Nusaybin Davası 4'üncü gününde: Emniyet ve yargı delil karartıyor

img
MARDİN – 53 kişinin yargılandığı Nusaybin Davası'nın 4'üncü gününde, tutukluların tutukluluk halinin devamı istendi. İşkence görüntülerinin silindiği ortaya çıkan duruşmada savunma yapan avukatlar, “Emniyetteki görüntüler nasıl kaybolur? Burada delil karartma vardır. Delil karartan emniyet ve yargı makamlarıdır” dedi. 
 
Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 26 Mayıs 2016 tarihinde tahliye edildikten sonra tutuklanan 53 kişi hakkında açılan davanın 4’üncü duruşması 4'üncü gününde devam ediyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) binasındaki konferans salonunda Mardin 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya, bir kısım tutuklu ile avukatları hazır bulundu. 
 
SAVCI TUTUKLULUĞUN DEVAMINI İSTEDİ
 
Duruşmada, iddia makamından mütalaa sunması istendi. Sadece ara mütalaasını sunan iddia makamı, 53 kişinin üzerlerine atılı suçların mahiyeti ve dosyadaki delil durumunu dikkate alarak, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti. İddia makamı esasa ilişkin mütalaasını ise, yargılamanın ilerleyen aşamalarında vereceğini belirtti. 
 
Ardından, tutuklu avukatları mütalaaya karşı savunma yaptı. 
 
AV. DAĞHAN: BİZİM DEĞİL SİZİN TAVRINIZ YAGILANACAK
 
Müvekkilinin savunma yapmamasından kaynaklı kendisinin de savunma yapmayacağını belirten Av. Gülbin Şahin Dağhan, Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevinde tutulan müvekkilinin savunma yapması için mahkeme huzuruna getirilmesini talep etti. “İddia makamı, kişilerin örgüt mensuplarının sığınaklarından gelmesini ‘kırsal alandan geldiler’ şeklinde anlatıyor" diyen Dağhan, müvekkillerinin kırsaldan gelmediğini vurguladı. Dağhan, "Hepimizin yaşadığı yerlerden geldiler. Neden orada kaldıklarını anlattılar. Fikirlerini söylediler. Düşüncelerini anlattılar. Bu dosya burada bitecek bir dosya değil. Anayasa Mahkemesi'ne gidecek. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidecek ve orada yargılamalar yapılacak. Orada bizim tavrımız değil sizin tavrınız yargılanacak” dedi. 
 
Gözaltı sürecinde yaşanan işkenceleri hatırlatan Dağhan, “Hastaneye götürüldüklerinde işkenceye uğradılar. Müvekkillerimizin ifadeleri yarım saatte alınmış görünüyor. Bu ifadelerin yarım saatte alınması mümkün değil" diyerek tahliye istedi. 
 
‘SAVUNMALARDAN DOLAYI HÜCREYE KONULUYORLAR'
 
Ardından savunma yapan avukat Rengin Ergül ise, mütalaaya katılmadıklarını belirterek, “Önümüzdeki dosya öyle bir dosya ki, bu dosyada hakimlik, savcılık ve avukatlık yapmak gerçekten zor. Biz gerekli özenin gösterilerek bir mütalaanın hazırlanmasını bekliyoruz. ‘İkrar var’ deniliyor ancak ikrar yok. İşkence altında alınmış ifadeler var ve burada defalarca dile getirildi. Biz emniyette işkence altında alınan ifadelerin dosyadan çıkarılmasını talep ediyoruz. Müvekkillerimiz verdikleri savunmalardan dolayı cezaevinde hücre cezasına konuluyor. Kendileri ile görüşemiyoruz” şeklinde savunma yaptı. 
 
‘İŞKENCE GÖRÜNTÜLERİNİN OLDUĞU KAMERA RESETLENMİŞ’
 
Savunmasının devamında, Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık Bürosu'nun 2016 yılının Haziran ayında İlçe  Emniyet Müdürlüğü'ne yazdığı talimat ile işkence gördüğü iddia edilen 12 çocuğun kaldığı nezarethanenin kamera kayıtlarını istediklerini belirten Ergül, savcılık tarafından kendilerine verilen yanıtı gösterdi. 
 
Ergül, yanıtta görüntülerin silindiğine dair ifadeleri şöyle aktardı: “Çocuk Şube Müdürlüğümüzde kurulu kayıt sistemi otomatik kayıt yapmakta ve içerisinde yüklü hafızanın dolması halinde kendisini otomatik olarak resetlemekte olduğundan bugün itibariyle yapılan kontrolde en son tarih olarak 30.06.2016 gününden önceki kayıtların sistemin kendisini resetlemesi sebebiyle silindiği ve tarih itibariyle sistemimizde istenilen güne ait kamera kayıtlarının bulunmadığı tespit edilmiş olduğu tespit edilmiştir."
 
‘EMNİYET VE YARGI DELİL KARARTIYOR'
 
İşkenceye ilişkin görüntülerin ortaya çıkarılmasını talep ettiklerini dile getiren Ergül, şunları söyledi: “Müvekkillerimiz alındıklarında yüzlerinde morluklar olmadığı yayınlanan görüntülerde mevcut. Ancak müvekkillerimiz alındıktan sonra yüzlerinde morluklar olduğu başka kayıtlarda ortaya çıktı. Biz bu görüntüleri istiyoruz, ancak görüntülerin kaybolduğu, silindiği söyleniyor. Emniyetteki görüntüler nasıl kaybolur? Burada delil karartma vardır. Delil karartan emniyet ve yargı makamlarıdır. Dün Nusaybin'de olayların yaşandığı mahallelere gittim. Tamamen değişmiş. Olay yeri TOKİ binaları yükseliyor. Kamu görevlileri delil karartıyor. Bizim şu an bir keşif yapabileceğimiz bir olay yeri bulunmuyor. Bunun sorumlusu benim müvekkilim değil.”  
 
‘NEDEN ASKERİNİN NASIL ÖLDÜĞÜ ARAŞTIRILMAZ’
 
“Neden yaşamını yitiren askerler için ayrı ayrı soruşturma açılmıyor” diye soran Ergül, şöyle devam etti: “Ölen, öldürülen askerler var. Siviller var ve YPS'liler var. Türkiye'de sivilin kıymeti yok. YPS militanı zaten düşman. Peki devlet kendi askeri için neden soruşturma açmıyor. Neden, askerinin nerede ve nasıl öldürüldüğünü araştırmaz devlet?"
 
‘MÜVEKKİLİMİN KOD İSMİ HANGİSİ?’
 
Avukatlardan Önder Elçi de, dosyada müvekkilinin 3 ayrı kod adı olduğunu kaydederek, "Bu kod adlarından hangisi benim müvekkilime ait" diye sordu. "Çok ciddiyetsiz hazırlanmış bir iddianame" diyen Elçi, "Mardin 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi bu iddianameyi reddetmişti. Gerekçesinde ise, 'somut delil olmadan, fiil ve delil ilişkisi kurulmadan 302'den yargılanmaları istenemez' denilmişti. Ancak sonra mahkemeniz aynı iddianameyi kabul etti. Müvekkilim Nusaybin'deki tüm olaylardan ve asker ölümlerinden sorumlu tutuluyor. Hangi askerin ölümünden sorumlu olduğu belli değil. Hangi mahallede olduğu belli değil. Yine işkence altında ifadelerinin alındığını belirttik. Bu nedenle daha önce de olduğu gibi işkence altında alınan ifadelerin dosyadan çıkarılmasını talep ediyoruz.” 
 
‘HAKSIZ YOK AMACI LEKELEYECEKTİR'
 
Mütalaaya katılmanın mümkün olmadığını söyleyen Av. Zuhat Bilen ise, dosyayı "trajediler toplamı" şeklinde nitelendirdi. Müvekkillerinin yasak sırasında yaşananlara tanıklık ettiğini hatırlatan Bilen, "Birçok insan hayatını kaybetti. Ancak olaya insani açıdan bakıldığında orada sadece kolluk kuvvetlerinin hayatını kaybetmediğini de görebiliyoruz. Evet, mahkeme heyetinizin de büyük bir sorumluluk ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Önemli bir karar verecek. Ulaşmak istediğiniz doğruya, hak bir yolla gitmeniz gerekmektedir. Ulaşmak istediğiniz doğru ne kadar hukuka uygun olursa olsun haksız bir yoldan gidilmesi amacınızı lekeleyecektir” diye konuştu. 
 
'AYAĞINA ÇİVİ BATAN POLİS DE DOSYADA'
 
Bilen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer dosyaya gerçekten bir hukukçu eli dokunmuş olsaydı; trafik kazasında yaşamını yitiren bir polis memurunun ölümünden müvekkiller sorumlu tutulmazdı. Yine, 'ayağıma çivi battı, şikayetçiyim' diyen bir polis memurunun şikayeti kabul edilmezdi. Müvekkillerin bütün hakları bir kenara itilerek, bir dosya hazırlanmış. Muhtemelen sizler bu dosyanın heyeti olacağınızdan habersiz müvekkillerimizin basına servis edilen görüntülerini izlemişsinizdir. Müvekkillerimin her birinin ülkenin başka bir kentindeki cezaevine gönderildi. Biri Bandırma'da, biri Tokat'ta, biri Erzurum ve diğeri ise Elazığ'da. Şimdi bunun gerekçesi nedir? Hangisi ile avukat olarak görüşebileceğiz. Aileleri nasıl görüşecek. Bu düşman hukukunun bir parçasıdır.” 
 
‘NUSAYBİN’DE TARİHTE GÖRÜLMEMİŞ SİLAHLAR KULLANILDI’
 
Av. Necip Dağ da, "Teşhis tutanaklarında yüzü gözü kanlı, kafası kırılmış kişiler görüyoruz. Bu nedenle bu kişilerin emniyet aşamasında yaptıkları tanıklıkları kabul edilmemelidir. Kolluk kuvvetleri, Nusaybin'de tarihte görülmemiş silahlar kullandı. Mahalleler yıkıldı. Bu insanlar da o mahallelerden çıktı. Bu nedenle swap örneklerinde barut izi ve atış artıklarının çıkması hayatın olağan akışına aykırı da değildir” dedi. 
 
İFADELERİN NASIL ALINDIĞINI YAŞADIĞI ÖRNEK İLE ANLATTI
 
Ardından konuşan Av. Gülistan Duran da gözaltı sürecini hatırlatarak, “Bir avukat olarak emniyete gittiğimde müvekkilim ifadesi alınacak durumda değildi. O kadar işkence yapılmıştı ki; ‘artık ne yazarsanız yazın. İmzayı atacağım’ diyecek durumdaydı" dedi. Duran, şunları söyledi: "İnsani olarak düşününce zor bir durum. İfadesine imza atmam istendi. Müvekkilim de gördüğü işkence nedeniyle artık her şeyin sonlanmasını isteyen bir ruh haliyle ifadenin imzalanmasını ister bir haldeydi. İnsani olarak da düşünüp, ifadesinin ne şekilde alındığını şerh düşerek imzalamak zorunda kaldım. Ben de baskı altındaydım. Ancak düştüğüm şerh, savcılık tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine gece geç saatte aranarak, yeniden avukat huzurunda ifadesini almak istediklerini söylediler. Hatta siz gelin susma hakkını kullandı diye geçelim dediler. Müvekkilin durumunu düşünerek, gece geç saatte gidip, müvekkilimin susma hakkını kullandığı şeklindeki tutanağa imza atmak zorunda kaldım.”
 
Duruşmaya öğlen arası verildi.