Sandıktan Sur'un öfkesi çıkacak

img
DİYARBAKIR - Diyarbakır halkı, “Kürt sorunu yoktur” ezberine dönen AKP hükümetinin yıktığı Sur’un dinmeyen öfkesiyle sandık başına gidecek. Bu öfkelerini de “Amed bugüne kadar belki sesini çok fazla yükseltmedi ama 24 Haziran’da bu sesi herkes duyacak” sözleriyle dile getiriyorlar. 
 
Türkiye, 16 yıldır tek başına iktidarda olan AKP Hükümeti ve onun küçük ortağı olan MHP’nin 18 Nisan’da aldığı kararla girdiği baskın seçim sath-ı mailinin sonuna yaklaştı. Dış politikadan iç siyasete, ekonomiden toplumsal yaşama kadar her alanda sıkışan hükümet, çareyi sandığı erkenden halkın önüne getirmekte buldu. İzlenen kutuplaştırıcı siyaset nedeniyle bir parti seçiminden öte bir “kader seçimi” olarak adlandırılan 24 Haziran öncesi Diyarbakır’da halkın nabzını tuttuk. 
 
UMUDA YOLCULUK
 
AKP’nin parti içi kavgalarla gündeme geldiği kentte, merkezden önce ilçelerde bu seçim öncesi nasıl bir havanın estiğini yakından anlamak için bir grup gazeteci seçim otobüsüne atlayıp, HDP’li milletvekili adayları Saliha Aydeniz, Ferda Fahrioğlu Akın, Hişyar Özsoy ve Mehmet Temizyüz ile birlikte bazı ilçelere gidiyoruz. Otobüsün bir tarafında partinin Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş’ın diğer tarafında ise Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Sezai Temelli’nin posterleri var. Otobüsün önünde ise “Umuda yolculuk” yazıyor. Rotamız Eğil, Dicle, Çermik, Çüngüş ve son olarak Ergani. 
 
Aralarında Selahattin Demirtaş’ın yazıp, seslendirdiği “Korkma bağır” sözlerinin yer aldığı şarkının da bulunduğu seçim müziklerinin çalması eşliğinde koyulduğumuz yolda Eğil’e doğru yol alırken, dikkatimizi çeken ilk şey, yol kenarlarındaki insanların zafer işaretleriyle, diğer araç sürücülerinin ise çaldıkları kornalarla yolculuğumuza eşlik etmesi. Hatta kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin şoförleri dahi desteklerini farlarını yakıp söndürerek göstermekten geri durmuyorlar. 
 
Yol boyunca ikinci yılına girmeye yaklaşan Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte sayıları artan kontrol noktalarındaki kolluğun nefret dolu bakışlarına maruz kalarak ilerlediğimiz yolda ilk durağımız olan Eğil’e birkaç kilometre kala gençlerin yoğunlukta olduğu partililerce karşılanıp, konvoy halinde ilçeye giriyoruz. Milletvekili adaylarının hakla buluşacağı alana ulaşana kadar ki tanık olduğumuz tablo, tıpkı uzak bir yerden sevdikleri gelmiş olan insanların işyerlerinin kapısına, evlerinin camına, balkonuna koşarak sevincini göstermesiyle aynı. Hemen hepsinin zafer işaretine dönüşmüş parmakları HDP’li milletvekili adaylarına doğru uzanıyor. Milletvekillerinin halkla buluşacağı alana vardığımızda burada beleyen kalabalık bir kitlenin coşkusu ile karşılaşıyoruz. Otobüsten inip, kendilerini sevgi gösterileri ile karşılayan halkın arasına dalan vekil adayları ve partililer, neredeyse herkesle tek tek el sıkışıp, kucaklaşıyor. Bu tablo gittiğimiz diğer tüm ilçelerde tekrarlanıyor. 
 
KALEKOLLARLA ÇEVRİLMİŞ İLÇE 
 
Eğil’den Dicle’ye doğru yol aldığımızda tepesine kalekollar inşa edilmiş bir ilçe karşılıyor bizi. Kontrol noktasını açıp, yine konvoy şeklinde ilçeye girdiğimizde DBP’li yüzü aşkın belediye gibi Dicle Belediyesi’ne atanan kayyumun ismini “15 Temmuz” olarak değiştirdiği parkta oynayan çocukların içerisinde bulunduğumuz seçim otobüsünü zafer işaretler ile selamlayıp, sevgi gösterililerinde bulunması tezat gibi görünse de, oldukça derin anlamlar barındırıyor. Halkın toplandığı meydana vardığımızda milletvekili adaylarının konuşmaları sırasında halkın en çok tepkisini çeken konu, bir süre önce Erdoğan tarafından yeniden gündeme getirilen idam konusu. Nedeni ise, Dicle’nin idam edilen Şeyh Said’in memleketi olması. 
 
‘İNSANLAR ARTIK KALDIRAMIYOR’
 
Dicle halkının beynine ve yüreğine acıyla işlenmiş olan bu toplumsal hafıza, temsilcilerini hedef alan bu söylem karşısında yeniden canlanmış belli ki. O esnada meydanın köşesindeki kıraathaneden otobüsünden üzerinden halka seslenen milletvekillerini dinleyen bir seçmenin yanına yaklaşıyorum. Adı Mustafa Piran, bir inşaat işçisi. Seçimlerde oyunu kullanmak için çalıştığı Mersin’den yeni dönmüş. Seçimlerin nasıl bir havada geçtiğini sorduğumda ağzından çıkan ilk cümle “Böyle bir zulüm yok” oluyor. 
 
Hemen sonrasında da Suruç’ta yaşananlara değiniyor: “İnsanlar artık kaldıramıyor. İnsanlar belki tepkilerini göstermekte çekiniyor ama emin olun ki sandıklara yansıyacak bu öfke.” O bunları söylerken yanı başındakilerin de kafası aşağı yukarı gidip geliyor. 
 
AKADEMİDEN MİLLETVEKİLİ ADAYLIĞINA 
 
Onların yanından ayrılıp yolumuza Çermik ile devam ederken HDP’nin 12’nci sıra milletvekili adayı olan Ferda Fahrioğlu Akın ile seçim sohbetine koyuluyoruz. Kendisi “Bu suça ortak olmayacağız” dediği için KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden biri. Çalışma alanı ise, ağırlıklı olarak çatışma çözümü ve Kürt sorunu. 
 
İhraç edilmesi sonrası neden siyasete atılma kararını aldığını sorduğum Akın’ın bu soruya verdiği yanıt oldukça net oldu: “Kendi alanımda, akademide arayamadığım, üretemediğim barışı Meclis’te aramaya karar verdim. Çünkü öyle bir yere geldik ki bırakın Kürt sorununu, Kürt kelimesinin geçtiği bir konuyu bir konferansta bile sunum yapamıyordunuz. Toplum için üretilen bilgi topluma sunulamıyordu. Bundan dolayı daha geniş kitlelere ulaşan bir alan olduğu için siyasete atılmaya karar verdim. Yani toplumdan beslenip, yine topluma aktarmak için…”
 
‘SUSMAK, İNSANIN VİCDANINI BASTIRMASIDIR’
 
Bu kararı alırken hiç endişe duyup, duymadığını yönündeki soruya da, Akın yine aynı netlikte yanıt veriyor: “Hiç kaygı duymadım, ateş bir evi sardığı zaman odaların hepsine sıçrıyor. Öyle bir şiddet ortamı yaratıldı ki insanlar dışarıda veya evinde olsun, o şiddete maruz kalabiliyor. Şuan vicdanen kendimi daha iyi hissediyorum. Çünkü elinizde yapabileceğiniz bir imkan varken susmak bence kendi vicdanını bastırmaktır.” 
 
Henüz 3 yaşında bir çocuğu olan Akın’ı bunları dile getirirken en çok motive edenler ise çocuklar. Akın, bunu da “Benim çocuğum 6 aylık iken kendi annesinin çocukluğunu yaşadı. Sur yakılıp yıkıldı. 1,5 yaşında iken 4 buçuk aylık bir sürgün yaşadım oğlumla birlikte. O süreçte babasından ayrı kaldı, ailesi bölündü. Çocuğum da bu süreci birebir yaşamış oldu. Yine bugün 700’e yakın çocuk cezaevlerinde, ailelerinden alınıp çocuk esirgeme kurumuna verilen çocuklar var. Çocuklarımızın bugünü belki zor, ama bugün çaba sarf etmezsem geleceklerinin de sıkıntılı olmasına katkı sağlamış olacağım” sözleriyle dile getiriyor.
 
KORUCU EŞLERİNİN DESTEĞİ ŞAŞIRTTI!
 
Geride kalan 1 ayı aşkın süre içerisinde Diyarbakır’ın neredeyse bütün köylerini gezdiğini ve insanlarla bir araya geldiğini belirten Akın, gittiği her yerde hep aynı ortak dert ile karşılaştığını da ifade ediyor. Bunu ise Maslow’un ‘ihtiyaçların hiyerarşisi’ piramidi üzerinden tanımlayan Akın, Kürtler için kimlik talebinin yeme ve içme, barınma, güvenlik vb. ihtiyaçlardan önce geldiğini vurguluyor. Akın’ı en çok etkileyen ise karşılaştığı kadınların duruşu ve tavrı. Bu kadınlar arasında korucu eşleri bile var. Yakın zamanda gittikleri Hazro ilçesinde kendilerine sarılarak karşılayıp, birlikte çalışma yürüttükleri bir kadının ilçedeki bir korucu başının kız kardeşi olduğunu öğrendiğinde çok şaşırdığını paylaşan Akın, “Benzer şekilde Çüngüş’te önümüze gelen kadınlar Selahattin Demirtaş’ı soruyorlardı, büyük bir hayranlıkla. Durumu nasıl diye. Sonra öğrendik ki bunlar hep korucu eşleri. Bu karşılaştıklarım aslında benim de kimi önyargılarımı kırmama neden oldu” diyor.
 
‘HEDEFİ 12’DEN VURACAĞIZ’
 
Akın’a toplam 12 milletvekili çıkacak olan ketten, partisinin 12 sıra adayı olmasının motivasyonunun nasıl etkilediğini de soruyoruz. Bu soruyla sık sık karşılaşsa da, tek amaçlarının tüm halklar ve inançların özgürce yaşayabileceği bir ülke olduğunu vurgulayan Akın, “7 Haziran’ın ötesinde bir hava var. Çünkü 7 Haziran’da Erdoğan-AKP bu kadar zayıf değildi. Afrin, Kerkük olayları yaşamamıştı. Erdoğan’ı destekleyen muhafazakar Kürtler de, bu desteklerini geri çekti. Diyarbakır’da hedefi 12’den vuracağız. Bunu afaki söylemiyoruz. Veriler, aldığımız tepkiler bunu gösteriyor” diydr. Bu inançla Meclis’e gitmesi halinde Akın’ın yapacağı ilk şey KHK’lilerin sesi olmak. Bunu ise kadınlar ve çocuklar izleyecek.
 
KORKU DUVARLARI YIKILIYOR
 
Dicle’den Çermik ve Çüngüş’e uzandığımızda kendisini tekrarlayan en önemli şey, OHAL ile birlikte halkın üzerindeki baskıları artan polislerin, milletvekili adayları ile buluşan halkı kamera ile kayıt altına alarak korku yaratma çabası. Öyle ki 1 Kasım seçimlerindeki oyları düşse de, HDP’nin 7 Haziran’da aldığı oylarla Çermik gibi AKP’nin önce önüne geçtiği Çüngüş’e gittiğimizde seçim sohbeti yaptığımız bir ilçe sakini, HDP’lilerin gelişi ile birlikte bir ilçelerine uzun süre sonra ilk defa bir TOMA aracının geldiğini söylemesi durumun çarpıcı bir örneği. Ancak yaratılmak istenen korkuya rağmen ortaya çıkan fotoğraf, halkın yükseltilmek istenen korku duvarlarını günden güne yıktığı.
 
Uzanan yol boyunca seçim sohbeti yaptığımız bir diğer isim ise, 5’inci sıra milletvekili adayı Hişyar Özsoy. 
 
ÖZSOY: ŞANSLARININ OLMADIĞINI GÖRDÜLER
 
Özsoy, iktidarın ülkeyi belli bir istikrara kavuşturma hesabıyla getirdiği başkanlık sisteminin hem ekonomik hem de siyasi krizi iyice derinleştirdiği, bu nedenle erken seçim kararı alınmak zorunda kalındığını görüşünde. Özsoy, bunu da şu sözlerle açıklıyor: “Çünkü 6 ay, 1 yıl sonra yapılacak bir seçimde iktidar olmaz şanslarının olmadığını gördüler. Dış gelişmeler yine öyle. Baskın seçimle sonuç almaya çalışıyorlar ama görebildiğimiz kadarıyla Erdoğan o kadar da güçlü değilmiş. Yine pimini çektikleri bomba 24 Haziran’da onların ellerinde patlayabilir. Türkiye’deki halklar genel anlamda huzur, adalet ve sükûnet istiyorlar ama Erdoğan ve etrafındaki faşist blok, 3 yıldır ülkeyi kutuplaştırıp, çatıştırma ve bu mantık üzerinden iktidarını devam ettirme, konsolide etme tercihinde bulundu. Erdoğan halka ‘istikrar getireceğim’ diye söz vermişti. Ama son 2, 5 yıldır ülke OHAL altında, ekonomik kriz ise derinleşmiş durumda. Dolar, Euro rekor üstüne rekor kırıyor, akaryakıt fiyatları keza ortada, çok ciddi bir ekonomik darboğaz var. 2 Haziran’da halklar buna cevap verecek.”
 
OY PUSULASINA VURULAN MÜHÜRDEN…
 
Diyarbakır’da özelinde ise, OHAL’de öte Sur’da yaşananlar nedenle kent halkında büyük bir öfke olduğunu kaydeden Özsoy, bunun nedenini ise şu sözlerle açıklıyor: “Seçimler vesilesiyle halk uzun süre sona ilk defa tekrar kendisini ifade etmeye başladı. Diyarbakır halkını iki şey çok etkiledi. Birincisi bu öfke. Bu kin veya nefret değil, ama çok öfkeliler. ‘Bir an önce 24 Haziran gelsin, sandıklara gidelim’. Bu öfkeden kaynaklı da oy pusulasına vuracakları mühürden ses çıkaracaklarına inanıyorum. 2005’te ‘Kürt sorunu ben çözeceğim’ diyen Erdoğan geldi bu kez ‘Kürt sorunu yoktur’ dedi. Kürdistan’ın kalbi olan Diyarbakır halkının bunu diyen Erdoğan’a cevabı muhakkak olacaktır.” 
 
‘AYARINI BOZDUĞUN KANTAR GÜNÜ GELİR SENİ DE TARTAR’
 
Kentte daha çok parti içi kavgalara gündeme gelen AKP’lilerin özellikle Kerkük referandumu sonrası takınılan ırkçı tavır, Efrin’e yönelik saldırı ve son 2,5 yılda yıkılmadık kent bırakmaması nedeniyle insanların karşısına çıkacak yüz bulamadıklarını belirten Özsoy, şöyle devam ediyor: “Erdoğan derin devletin kodlarına dönmüş durumda. Kürt inkârcılığı, tekçilik üzerinden seçim kampanyası yürütüyor. Tabi bu kampanyanın ötesinde bir devlet hükümeti politikasını uygulamakta. Bu coğrafyada AKP ile yarışmıyoruz. Ülkenin batısında diğer partiler arasında bir rekabet söz konusu. AKP bunlardan biri olarak iktidar partisi. Fakat biz burada, Kürdistan’da devleti tekeline almış bir siyasi parti ile uğraşıyoruz. Meşhur sözdür; Ayarını bozduğun kantar, günü gelir seni de tartar. AKP, devleti zapturapt altına alıp seçim çerçevesinde kullanıyor ve halk da bunu görüyor. Suruç’ta yaşananlar da bunun bir göstergesi. Yapsınlar küfür devam eder, zulüm devam etmez. Bu zulümlerinde de kendileri boğulacaktır. AKP bir siyasi ideolojik proje olarak çökmüş durumdadır. İnanıyorum ki AKP, bu seçimlerden itibaren Kürdistan’da bir tabela partisi haline gelecektir.” 
 
SANDIKLAR NASIL KORUNACAK?
 
Özsoy’un başarı iddialarını bu sözlere dile getirdiği kentte, Türkiye’nin geneli gibi en çok kaygı duyulup, bu yönlü hazırlıkların yapıldığı konusu ise “sandık güvenliği”. Erdoğan’ın geçtiğimiz günlere İstanbul’da partilileri ile bir araya geldiği toplantıda sandık hakimiyeti kurulması yönünde açık talimat verdiği görüntülerin yine kimi partililerce sosyal medyada paylaşılması bu konudaki kaygıları arttırmış durumda. YSK tarafından daha önce alınan kararla kentin 7 ilçesindeki sandıkların taşınması ve birleştirilmesine karar verilmişti. Bunların dışında yetkileri olmamasına rağmen kimi yerlerde İlçe Seçim Kurullarının bu yönde aldığı sandık taşıma kararlar, HDP’nin itirazları sonucu ancak iptal edildi. 
 
 
HDP’nin aynı zamanda Dış İlişkiler Temsilcisi olan Özsoy, oyların çalınmasının önüne geçmek için temasta oldukları uluslararası kurumlardan yaklaşık 480 uzun ve kısa süreli gözlemcinin seçimleri takip edeceği bilgisini paylaşıyor. Bu gözlemci heyetlerin nereye gideceğine hükümet karar verse de, Şırnak, Hakkâri, Suruç gibi yerlerde seçim sürecini takip etmeleri için çaba sarf etiklerini belirten Özsoy, bu nedenle resmi gözlemcilerin gönderilmeyeceği yerlere gidecek gayri resmi heyetler organize ettiklerini kaydediyor.
 
KÜRTLERİ VE HDP’Yİ HESABA KATMAYANLAR 
 
 “24 Haziran’da dosta da düşmana da gerekli mesajı vereceğiz. Öyle itip kakacakları bir hareket değiliz. Bu coğrafyada Kürtleri, HDP’yi hesaba katmayan hiç kimsenin iktidar olma şansı yoktur. İktidar olsa bile istikrar kurma şansı yoktur” diyen Özsoy, örgütlü güçlerine ve halka sonuna kadar inançlı. Bu inançla da sözlerini “Herkes hesabını kitabını, doğru yapmalıdır. Şu ana kadar bizimle dostluk kuranlar hep kazanmıştır. Ama yok illa ‘HDP ve Kürtlere saldıracağız’ diyorlarsa bunun faturasını siyaseten çok ağır bir biçimde ödeyecekler” diyerek noktalıyor.
 
TAKSİ ŞÖFÖRÜ: BURNUM YANIYOR
 
Seçim turumuzun son ayağı olan Ergani’ye akşam gün batımı ile birlikte vardığımızda muazzam bir kalabalık karşılıyor seçim otobüsünü. Gençlerin yoğunlukta olduğu kitlenin coşkusu görülmeye değer. Öyle ki otobüsün üzerinden konuşmalarını yapan milletvekili adayları, atılan sloganlar nedeniyle sık sık konuşmalarına ara vermek zorunda kalıyor. İlçe turumuzu tamamlayıp geri döndüğümüz Diyarbakır’da, kent merkezinde nasıl bir havanın olduğunu anlamak için çatışmalara sahne olan Sur’a doğru yol alıyorum ertesi gün. Hala yıkılan kimi mahallelerine girilemeyen Sur’a gitmek üzere bindiğim taksi şoförüne seçimleri nasıl gördüğünü sorduğumda Kürtçe “Pozê min dişewite (Burnum yanıyor)” yanıtı veriyor hemen. Şaşkınlıkla ne demek istediğini anlamaya çalışırken, gerisi geliyor: “Bu zamana kadar olup, bitenlerden sonra burnu az biraz yanan bir Kürt, ne Erdoğan’a ne de AKP’ye oy vermez. Ki vermeyecekler de.”
 
ULU CAMİ ÖNÜ
 
Aynı sözleri Ulu Cami’nin önünde, öğlen sıcağı nedeniyle sığındıkları saçak altında oturdukları kursilerin üstünde çaylarını yudumlarken bulduğum kent sakinlerinden de dinliyorum. Bunlardan biri olan M.D., surların hemen yanı başında Fiskaya’da yaşıyor.  
 
Geride kalan yılların kendileri için çok zor geçtiğini dile getirip, “Sur’un, Silopi’nin, Cizre’nin, Hakkari’nin başına neler getirdiklerini unutmuş değiliz. Ama Kürtler bitmez. Amed belki sesini çok fazla göstermedi bugüne kadar ama 24 Haziran’da bu sesi herkes duyacak” diyor. 
 
‘HALK ARTIK HER ŞEYİN FARKINDA’ 
 
Bu kadar öfkeli olmalarını nedenini ise, dün Kürt sorununun çözeceğini söyleyen Erdoğan’ın bugün bu sorunun olmadığını dilendirmiş olması. M.D., bu konudaki sözlerini şöyle sürdürüyor: “Erdoğan bu güne kadar insanları kandırdı. Çözüm sürecinde Kandil’e heyetleri gönderen, Habur’a savcıları gönderen kimdi. Barış grupları geldi. Sonradan ne yaptı, her birini hapislere tıktı. Cenazeleri cezaevlerinden çıktı. Halk artık her şeyin farkında. Bilinçsiz kimse kalmadı. Menfaati olanların dışında AKP’ye kimse oy vermeyecektir. AKP’ye buradan çıkarsa anca bir milletvekili çıkar, o da kente doldurulan polis ve askerlerin oyları ile ancak.” 
 
Hazır kıraathanede otururken, iktidarın seçim vaadi olan kek dağıtılacak kıraathaneleri de soruyorum hemen. Kahkahalar eşliğinde yanıt anında geliyor: “Keki verip sonrasından parasını ister bunlar.” Peşi sıra da “Altından taht verseler yine oyumu vermem. Sur’da, Cizre’de yakılarak öldürülenler dururken, Kürtler bunu unutmaz. Burnu yanan insan bu yaşatılanlardan sonra gidip oyunu vermez, vermemeli” cümleleri... 
 
HDP’yi sorduğumda ise, aday olarak gösterilmesinin kendileri için yeterli olduğu belirtikleri Sur sakini Remziye Tosun’un Meclis’te kendilerini en iyi şekilde temsil edeceklerine inançları tam.
 
O EVLERİ ALANLAR BİZDEN ALIŞVERİŞ YAPMAZ
 
Onların yanından ayrılıp, kısa süre önce yenilenen Çarşıya Şewitî’ye (Yanık Çarşı) girdiğimizde bayram nedeniyle büyük bölümü kapalı çarşıda tek tek açık olan esnaflardan birine işlerin nasıl olduğunu soruyorum. Duyduğu kaygı nedeniyle ismini vermek istemese de, 1 yıldır işlerin kötü gittiğini söyleyen esnaf, insanların artık evlerine ekmek götüremediğini anlatıyor. İktidarın hemen her fırsatta dile getirdiği faizsiz kredi vaadinden ise, koca çarşıda aynı sırada yer aldığı esnaflardan sadece bir kişi yaralanabilmiş.
 
Toledo’ya dönüştürüleceği söylenen Sur’da halkın ellerinden 50 bin TL’ye alınan evlerinin 400 bin TL’ye satılmaya başlandığını belirten esnaf, o evleri alanların gelip kendilerinden alışveriş yapmayacağının da farkında. İşte bu yüzden tüm umutları 24 Haziran’da. 
 
‘ADALET İÇİN OYUMU KULLANACAĞIM’
 
Sur sokaklarında karşılaştığımız Enes Çetinkaya ise, üniversiteye hazırlanan bir öğrenci. Yolsuzluk almış başını giderken geleceğine dair derin kaygı içerisinde olduğunu dile getiren Çetinkaya, sandığa hangi duygularla gideceği yönündeki soruma verdiği yanıt “Adaletsizlikle o kadar çok karşılaştım ki adalet için sandığa gidip oyumu kullanacağım” oldu. 
 
‘OYUMUZU KENDİMİZE VERECEĞİZ’
 
Onun yanından ayrılıp, sohbete tutuştuğumuz yine Sur esnaflarından Ferzende B. de, “İnsanlar artık dolmuş. İşte Sur yanı başımızda orayı, bu halde görüp de öfke duymayan kaldı mı? 3 yıldır bu acıyı çekiyoruz. Esnaf olarak büyük acılar çektik. Bir yıldır şu yol yapıldı aha haliniz görüyorsunuz. Bugün AKP, Saadet, MHP gelip bana ne söyleyebilir, ne verebilir. Hepsi boş” deyip, Amed halkının diline bu seçimlerden pelesenk olmuş sözü söylüyor: “Oyumuzu kendimize vereceğiz.”
 
MA / Ömer Çelik