Tuğluk'a verilen 10 yıl cezaya tepki: Yargı eliyle linç siyaseti uygulanıyor

img

ANKARA - Aysel Tuğluk'a verilen 10 yıl hapis cezasına tepki gösteren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Besime Konca, yargı eliyle bir linç siyasetinin uygulandığını belirterek, kadın mücadelesiyle bunları boşa çıkartacaklarını vurguladı. 

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) önceki dönem Eş Başkan Yardımcısı ve eski Milletvekili Aysel Tuğluk’a 10 yıl hapis cezası verilmesine tepki gösteren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Besime Konca, yargı eliyle bir linç siyasetinin devrede olduğunu belirtti. 
 
Tuğluk’a verilen hapis cezasının Halepçe Katliamı'nın yıl dönümüne denk gelmesinin manidar olduğunu belirten Konca, “Kürtler, üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen hala Halepçe Katliamı’nın acılarını yaşarken, bir kez daha yargı soykırımıyla karşı karşıya kaldı” dedi. Duruşma günü salonda olduğunu ve ceza açıklandığında aklına Tuğluk'un annesinin geldiğini dile getiren Konca, “Aynı hukuksuzluk, vicdansızlık ve linç siyaseti bu sefer yargı eliyle yapıldı” diye konuştu.
 
‘1993’LERDEN BU YANA AYNI SİYASET’
 
Tuğluk’un üyesi olduğu partinin tüzüğü ve yaptığı konuşmalarından dolayı yargılandığını vurgulayan Konca, “2013’ten 2018’e kadar yaptığı ve o dönemlerde hiçbir soruşturma açılmayan konuşmalar bu gün suçlama konusu yapıldı. Aslında bizlere ‘Sizi siyaseten tasfiye ediyorum, linç ediyorum’ denildi. 1993’lerden bu yana Kürt siyaseti bu anlayış ve zihniyetle karşı karşıyadır. Aysel arkadaşımızın şahsında da bu yapıldı. Beraat etmesi ve tahliye edilmesi gereken dosyada 10 yıl ceza verilmesi ülkede artık hukukun kalmadığının göstergesidir" ifadelerini kullandı. 
 
‘YARGI KIYIMI UYGULANIYOR’
 
Tüm dosyanın baştan aşağı hukuksuzlukla dolu olduğunu ifade eden Konca, "FETÖ" ile mücadele ettiğini iddia edenlerin hazırladığı dosyalarla bugün Kürt siyasetçilerin yargıladığını belirtti. “Oysaki tek başına bu bile dosyanın düşmesi, iade edilmesi için bir gerekçedir” diyen Konca, şöyle devam etti: 
 
FAŞİZM YARGI ÜZERİNDEN MEŞRULAŞTIRILIYOR
 
"Bugün arkadaşımız parti tüzüğü ve programı kapsamında yürüttüğü çalışmalardan, DTK Eş Başkanı olmaktan dolayı 10 yıl ceza aldı. Parti tüzüğü Anayasal güvence altında ancak bu tüzüğe ve programa göre tartışma yürüttüğünde ve açıklama yaptığında bunların hepsi suç sayılıyor. Bizlere ‘Vekil olabilirsiniz, eşbaşkan olabilirsiniz ama konuşamazsınız’ deniliyor. Siyasette sözümüzü engelleyemeyen iktidar, sindirme aracı olarak yargı kılıcı ve kırımını kullanıyor. Bu gün faşizm yargı üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
 
MAHKEMELER FORMALİTE ROL ÜSTLENİYOR
 
Demokratikleşmeyi istemeyen bir iktidar faşizmi ile karşı karşıyayız. Demokratikleşmeyi, özgürleşmeyi,  kadın özgürlüğünü ve Kürt sorununu çözmek istemedikleri için yıllardır bu hukuksuzluklarla karşı karşıyayız. Bunu yıllardır yaşıyoruz. Fakat bu süreçte ayyuka çıkan bunun tüm topluma dayatılmasıdır. HDP’nin çeperinde, çevresinde bulunan herkese doğru yaygınlaştırıldığı bir evreye dönüştü. Faşizmi şiddet üzerinden tanımlıyoruz. Bu gün Türkiye’de HDP’li siyasetçilere dayatılan yargılama biçimi aslında şiddetin en ağır biçimidir. Tuğluk’a verilen ceza ağır bir şiddet biçimi, siyasetten tasfiyedir. Hukuka göre alınmış bir karar olmadığını biliyoruz. Politik bir karardır. Bu kararlar önceden alınıyor mahkemeler sadece formalite rol üstleniyor. Aysel Tuğluk arkadaşımıza uygulanan formalite bir mahkemeydi. Karar zaten alınmıştı.
 
‘DEMOKRATİK SİYASET AĞIR YARALAR ALIYOR’
 
Bunu yaygınlaştırmak istiyorlar. Siyaseten partiyi kapatmıyorlar ama çalışanlarını, eşbaşkanlarını, vekillerini, belediye eşbaşkanlarını tutuklayarak, tasfiye etmeye çalışıyorlar. Bu siyaset kabul edilemez. Bizi cezaevi ile terbiye etmeye çalışmaları, korkutmaya çalışmaları ne Türkiye’yi demokratikleştirir ne de hukuku evrensel hukuk normlarına ulaştırır. Topluma da bir fayda sağlamayan bu hukuksuzluk aynı zamanda insan haklarını, vicdanı ve siyaseti linç eden bir anlayışa dönüştü. Alınan kararlarla toplumsal güven, vicdan, demokratik siyaset ağır yaralar alıyor.
 
Aysel Tuğluk mahkeme salonunda 'Kürt halkının tek istediği, barış, demokrasi ve çözümdü. Bizde bunu yaptık. Cezaevinde de olsam dar koşullarda barış mücadelemi sürdüreceğim” dedi. Cezaevleri dahil her yeri bizim için mücadele alanıdır. Bu siyaset partimizi zayıflatmak yerine tam aksine daha da güçlendirdi ve mücadeleyi geniş kitlelere ulaştırdı. Bizler de barış ve demokrasi mücadelesini devraldığımız kadınlara karşı olan borcumuzu bilerek, mücadeleyi yürütmeye devam edeceğiz. Bu tür hukuki linç ile geri adım atmamızı bekliyorlar ise yanılırlar. Bizler kapatılan, siyasi yasaklarla engellenen parti geleneğinden gelen bir siyaset olarak bu mücadeleyi daha da büyütecek, kadınlar olarak siyasetin önünü açacağız. Tutuklayarak, cezalandırarak demokratik siyasetin önüne geçemeyeceklerini onlarda iyi biliyor. Geri adım atmayacağız. Kadın mücadelesiyle bu hukuksuzluğu boşa çıkartacağız.”