'Cezaevlerinde pozisyonel işkence şikayetleri arttı’

img

İSTANBUL – TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Efe, "Cezaevlerinde kauçuk oda uygulamalarında pozisyonel işkence şikayetleri çok sık söz konusu oluyor. Kişinin el ve ayaklarını birbirine bağlamak olarak tarif ediliyor. Boyun serbest bırakılıyor” diyerek şiddetin vardığı boyutu anlattı.

Türkiye cezaevlerinde, özellikle 20 Temmuz 2016'da yayınlanan Olağanüstü Hal (OHAL) sonrasında artarak yaşanan hak ihlallerini Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İstanbul Temsilcisi Ümit Efe değerlendirdi. Türkiye'de cezaevlerin; şiddet, kötü muamele, işkencenin yaşandığı, insan hak ve özgürlüklerinin her an ihlal edildiği yerler olduğunu söyleyen Efe, OHAL ile birlikte siyasal iktidarın bunu arttırdığını belirtti. 
 
Uzun süreden beridir hasta tutuklular sorununun hala çözülemediğinin altını çizen Efe, "Bu sorun çözülemediği gibi daha ağır boyutlara ulaşmıştır. Yine getirilmek istenen tek tip elbise uygulamasının OHAL sonrasında gündeme getirilmesiyle birlikte mahpuslar üzerinde bir işkence uygulanmaktadır. Tektipleştirme, baskı unsuru olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mahpusların çok sıkça sürgün sevklerle yerleri değiştirilmiş, topraklarından, kültürlerinden, ailelerinden koparılmıştır. Sürgün sevkler esnasında dayatılan işkence yoğun olarak tarafımıza geliyor. Sevk araçlarında hücre tipi araçları kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum özellikle hasta tutukluların sevki açısından sevk usullerine hiç uygun değildir. Mahpusların insan haklarına uygun bir şekilde taşınması hususunda zaten problemli olan sevk uygulamalarında hücre tipi sevk araçları tamamen daraltıldı" diye belirtti. 
 
‘HOŞ GELDİN DAYAĞI’ OLAĞANLAŞTI
 
Seyahat esnasında küçücük yere tıkılan, yazın kaynar kazan gibi, kışın ise buz gibi olan araçlarla tutukluların sevk edildiğini tekrarlayan Efe, tutukluların tamamen emir komuta denetimine tabi tutulan bir ortamda sevk edildiğini ya da hastaneye, mahkemeye götürüldüğünü ifade etti. Efe, "Bu konuda şikayetler yoğun olarak gelmektedir. Hapishanelerin giriş ve çıkışlarında onur kırıcı arama, 'hoş geldin' dayağı, nizami duruş uygulamaları yine yoğun olarak yaşanmakta. Onur kırıcı arama, işkence ve 'hoş geldin' dayakları aynı zamanda cezaevinin giriş-çıkış esnasında uygulansa da her daim bir hal almaktadır. Hücre aramaları, hücrelere girildiğinde nizami sayım istenmesi de son dönemde gelen şikayetler arasında. Avukat görüşü sınırlamaları kamera kontrolleri yanı sıra OHAL'den sonra aslında işkencenin ve şiddetin olağan sayılacağı bir söylem dilinin yerleştirilmesi, mahpuslara her şeyin yapılabilmesi mübahlığa dönüştü. Bu yüzden de özellikle Silivri Cezaevi'nde çok sıkça şikayet alınıyor" ifadelerini kullandı. 
 
'MAHPUSLAR İNSAN SAYILMIYOR'
 
Efe, "Cezaevlerinde kauçuk oda uygulamalarında pozisyonel işkence şikayetleri çok sık söz konusu oluyor. Bu ne demek diyeceksiniz; kişinin el ve ayaklarını birbirine bağlamak olarak tarif ediliyor. Boyun serbest bırakılıyor. Bu yüzden pozisyonel işkence diyoruz. Bu uygulama hem tecrit altında tutulan, ses geçirmeyen yalıtılmış bir odada psikolojik bir işkence ve baskıyı arttıran bir şey olurken, aynı zamanda kol ve bacak kaslarında derin problemler yaratabilmektedir. Mahpusların boyun ve bellerini incitebilmektedir. Aslında bu süreyi unuttuklarında da belki de geri dönülmeyecek sıkıntılara yol açabilmektedir. Cezaevleri yönetiminin özel güvenlik güçlerine tamamen yetki veren yaklaşımı, ceza infaz sistemindeki ve yeni getirilmek istenen uygulamaları birlikte düşündüğümüzde, mahpusu insan saymayan imha ve inkara dönük politikaların devam ettiğini söyleyebiliriz" dedi. 
 
'DEVLET MAHPUSLARI KORUMAKLA YÜKÜMLÜ'
 
Politik mahpusların ideolojik saldırılara karşı inançlarını koruma noktasında geliştirdiği ilkesel yaklaşımların cezaevi yönetiminin baskıyı arttırmasında etken olduğunu vurgulayan Efe, "Bazı cezaevlerinde 'ilkelerinizden vazgeçmezseniz, sağlığınızı ortadan kaldırırız' söylemleri de bir işkence söylemidir. Bu kesinlikle iyi niyetli bir söylem değildir. Mahpusların sağlıkları, pozitif yükümlülükler gereği devletin güvencesi altındadır. Mahpuslara işkence yapılması kabul edilebilir olmadığı gibi, hiç kimseye işkence yapılmaması mutlak yasak bir ilkedir. Böyle bir söylemle mahpusların karşı karşıya bırakılması ayrıca bir baskı ve algı yönteminin kendisidir. Kabul edilemez bir durumdur. İnsanlar düşündükleri, inandıkları ve tercih ettikleriyle hapishanede vardır. Devlet, politik mahpuslara, LGBT bireylere, kadın mahpuslara, çocuk tutuklulara insan gibi davranmak durumundadır. Herkesin tercihlerine saygı göstermek zorundadır. Vücut bütünlüklerinin korunması gerekmektedir. Vücut bütünlüğü sadece fiziksel bütünlük değildir. Devlet, ruhsal ve fiziksel iyilik hallerine de saygı göstermek ve korunmakla yükümlüdür" şeklinde konuştu. 
 
'İNSANİ İNFAZ REJİMİ İÇİN MÜCADELEMİZİ YÜKSELTELİM'
 
Cezaevlerindeki baskı uygulamalarının umutsuzluklarını arttıran bir durum olduğunu ifade eden Efe, devletin bu uygulamalarına karşı, mücadeleyi insan hakları cephesinden büyütmek gerektiğini söyledi. Toplumun cezaevlerine sahip çıkmasını gerektiğini de vurgulayan Efe, son olarak şunları söyledi: "Biz hapishanesiz bir toplum iddiasındayız. Çünkü hapsederek cezalandırmanın bütün sıkıntılı yanlarını defalarca dile getirdik. Ama bugün eğer bu sistem, böyle bir infaz uyguluyorsa bunun iyileştirilmesi de ortak bir mücadeleden geçmektir. Tüm toplumun, mahpus ailelerinin, mahpusun kendisinin, ortak iradesiyle insani bir infaz rejimi için uğraşımızı yükseltmemiz gerekir. Hak ihlallerine karşı, her türlü mekanizmayı zorlayarak aşılacağına inanıyorum. İnfaz rejiminden vazgeçilmelidir."
 
MA / Bilal Seçkin