Prof. Saip: Şehir hastaneleri binlerce yatağı olan kocaman fabrikalara dönüştü

img

İSTANBUL - İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, AKP’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı”  ile hayata geçirdiği şehir hastanelerini “binlerce yatağı olan kocaman fabrikalara” benzetti. Saip, sağlık politikalarının doğru yürümediğini artık hastaların da bunu fark ettiğini belirtti.

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi olan İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, AKP’nin hemen her fırsatta “çağ atladık” propagandasını yaptığı 16 yıllık sağlık politikalarını değerlendirdi. AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinin hemen ardından “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP)” hayata geçirdiğini hatırlatan Saip, “Sağlık bütçelerinin devlet tarafından karşılanması, devlete büyük bir yük getiriyordu. Bunun için SDP ile bu özel işletmelere devredilmesi düşünüldü” dedi. 
 
Programın yıllar içerisinde aşama aşama hayata geçirildiğini belirten Saip, bunu şu sözlerle açıkladı: “Önce hastaneleri bir işletme mantığıyla işletilmesi gündeme geldi. Ardından performans sistemi getirildi. Böylelikle hastanelere yöneticiler atandı. Doktorların çalışması niteliksel değil, niceliksel olarak ölçülmeye başlandı. Yani ne kadar çok muayene yapıyorsa, ne kadar çok girişim yapıyorsa o kadar geri ödeme yapıldı. Hastanelere döner sermaye sistemi getirildi. Hekimler çalıştığı veya yaptığı işler karşısında geri ödeme almaya başladı. Tetkikler için firmalar geri ödeme almaya başladı. Böylelikle hizmet hasta memnuniyeti odaklı olarak yapılmaya başlandı.” 
 
‘ARACI ŞİRKETLER OLUŞTURULDU’
 
Prof. Dr. Saip, aciliyetine göre ayarlanmış sevk zincirleri doğrultusunda hastanın birinci basamaktan başlayan sevk zincirine gittiğinde, buradan sevk edilmesi durumunda ikinci veya üçüncü sevk zincirine gitme hakkının SDP ile ortadan kaldırıldığını da vurguladı.
 
Bu yüzden daha acil durumlara bakan üçüncü sevk zincirinde yığılmaların olduğunu kaydeden Saip, “Hastalar artık dünya ortalamalarının çok üstünde hastanelere başvuruyorlar. Bunların çoğu da gerçek hasta değil. Böylelikle hem başvuru talebi artırılmış oldu, hem tetkik patlaması yaratıldı. Bu tetkiklerin çoğu da taşeron şirketleri tarafından yapılmaya başlandı. Bir takım hastaneler özel sektörle, radyoloji tetkikleri için anlaşmalar yaptı. Biyokimyasal tetkikler bu şekilde yapılmaya başlandı. Böylece aracı şirketler oluşmaya başladı. Ayrıca hastane hizmet elemanları da taşeron hizmet aracılığıyla alınmaya başlandı” dedi.
 
‘SAĞLIK ALANI ÖZEL SEKTÖRE DEVREDİLDİ’
 
Saip, hastanelerin işletme olarak çalışması, ucuz, ortak ve daha geniş ihalelerin yapılabilmesi için ise bölgesel hastane modelleri oluşturulduğunu ifade etti.
Örneğin, İstanbul Fatih’teki hastanelerin bir işletmeye bağlandığını ve bunlar bütün olarak yönetilmeye başlandığın belirten Saip, uygulanan bu modelin geçtiğimiz yıl Sayıştay tarafından devlete yük olduğunun belirlenmesiyle bu modelden vazgeçildiğini hatırlattı. Saip, ancak Sağlıkta Dönüşüm’ün en son aşaması olan Şehir Hastaneleri modelinin ise halen devam ettiğine işaret etti.
 
Şehir Hastaneleri’nin özel sektör tarafından yapıldığına dikkat çeken Saip, kamunun yıllar süren ödemelerle ancak özel sektöre parasını geri verdiğini söyledi. Devletin bu şekilde sağlığı yavaş yavaş özel sektöre devrettiğini ifade eden Saip, “Bu da sosyal devlet anlayışının kaybolmasına neden oldu. Son yıllarda devlet desteğiyle olağanüstü bir özel hastanecilik arttı. SGK geri ödemeli bir sürü özel hastaneler var. Bunlar fark alıyor. Ama SGK bunun geri ödemesini çok düzgün bir şekilde yapıyor. Yani SGK’den destek alarak yürüyen onlarca özel hastaneler var” diye belirtti. 
 
‘HASTALARDA FARKINDA’
 
Saip, hastanelerin özel sektöre devredilmesi ve SDP kapsamında getirilen performans uygulamalarına da değindi. Saip, bu uygulamaların yarattığı sorunları ise şu şekilde özetledi: “Hastanede bir sürü tetkik yapılıyor. Hastaların bunu ölçmesi çok zordur. Yani nitelikli bir sağlık hizmeti alıyorlar mı, o tetkiklere ihtiyaç var mı, hastaneye gitmesine gerek var mı bunlar sorgulanmıyor. Bir hekim günde ortalama 100 hastaya bakmak zorunda kaldı. Bu durumda hekimin gerçek hastayı ayırt etmesi, ona zaman ayırması, iyi bir fizik muayene yapması imkânsızlaştı. Yani tetkik ağırlıklı ve hızlıca hastanın gidip doktoru ziyaret ettiği bir durum haline geldi. O kadar çok başvuru olmaya başlandı ki hastanelerde şimdi randevu sistemine geçildi. Ama insanların randevu almaları da mümkün değil. Yani internette bir hekimden randevu alması zordur. Hal böyle olunca acillerde yığılmalar yaşandı. İnsanlar mesai saati dışında ağırlıklı olarak acilden hizmet almaya çalışıyorlar, ki acil hizmeti hiçbir zaman tanıya yönelik değildir. Acil olmayan durumlar, gerçek hastalar ve kronik hastalıklar için acilde bir çözümün bulunması mümkün değil. Bu yüzden sürekli hastane hastane dolaşan aslında gerçekten tatmin olamayan bir hasta kitlesi oluşmuş oldu. Yani bu işin artık düzgün yürümediğini hastalar da farkındalar.” 
 
‘HİZMET KALİTESİNİ DÜŞTÜ'
 
Hastanelere işletme mantığı ile yaklaşılmasının sağlık politikası açısından yanlış olduğunun altını çizen Saip, performansa dayalı çalışmak zorunda bırakılan Aile Hekimleri’nin artık tam olarak devlet memuru dahi sayılmadığını belirtti. Saip, “Kurdukları aile merkezinin kirasını, yardımcı personelinin giderini kendi karşılamak durumunda ve bunların yanında gelirini de gelen hasta üzerinden dönüştürüyor. Böyle bir sistem sağlığa zararlıdır. Çünkü daha fazla hasta bakmak, yaptığınız işin kalitesini düşürür hale getiriyor. Hâlbuki bunun bir standardı olmalıdır. Bir hekim günde kaç tane hasta bakabilir, doğru dürüst kaç kişiye yetebilir, toplum sağlığıyla ne kadar ilgilenebilir ki. Şimdi bunun bir sınırı yok.  Hasta gittiği yerde aile hekimini seçebiliyor. Bunlar tabi halka hoş gibi geliyor. ‘Ben seçim yapabiliyorum’ diyor. Ama geri planda çok düzensiz ve dengesiz bir sistemde kendi sağlığını yok etmiş oluyor” diye ifade etti. 
 
‘HASTALAR ŞEHİR HASTANELERİNE MAHKUM EDİLDİ'
 
Bir diğer önemli konunun ise, tıp eğitiminde doktor yetiştirmekte önemli yerler olan üniversite hastaneleri olduğu üzerinde duran Saip, bu hastanelerin AKP tarafından desteklenmediğini söyledi. Yıllardır borç batağında olan üniversite hastanelerine malzeme yardımı yapılmaması yüzünden kimi tetkiklerin yapılamadığını, firmaların bile artık ihalelere girmediğini kaydeden Saip, “Hâlbuki bir üniversitenin düşüncesi; ‘kendimi nasıl dengelemeliyim, kendimi nasıl yönetmeliyim’ olmamalıdır. Amacı eğitim ve araştırma olmalıdır. Kar edildiğine bakmadan en ileri tetkikleri bile yapabiliyor olmamız lazım. Bunun da devlet tarafından desteklenmesi lazım. Üniversite hastanelerinin çökertilmek istenilmesinin altındaki temel neden şehir merkezlerinde referans olabilecek merkezlerin bırakılmayıp, daha çok şehir dışında yapılan şehir hastanelerine insanların mahkûm edilmesidir” dedi.
 
Dünya artık daha makul küçük hastanelere geçiş yaparken, Türkiye’de birçok kentte hayata geçirilen şehir hastanelerinden ne hekimlerin ne de hastaların memnun olmadığını söyleyen İstanbul Tabip Odası Başkanı, bu hastaneleri “binlerce yatağı olan kocaman fabrikalara” benzetti.
 
MA / Ferhat Çelik