Nusaybin Davasında mütalaa yarın

img
MARDİN - 53 kişinin yargılandığı Nusaybin Davasının dördüncü duruşmasının üçüncü oturumu sona erdi. Mahkeme heyeti yarın görülecek duruşmada mütalaa isteyeceğini belirterek duruşmaya ara verdi.
 
Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 26 Mayıs 2016 tarihinde, tahliye edildikten sonra tutuklanan 53 kişi hakkında açılan davanın 4’üncü duruşması, üçüncü oturum ile devam etti. Mardin Adliyesi'nde kapasiteye uygun salon olmaması nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) binasındaki konferans salonuna kurulan Mardin 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya yargılanan 42 kişi hazır edilirken, bir kısım avukat da hazır bulundu. Tutuklu yakınları ve HDP Mardin Milletvekili Pero Dündar'ın da takip ettiği dava kimlik tespitinin ardından devam etti. 
 
Dünkü oturumda PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit uygulamalarını protesto etmek amacıyla savunma yapmayan tutuklular, bugün savunmalarına devam etti. Duruşma Hamit Acun'un savunması ile başladı. Acun, savunmasına Öcalan üzerindeki tecrit uygulamasını kınayarak başladı.
 
'KÜRTLERİN İRADESİ HEDEF ALINDI
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 2013 Newroz'unda yaptığı çağrı ile çatışmasızlık sürecinin başladığını belirten Acun, sürecin Dolmabahçe Mutabakatı'nın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sonlandırıldığını ifade etti. Çatışma sürecinin Milli Güvenlik Kurulu'nda alınan bir kararla önceden alındığını ve Kürt halkının kazanımlarının hedef alındığını dile getiren Acun, beraberinde yaşanan Suruç, Ankara ve Antep katliamlarını hatırlattı. HDP şahsında Kürtlerin iradesinin hedef alındığını dile getiren Acun, "Devlet yıllarca parlamento çağrısı yaparak 'gelin siyasetinizi burada yapın' diyordu. Ama HDP parti olarak seçimlere girmeye karar verince parlamento dışı bırakmak için katliamlar, operasyonlar ve saldırılar başlatıldı. Tüm yaşananlar gösterdi ki, bunlar bir planın parçasıydı" dedi.
 
'ÜZERİMİZE SICAK SU DÖKÜLDÜ, ELEKTRİK VERİLDİ'
 
Şırnak'ta Hacı Lokman Birlik ve Silopi'de Taybet Ana'nın öldürülmesinin kendisini etkilediğini belirten Acun, "Ondan sonra Cizre'de yüzlerce insanı canlı canlı yakmışlardı. Onların arasında okuyan gençler ve sivil halk vardı. Bu saldırılardan sonra ben derin bir arayış içine girdim. Kürdistan'da Kürt halkına karşı faşist bir saldırı vardı. Bunları yapanlar da halen demokrasi ve barıştan bahsedebiliyorlardı. Nusaybin'de de böyle büyük olayların yaşanacağı en başından belliydi. Ben artık bu ölümleri izlemek istemiyordum. Sessiz kaldığım zaman onlar gibi olduğumu düşünüyordum. Ben de bunun üstüne kendi iradem ve isteğimle Nusaybin'e gittim. Bu sessizlik en büyük insanlık suçu gibi geliyordu bana. Ben hayatım boyunca bu utanç içerisinde yaşamak istemiyordum. Ben de Nusaybin halkının yanında olmaya karar verdim. Ben Nusaybin'e geldiğim zaman sokağa çıkma yasağı yoktu. Ama daha öncesinde birden çok kez yasak ilan edilmişti.
 
Ben Nusaybin'e vardığım zaman iki gün sonra 13 Mart tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasaktan sonra devlet güçleri bütün silahlı güçleriyle kinleri ve nefretiyle halka saldırmaya başladı. Ben kendi gözlerimle gördüm ki silahsız sivil insanlar suçsuz yere katledildi. Öldürülen sivil insanlar da basında terörist diye haber yapılıyordu. İstedikleri yıllardır var olan bir kenti ağır silahlar ile yok etmekti. Ben her ne kadar orada kendimi savunmak istesem de buna rağmen kolumdan şarapnel parçasıyla yararlandım. Ben orada günlerce aç ve susuz kaldım. Orada ölmemek için mücadele ediyordum. Bunlara rağmen ben elime silah almadım ve çatışmaya girmedim. Daha sonra gözaltına alındığımızda da günlerce hakarete maruz kaldık. Üzerimize sıcak su döküldü, elektrik verildi ve olmayan hakaretlere maruz kaldık. Bu işkence sırasında 3 dişim, burnum kırıldı. Dizlerimde yırtık oluştu ve vücudumda üç yıl geçmesine rağmen halen kalan morluklar var. En çok zoruma giden de basın üzerinde teşhir edilmemiz oldu" dedi.
 
'DEMOKRATİK ÖZERKLİK TOPLUMLARIN BİRLİKTELİĞİNİ SAĞLAR'
 
Üzerine atılı suçlamaları reddederek devam eden Acun, demokratik özerklik ve özyönetimin ülkenin bölünmesi değil aksine toplumların birlikteliğinin sağlandığı yönetim biçimleri olduğunu söyledi. Acun, "Özyönetim modeli demokratik ve hukuki bir yönetim modelidir. Herkesin olduğu gibi Kürtlerin de böyle yönetilmeyi isteme hakları vardır. Kutsal bir haktır. Doğal yaşamda özgürlük temel bir haktır. Kürtlerin de hakkıdır" diye savunma yaptı. 
 
'HAKLARIMA DAİR BİRŞEY SÖYLENMEDİ'
 
Ardından mahkeme başkanı Acun'un emniyet ifadelerini okurken, ifadelerinin doğru olup olmadığını sordu. Acun, ifadelerinin işkence altında alındığını ve kendisinin ifadesi olmadığını söyledi. Bunun üzerine Avukat Zuhat Bilen, "İfadesinin kaç saat sürdüğünü, avukatın gelip gelmediğini" sordu. Acun, şu cevabı verdi: "İfadem 10 dakika kadar sürdü. Bu kadar ifadeyi o kadar zamanda vermem mümkün değil. Barodan olduğunu söyleyen bir avukat geldi ancak bana sadece avukatım olduğunu söyledi. Haklarıma dair herhangi bir şey söylemedi. İfade sırasında da herhangi bir müdahalede bulunulmadı."
 
YARIN MÜTALAA İSTENECEK
 
Acun'un savunması ardından ara veren mahkeme heyeti yarın görülecek duruşmada mütalaa isteyeceklerini ve avukatların savunmasına geçeceklerini belirtti. Heyet ardından duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verdi.