Dr. Peköz: Efrin, İdlib ve El Bab'ta çatışmalı bir sürece girilecektir

img

İSTANBUL –  Suriye’ye yönelik son hava saldırısını Rusya ve İran’a olduğu kadar Türkiye’ye de bir mesaj olarak okuyan siyaset bilimci Dr. Mustafa Peköz, “İdlib, Efrin ve El Bab başta olmak üzere ciddi çatışmaların yaşanacağı bir sürece girilecektir. Şam rejimine yönelik operasyon, yeni gelişmelerin oluşmasının mesajlarını içeriyor” dedi.

ABD, İngiltere ve Fransa’nın, Suriye’ye son müdahalesinin yankıları bölgede devam ediyor. Siyaset bilimci yazar Dr. Mustafa Peköz, saldırının amacını ve sonrası gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye’ye yönelik hava saldırısına gerekçe edilen “kimyasal silah” gerçekliği var mıdır. Rejim bunu yapmış olabilir mi? 
 
Bir saldırı yapılacaksa uluslararası kamuoyunun duyarlı olduğu bir gerekçe bulunur. Kimyasal silah kullanılması belki de dünya genelinde toplumun en duyarlı olduğu konulardan biridir. Esad rejimi kimyasal silah kullanma potansiyeline sahiptir. Ancak Guta'da kimyasal silah kullandığını düşünmüyorum.  Ayrıca Guta'daki İslamcı militanların tamamı aileleriyle birlikte  Türkiye'nin denetiminde olan El Bab ve İdlib’e götürüldü. Dikkat edilirse Rusya, İran ve Esad rejiminin kuşatarak denetim altına aldığı bütün bölgelerdeki örgütlerin elemanları, El Bab bölgesine götürülüyor. Guta bölgesinin tamamen Esad güçlerine teslim edildiğine göre, kimyasal silah kullanılmasının bir mantığı bulunmuyor.  Bir başka önemli nokta, Suriye savaşını yöneten İran ve Rusya’nın kararı, onayı olmadan böyle bir girişim söz konusu olmaz. Ne Rusya ne de İran, buna asla izin vermez.  
 
O halde saldırının temel amacı nedir. Arka planını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
ABD, Rusya'nın Suriye merkezli artan etkinliğinin askeri ve politik sonuçları Ortadoğu genelinde çok daha etkili olacağını görüyordu. Rusya'nın çıkışı bir bakıma ABD'nin hakimiyet alanına bir müdahaledir.
 
Ortadoğu'daki hakimiyet alanı, küresel güçlerin stratejisi bakımından önemli. Bu nedenle ABD-İngiltere ve Fransa eksenli operasyonunun öncelikli hedef Rusya'nın Ortadoğu'da artan etkisini kontrol etmek ve özellikle bölgesel yayılmacılığını sınırlandırmak. ABD, Rusya'nın Suriye merkezli artan etkinliğinin askeri ve politik sonuçları Ortadoğu genelinde çok daha etkili olacağını görüyordu. Rusya'nın çıkışı bir bakıma ABD'nin hakimiyet alanına bir müdahaledir. ABD ve ortakları, Rusya'nın Ortadoğu’da etkinlik alanı artacak düzeyde bir güç olması, bir kaç yıl içerisinde güç dengelerinin ve ilişkilerinin değişmesi anlamına geliyor. Rusya'nın artan etki gücünün sınırlandırılması, hakimiyet alanlarının kontrol edilmesi için bir mesaj verilmesi gerekiyordu. Sanırım bu mesaj verildi. 
 
Bahsettiğiniz mesaj İran için de geçerli mi? 
 
ABD bakımından bir başka gerekçe de, İran'ın Suriye'de artan gücünü  etkisizleştirmekti. İran'ın bölgesel düzeyde güç olma stratejisinde Suriye, oldukça önemlidir.  Şam'a hakim olan bir İran'ın aynı zamanda Akdeniz'de jeostratejik bir güç haline gelmesidir. İran'ın bu düzeyde bir güce ulaşması, Ortadoğu güç dengelerinde önemli bir inisiyatif elde etmesi demek. Akdeniz'e sınır olması anlamına gelecektir. Bu durumda Ortadoğu'nun politik dengeleri bütünüyle İran lehine dinmesi demek. İsrail ve Suudi Arabistan için ciddi risklerin oluşması anlamına gelir. Dolayısıyla İran'a da ciddi bir uyarı anlamı taşıyor. Operasyondan bir gün sonra Halep yakınlarında İran üssünde meydana gelen patlamada 20'ye yakın üst düzey subayının öldürülmesi çok açık bir mesajdır. İran'ın Suriye'de sınırlandırılması özellikle İsrail'in stratejik çıkarları bakımından da oldukça önemlidir. 
 
ABD ve Rusya arasında zaman zaman anlaşma, zaman zaman da ciddi rekabet ve çatışma riski doğuyor. Nasıl okumak gerekir?
 
Mesela sadece Suriye'nin bazı bölgelerine kimin hakim olacağının çok ötesinde, orta ve uzun vadede 'Büyük Ortadoğu' stratejisinde hangi gücün ne düzeyde konumlanacağıyla ilişkilidir. Enerji yatakları, silahlanma yarışı, yeni enerji koridorlarının oluşturulması gibi birçok faktör bulunuyor. Son yıllarda Moskova'nın İran, Irak ve Suriye ile geliştirdiği stratejik ilişkiler dışında Mısır, Suudi Arabistan, Katar dahil olmak üzere körfez dünyasıyla enerji ve silah ticaretinde önemli ilerlemeler kaydetti. Washington, Rusya'nın Ortadoğu'da artan etkisi kendisinin hakimiyet alanına müdahale etmesini kabul edecek durumda değildir. Bu nedenle mesele ne kimyasal silah ne Esad'ın kalıcı veya gidici olmasıdır. Bütünüyle Ortadoğu'da hakimiyet mücadelesidir.
 
 Var olan durum için çeşitli isimlendirmeler oluyor. Bir dünya savaşına yol açabilir mi?
 
Rusya ile ABD arasında askeri alanda başlayan ve küresel güçler arasında hakimiyet alanına dönüşen Ortadoğu'da bir rekabet ve çatışmanın olması ile bunun iki askeri güç arasında bir dünya savaşına dönüşmesi birbirinden farklıdır. Ortadoğu'da, Kafkasya veya Orta Asya'da hakimiyet mücadelesi veya rekabet kıyasıya devam eder. Ancak özellikle Ortadoğu eksenli hakimiyet mücadelesinde 'yeni' bir dünya savaşı çıkmaz. Benim bakış acıma göre, küresel dünyadaki ekonomik, politik, teknolojik ve sosyal gelişmeler birinci ve ikinci dünya savaşına benzer üçüncü dünya savaşı olmaz. Küresel sermaye, böylesi bir savaşa izin vermez diye düşünüyorum. Küresel güçler arasında zorunlu bağımlılık ilişkileri var. Örneğin Çin'in ihracatının en büyük müşterisi ABD'dir. Rusya doğal gazın çok önemli bir kısmını AB ülkelerine veriyor. ABD ve AB patentli küresel şirketlerin üretimlerinin çok büyük bir kısmı Çin'de yapılıyor. Karşılıklı zorunlu bağımlılık ilişkisi nedeniyle olan çıkar ilişkileri yok sayılıp yeni bir dünya savaşına tutulmaları oldukça zordur. Eğer mutlak olarak yeni bir dünya savaşından bahsedeceksek; bu savaş, ABD ve müttefiklerinin 2001 yılında Afganistan işgaliyle başladı. Bir başka ifadeyle dünya savaşı, farklı bölgelerde lokal savaşlar olarak yayılarak gelişebilir. Ortadoğu önemli bir alandır. Devam eden bölgede savaş ve çatışmalar önümüzdeki yıllarda da devam edecek gibi görünüyor. Ortadoğu küresel sistemin jeostratejik hedefleri bakımdan çok önemli bir alan olan olmasına rağmen dünya savaşı çıkmaz. 
 
Saldırı öncesi Rusya’ya vurulacak yerlerin bildirildiği ve buraların boşaltıldığı da ifade edildi… 
 
Bu güçler arasında bölgesel bir rekabetin olmasının çok ötesinde aralarında önemli bağların olduğunu da unutmamak gerekir. Arka planda bu güçlerin birbirlerini denetledikleri, karşılıklı bilgi akışı sağladıkları biliniyor. Operasyona dair kapsamlı bilgi paylaşımı yapıldığını sanmıyorum. Rusya'nın ve ABD'nin kullandığı askeri teknolojiler dikkate alındığında biz şu bölgeleri vuracağız gibi bir bilgi aktarıma gerek yok. Hangi düzeyde bölgesel operasyon yapılırsa yapılsın, karşıdaki gücün askeri potansiyeli mutlak olarak dikkate alınır. Özellikle Rusya'nın askeri güçlerinin bulunduğu yerlere bir saldırının olmayacağını bölgesel ilişkilerden az çok anlayan herkesin bileceği bir durumdur. Dikkat edilirse Rusya'da S-400 füzelerini aktifleştirmedi. Bunlar karşılıklı askeri dengelerin korunması anlamına gelir. Ayrıca Rusya'nın operasyonun nerelere yapılacağını bilmesi ve bunları Esad rejimine bildirmesi doğal. Bildirmemesi, önlem aldırmaması tuhaf olurdu. 
 
Rusya’nın hamlesi ne olur? 
 
Rusya'nın Suriye stratejisinin değişeceğini sanmıyorum. Esad rejimine desteği kesintisizce devam edecektir. ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye politikalarına da çok daha fazla dikkat edecektir. Rusya için Suriye son derece stratejik öneme sahiptir.  Rusya, Akdeniz bölgesini kontrol edecekse, Suriye'deki deniz ve hava üslerini mutlak olarak koruyacaktır. Suriye'de askeri üslerini kaybeden bir Rusya, Akdeniz havzasında bütün etkinliğini kaybeder. Putin bu gerçeğin farkındadır. Bu nedenle Suriye'de rejimin kalıcı olması için askeri, politik ve ekonomik bütün gücünü kullanacaktır. Önümüzdeki bir kaç yıl içinde Esad rejiminin ordusunun ve askeri teçhizatının tamamı modernleştirileceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
 
Saldırıyı Türkiye’de destekledi. Tüm taraflar ve senaryolar göz önüne aldığınızda nereler söylemek istersiniz? 
 
 Ankara'nın özellikle seçim süreci de dikkate alındığında, iç dinamiklerde bir avantaj elde etmek için Menbiç ve Fırat’ın Doğusuna yönelik olası hamlesine karşı çok sert yanıt verileceği anlamına gelir.
 
Ankara'nın operasyondan hemen sonra desteğini açıklaması, esasen politikasızlığın bir sonucudur. Bir bakıma Pentagon’a göz kırpmadır. Yani Pentagon savaş ekibine dahil olacağı mesajıdır. Tabii, bu durum Rusya tarafından not eldi. Erdoğan, Menbiç ve Fırat'ın Doğusu üzerinde de açıklamalar yapıyordu. Efrin'den sonra sıra Menbiç'te diyordu. ABD'ye Osmanlı tokadı atıyordu. Ancak Efrin’den sonra Menbiç meselesi çok fazla dile getirilmedi. Söylenenler unutuldu ancak karşısındaki güçler, bu söylenenleri unutmuyor ve not alıyor. Bu nedenle ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün yapmış olduğu hava operasyon, doğrudan Esad rejimine yönelik olsa da aynı zamanda Türkiye'ye de bir uyarıdır.  Bu operasyon, Türkiye'nin doğrudan veya dolaylı olarak Menbiç'e yönelik her hangi bir saldırısına nasıl yanıt verileceğini gösteriyor. Erdoğan'ın Fransız askerlerinin Menbiç'e gelmesinden sonra Cumhurbaşkanı Macron'a 'boyundan büyük işlere kalkışma' yanıtını Fransa,  Suriye operasyonuyla vermiş oldu. Ankara'nın özellikle seçim süreci de dikkate alındığında, iç dinamiklerde bir avantaj elde etmek için Menbiç ve Fırat’ın Doğusuna yönelik olası hamlesine karşı çok sert yanıt verileceği anlamına gelir. 
 
Efrin'i kendi güvenlik alanı içerisinde görmeyen ve Ankara'nın girmesini teşvik eden ABD, Menbiç'te çok farklı davranacaktır. Sanırım Ankara, operasyonda verilen askeri ve politik mesajı aldı. İktidar Menbiç başta olmak üzere Fırat'ın Doğusuna yönelik askeri bir girişimde bulunmaz. Eğer böyle bir yönelim içine girerse, kendisi yeni bir operasyonla karşı karşıya gelir. Özellikle ABD'de göreve gelen yeni Neocon'cu ekip, Ankara'daki iktidara yönelik değerlendirmeleri biliniyor. Hatta NATO üyesi Türkiye'ye karşı askeri ve ekonomik ambargonun gündeme getirilmesi, bir şantaj olmayıp, gelişmelere bağlı olarak uygulanmaya konulacak bir politikadır. Türkiye'nin Menbiç üzerinde yapacağı her yanlış hesabın karşılığı tahmin edilenden çok daha ağır olacaktır.
 
 Operasyona destek veren Suudi Arabistan, Mısır ve hatta İsrail açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır eksenli geliştirilen İran karşıtı ittifak, Suriye politikasında ciddi değişikliklere yol açtı denebilir. Özellikle Arabistan iki yıl önceye kadar aktif olarak desteklediği İslamcı örgütlerin tasfiye edilmesi sürecine dahil olmaya başladı. Burada iki önemli gelişme yaşandı: Birincisi Ankara ile olan ilişkilerde ciddi bir gerilim ve kriz oluşmaya başladı. Ankara'nın Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin sorunlu olmaya başlaması, bölgesel denklemdeki politik pozisyonunu da çok ciddi olarak etkileyecektir. İkincisi, Suriye'de ABD'nin yönlendirmesiyle Demokratik Suriye Güçleriyle ittifak kurma eğilimine girmiş olmalarıdır. Önümüzdeki süreçte Arabistan eksenli körfez devletlerinin Suriye'de YPG'ye aktif askeri destek sunmaları, hatta bölgeye sembolikte olsa Arap Birliği askerlerinin gelmesi sürpriz sayılmaz.
 
Saldırıyı Kürtler ve Demokratik Suriye Güçleri (DSG) açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
 Menbiç'e yönelik olası saldırıların ABD ve Fransa tarafından sert yanıt verileceği, karadan ise Demokratik Suriye Güçlerinin operasyon başlatması küçümsenmeyen bir olasılık. 
 
Suriye'de devam eden savaşın ne zaman sonlanacağına dair somut bir belirleme yapmak oldukça zordur. Savaşın gelişme eğilimine bağlı olarak iki güç arasında yeni bir denge olacaktır: Bugünkü Esad rejimi ve Kürt merkezli Demokratik Suriye Güçleri. Savaşın esasen sona ermesi ve Suriye'nin geleceğine dair başlayacak olan politik-diplomatik görüşmeler iki güç arasında geçecektir. 
 
Rusya, değişik bölgelerde İslamcı örgütlerin kontrolünde olan bölgelerde yaptığı anlaşmalarla İslamcı savaşçıları yoğunluklu olarak El Bab bölgesine gönderiyor. Bu Rusya'nın çok bilinçli olarak uyguladığı bir plandır. Sayıları 40 bine varan silahlı İslamcı güçlerin önümüzdeki aylarda Menbiç'e yönelik saldırılara girişmeleri yüksek bir olasılıktır. Bu nedenle yeniden İdlib, Efrin ve El Bab başta olmak üzere ciddi çatışmaların yaşanacağı bir sürece girilecektir. Özellikle Efrin ve El Bab savaşı DSG için önemlidir. Özellikle Fırat’ın batısında güç olmak ve Menbiç ile Efrin'i birleştirmek bakımından yeni bir süreç için askeri zemin oluşacak gibi görünüyor. Menbiç'e yönelik olası saldırıların ABD ve Fransa tarafından sert yanıt verileceği, karadan ise Demokratik Suriye Güçlerinin operasyon başlatması küçümsenmeyen bir olasılık. Bu nedenle Şam rejimine yönelik başlatılan operasyonu, bölgede yeni gelişmelerin oluşmasının mesajlarını içerdiğini belirtmek gerekir.
 
Rusya ve ABD merkezli güçler arasında süren dolaylı savaş, ittifak ve güç ilişkilerini yeniden tanımlıyor ya da düzenliyor. Bu bakımdan DSG'nin Suriye'de izlediği denge politikasında bir kısım zorunlu değişikliklere gidecektir. Geçmişte olduğu gibi Suriye'de rekabet halinde olan uluslararası ve bölgesel güçler arasında denge stratejisine göre hareket etme koşulları bulunmuyor. Efrin olayında olduğu gibi bu 'denge' politikasının zeminin kaybolduğunu ve bundan ısrarın da kaybettireceğini gösterdi. Rusya ve İran ile denge politikasının kurulmasının koşulları fiilen ortadan kalktı. Önümüzdeki süreçte DGS,  ABD-Fransa merkezli yeni oluşan ittifak güçleriyle daha yakın bir politika izleyecekler gibi görünüyor. Efrin sürecinde ortaya çıkan ders; bölgede birbiriyle rekabet halinde olan iki güçle eş zamanlı dengeli bir ittifak oluşturmanın pek mümkün olmadığını ve bölgedeki stratejik çıkarlar için bir güçle ittifak yapılması gerektiği görüldü. Kimseye bağımlı olmamak iddiasıyla denge politikasını sürdürmenin kaybettirici bir etki yaratacağı açıktır. Bu nedenle Kürt merkezli DSG için ABD-Fransa ittifakı belirgin olarak ön plana çıkacaktır. Ayrıca Ankara'nın hem Menbiç hem de Fırat'ın Batısına yönelik yapacağı olası bir operasyonun engellenmesinin öncelikli yolu ABD-Fransa ittifakına daha güçlü dahil olma zorunluluğu ortaya çıkıyor. 
 
İslamcı örgütlerin El Bab, Cerablus ve Azez bölgesinde yapacakları olası saldırıların karşılığı olarak DSG'nin de buna karşılık El Bab üzerinde başlayarak Efrin'e doğru kayma olasılığı yüksek olan ve bir kısım alanların kontrolü için yeni bir sürecin oluşması sürpriz sayılmamalıdır. Bu bakımdan El Bab'daki gelişmelere, ABD ve Fransa'nın askeri tutumuna bağlı olarak Efrin'de çekilen DSG'nin El Bab'a girmesi ve Efrin sınırlarına girmesi sürpriz olmaz. Bu nedenle DSG'nin ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün bölgedeki izledikleri askeri ve politik stratejiyi doğru okuması ve buna uygun sonuçlar çıkartması önemlidir. Örneğin El Bab ve Efrin'in yeniden gündeme getirilmesinin ön koşulu, Rakka bölgesinde IŞİD karşı devam eden ancak duran operasyonların tamamlanması ve enerji yataklarının bütünlüklü olarak güvenceye alınmasıdır. El Bab ve Efrin bu sürecin bir parçası olarak yeniden gündeme gelecektir. İttifak yapılan güçlerin ne yapmak istedikleri, neyi hedefledikleri doğru okunduğu taktirde sonuç alınır, aksi taktirde yeni Efrinler gündeme gelir.
 
MA / Ferhat Çelik