımı” olarak tanımlıyor. Bu tespite katılıyor musunuz? Nedir “kadın kırımı”? 
 
Tabi ki katılıyorum. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde kadınların yaşadıkları bir “kırımdır”. Önlemi alınmayan, körüklenen, desteklenen meşrulaştıran her türlü saldırı bir kırımdır. Kadın kimliğimizden kaynaklı katlediliyoruz. Bir ayda 10’laca kadın katlediliyorsa, bu bir kırımdır. Kırım dememiz için illa yüzlerce kadının bir anda yaşamını yitirmesi değil. Savaş dönemlerinde aratmayan bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu katliamlar sistematik ve hedefli bir şekilde yapılıyor. Katledilen kadınların çoğunun ölümü ise şüpheli ve akıbeti sorulmuyor. 
 
Son dönemlerde şüpheli kadın ölümleri artıyor. Şüpheli ölümler bize neyi gösteriyor? Neden akıbeti sorulmuyor, üzerine gidilmiyor?
 
Bunu çok üzülerek söylüyorum. Bu ülkede kadınların ölümünün bile bir kıymeti yok. Devlet bir kadının ölümünü soruşturacak kadar kıymetli görmüyor. Bu hepimiz için çok acı ve utanç verici bir durum. Şüpheli ölümleri soruşturmak, toplumda bir adalet hissini oluşturmaktır. Bir eşyamız bile kaybolduğunda ararız. Onlarca kadın bu ülkede yaşamını şüpheli şekilde yitiriyor ancak devlet bunu soruşturma gereği bile duymuyor. Şüpheli ölümleri soruşturmayarak, daha fazla yaşanması için önünü açıyor.
 
 Bu saldırılar yaşanırken kadın örgütleri ise 21’nci yüzyılın kadın yüzyılı olacağı mesajını yüksek sesle dile getiriyor... 
 
Aslında yaşananlara baktığımızda, bir kadın devrimi yaşanıyor. Rojava bunun en somut örneğidir. “21’nci yüzyıl kadınların yüz yılı olacak” şiarı da Rojava kadın devrimini referans alıyor. Çok doğru bir tanımlama. Çünkü Rojava’da vücut buldu. Kadınlar karanlık IŞİD barbarlığına karşısında bir yıldız gibi parladı. Kadınlar bir yandan savaşırken, bir yandan yeni bir modeli inşa etti. Bütün dünyada kadınlar mücadelenin öncüleri haline geldiler. O nedenle bu yüzyılın kadınlar öncülüğünde faşizmin, diktatörlüğün yıkılarak, kadın yüz yılı olacağını söylüyoruz. 
 
Geçtiğimiz hafta Ortadoğu Kadın İnisiyatifi oluşturuldu ve saldırılara karşı ortak çalışmalara imza atacaklarını duyurdu. Ortadoğu’da yaşanan bunca savaş ve çatışma içerisinde, kadınların böyle bir oluşuma gitmesini nasıl görüyorsunuz? İnisiyatifin kadınlara ve Ortadoğu’ya nasıl bir etkisi olacak? 
 
Öncelikle kendilerini tebrik ediyorum. Bence Rojava’daki kadın devrimi Ortadoğu’da bir kadın rüzgarı estirdi. Ortadoğu’da kadınlar üzerinde yürütülen savaş politikaları ülkeleri aşan, kadın kimliğinde ortaklaşma ihtiyacını doğurdu. Ortadoğu’daki inisiyatif de bunun bir sonucudur. Kadınlar ortak mücadele ile saldırıları püskürteceklerini biliyorlar. Ortadoğu açısında sevindirici bir durum. İnisiyatif kurup, inisiyatif almaları çok daha önemli. Bu kadar savaşın yoğun olduğu bir coğrafyada kadınların bir araya gelmesi, ortaklaşması, önümüzdeki günlerde etkisini fazlasıyla gösterecektir. Bu enerjinin her alana sirayet edeceğine inanıyorum. 
 
Türkiye’deki kadın örgütlerinin mücadelesini nasıl buluyorsunuz? Verdikleri mücadele saldırılar karşısında yeterli mi? Kadınlar ne yapmalı? 
 
Tek merkezli ama çok yönlü saldırı var. Bu kadar saldırının karşısında durmak, direnmek çok önemlidir. Bizleri kategorize ederek mücadelemizi bölmeye çalışıyorlar. Tabi ki bu kadar saldırı karşısında mevcut mücadele yetmez. Faşizm kendisini ayakta tutabiliyorsa, erkek egemenliği bu kadar yükseliyorsa, her gün bir kadın yaşamını yitiriyorsa demek ki istediğimiz düzeyde değiliz. Kadınlar daha fazla ortaklaşmalı ve birlikte mücadele etmeli. 
 
HDP Kadın Meclisi’nin temel gündemlerinden biri tecrit. Öcalan şahsında kadınlar tecrit edilmek isteniyor. Hem tecridi kırma hem de Öcalan’ı özgürleştirmeye yönelik mücadele programımız olacak.  
 
İstanbul’da kadınlar olarak yoğun bir mesai sarf ettiniz. Ne tür kararlar aldınız? Önümüzdeki süreçte neler yapacaksınız? HDP’li kadınların gündeminde ne var? 
 
Kadınlara yönelik saldırıları masaya yatırdık ve buna karşı yapılması gerekenler üzerinde durduk. Eğer faşizm ve erk zihniyet bir blok olarak karşımıza çıkıyorsa, bizimde kadınlar olarak daha güçlü bir bloğu örgütlememiz gerekiyor. Şuanda kadın örgütlerinin ortaklaştığı alanlar var. Ama bunu sokağa nasıl yansıtabiliriz üzerine tartıştık. Daha çok örgütlenme üzerine tartışıyoruz. Tartışmalarımız hala sürüyor. Henüz netleşmiş bir programımız yok. Temel gündemimiz saldırılara karşı öz savunma, örgütlenme ve daha çok mücadele olacağız şüphesizdir. Yine 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele Günü’ne dair planlamamızı çıkarıyoruz. 
 
Yeni dönem siyaset hatları ile ilgili geçtiğimiz hafta açıklama yaptınız. Nasıl bir yeni dönem mücadele hattı olmalıdır? 
 
Yeni dönemin bizim önümüze koyduğu bazı ödevler ve görevler var. Özgürlük ve demokrasiyi örgütleyeceğiz. Bir mücadele hattını örgütlüyoruz. Her eve ve kadına ulaşarak, örgütlülüğü artırarak ortaklaşmayı hedefleyeceğiz. Önce kendi içimizde sonra kadın örgütleriyle tartışıp, önümüzdeki dönem yeni bir yol haritası koyacağız. Bu yol haritası mücadele ve direniş olacaktır. Her yerde mücadeleyi örme, örgütleme seferberliğini başlatacağız. 
 
 Yol haritanızda PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı bir planlama var mı? 
 
HDP Kadın Meclisi’nin temel gündemlerinden biri tecrit olacaktır. Sayın Öcalan şahsında kadınlar tecrit edilmek isteniyor. Çünkü Öcalan üzerinde tecridin yoğun olmadığı çözüm sürecine bir bakalım. O dönem hem kadına yönelik şiddet hem de kadın cinayetlerinde ciddi azalma vardı. Bu nedenle diyoruz ki Öcalan ile birlikte hem kadın hem toplum tecrit edilmek isteniliyor. Öcalan sıradan bir kişi değil, milyonlarca insanın “irademdir” dediği kişidir. O nedenle bizim de hem tecridi kırma hem de Öcalan’ı özgürleştirmeye yönelik mücadele programımız elbette ki olacaktır.  
 
MA / Semra Turan - Mehmet Aslan