‘İçişleri Bakanı’nın açıklaması hukuka baskıdır’

img

DİYARBAKIR - Suruç’a gitmeleri engellenen Diyarbakır’daki insan hakları savunucuları ve hukukçular, İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamanın hukuka baskı olduğunu ve olayın güçlü olanın korunduğu bir soruşturmaya evirilmesinden endişe ettiklerini söyledi. 

Urfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran'da Bir Milyoncular Çarşısı’nda AKP milletvekili adayı İbrahim Halil Yıldız’ın gezisi sırasında yakınlarının silahlı saldırısı sonucu 4 kişi yaşamını yitirdi. Olayı yerinden incelemek isteyen Diyarbakır’daki 25 sivil toplum örgütü temsilcisinin, Urfa’ya gitmesi “can güvenliği” gerekçesiyle engellendi. Hukukçular ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, sivil toplum örgütlerinin engellenmesinin nedenini değerlendirdi. 
 
‘OHAL MEVZUATINA BİLE SIĞMIYOR’
 
Urfa’ya gitmesi engellenen İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, Suruç’ta herkesi derinden sarsan, çok vahim bir olay yaşandığını hatırlatarak, STK’ların, yaşananları yerinde incelemek, olayı bütün yönleriyle tespit edip, yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığında bulunmak, yüksek olan gerginliği dindirmek ve sağduyu oluşturmak amacıyla kente gitmek istediklerini söyledi.  OHAL mevzuatına bile sığdırılmayacak bir uygulama ile Urfa’ya gitmelerinin engellendiğine dikkat çeken Zeytun, “Ziyaretin amacı Suruç’ta şiddeti körüklemek değil. Biz 90’lı yıllarda deneyimlediğimiz pratiklere baktığımızda, eğer insan hakları savunucuları bir yerde tarafsız ve objektif inceleme yapması engelleniyorsa orada bir şeylerin saklandığını ya da ört pas edildiğini anlayabiliyoruz.  Bizim temel endişemiz tarafsız ve bağımsız bir soruşturmanın yürütülmemesidir. Soruşturma makamının siyasi otoritenin etkisinde, yönlendirmesinde kalmasıdır” dedi. 
 
İnsan hakları savunucuları olarak nerede hak ihlali varsa orada olacaklarını vurgulayan Zeytun, “En kısa sürede, en uygun fırsatta Suruç’ta olacağız. Buna ilişkin gözlemlerimizi, tespitlerimizi kamuoyuna açık ve şeffaf bir şekilde açıklayacağız” diye vurguladı. 
 
‘90’lI YILLARDA YAŞANANLARI HATIRLATIYOR’
 
Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir ise Suruç’ta yaşanan olayla ilgili iktidara yakın medyanın yaptığı haberler ve yetkililerin yaptığı açıklamaların son derece vahim soru işaretlerini beraberinde getirdiğine dikkat çekerek, “Seçim döneminde toplumu karpuz gibi ortadan iki bölmeye çalışan çok tehlikeli bir iktidar dili var karşımızda” dedi.  
 
Suruç’ta yaşananlarla ilgili inceleme yapmak isteyen Diyarbakır’daki STK’ların engellenmesine değinen Yalçındağ,  konuşmasına şöyle devam etti: “İnsan hakları savunucuları olarak 90’lı yıllarda Şırnak’ta insan hakları ihlalleriyle ilgili gidip başvurucularla görüşmeye çalıştığımız zamanda şunu hatırlıyorum.  Defalarca kez Şırnak’a gidişimiz engellenmiştir.  O zaman bizi durduran askeri görevliler, ‘burası Şırnak cumhuriyeti, buradan oraya adım atamazsınız. Seyahat özgürlüğünüz buraya kadar. Buradan sonrası için sürdüremezsiniz’ gibi yanıtlar alırdık. Bir insan hakları heyetinin olayın yaşandığı yerde gözlemlerde, görüşmelerde bulunması engelleniyorsa o zaman koca bir soru işaretiyle karşı karşıyayız demektir. Bu orada yaşanan vahim iddiaların gerçek olduğunu yönündeki bir kuşkuyu arttırıyor. İnsan hakları heyeti engellenmemiş olsaydı, belki oradaki adli tahkikat ile ilgili biraz daha sağlıklı bilgiye erişmiş olacaktık” diye kaydetti. 
 
‘OLAYIN GÜÇLÜ OLANIN KORUNDUĞU BİR SORUŞTURMAYA DÖNÜŞMEMELİ’
 
Olayla ilgili başlatılan soruşturmada babası ve 2 kardeşi katledilen Fadıl Şenyaşar’ın tedavisi bitmeden gözaltına alınarak tutuklandığını hatırlatan Yalçındağ,  “Aynı aileden 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili herhangi bir tutuklama, yakalama ve gözaltı kararı yok. Bu bile ‘acaba taraflardan biri korunuyor mu?  Her şey tamamıyla diğer tarafa yıkılmaya mı çalışılıyor?’ gibi soruları akıllara getiriyor. Hukukçu kimliğimizde şu sorunun da yanıtlanmasını istiyoruz. Bu kişileri öldüren bir fail yok mu? Yani bu insanlar kendi kendileri mi vurdular? Bu kadar karışık, örgütlü suç işlenmiş izlenimini veren bir olayla ile karşı karşıyayız. Kaygımız şu, bu olayın güçlü olanın korunduğu bir soruşturmaya evirilmesinden endişe ediyoruz. Gerçek her neyse bütün yönleriyle ortaya çıkarılmalı.  Sağlıklı, etkin ve adil bir soruşturma yürütülmeli, bizim beklentimiz budur. Sivillerin sokak ortasında ve hastane içerisinde göz göre hoyratça öldürülmüş olma durumu ile bir daha karşılaşmak istemiyoruz. Bunu önleminin yolu da tüm faillerin ortaya çıkarılmasıdır” diye vurguladı. 
 
‘İÇİŞLERİ BAKANININ AÇIKLAMASI HUKUKA BASKIDIR’ 
 
Av. Mesut Baştaş ise, İçişleri Bakanı başta olmak üzere Cumhurbaşkanı ve diğer hükümet yetkililerinin yaptığı her açıklamanın olayı etkileme kastı taşıdığına dikkat çekerek, “Yetkililerin yaptığı açıklamalar, soruşturma makamlarının nezdinde adaletin gerçekleşmesi önünde bir engel taşıdığını açık ve net söyleyebiliriz. Bir kere, İşçileri Bakanı’nın bir tarafı savunacak ve koruyacak şekilde yaptığı açıklama hukuka baskıdır. Bu da adaletin gerçekleştirmesinin önüne geçmektir. Diyarbakır’daki STK’lerin olayın kamuoyuna daha doğru yansıtmak üzere heyet oluşturdular ama engellendiler. Eğer birileri bir şeyleri gizlemeye çalışıyorsa orada bir kirlilik ve pislik var demektir. STK’lerin bu olayın aydınlatılmasını sağlama ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik girişimlerini engellenmesi ortada bir kirliliğin olduğunu ortaya koyuyor” dedi.  
 
MA / Deniz Tekin