'Savaş canlıları ve yaşam alanları yok ediliyor'

img

İSTANBUL –  Türkiye’nin Suriye’ye yönelik başlattığı saldırı bölgenin demgrafik yapısına yönelik olduğunu belirten ekolojistler, süren savaşta sivil kayıplar kadar doğada bulunan pek çok canlının yaşam alanlarıyla birlikte yok edildiğini söyledi.  

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına yönelik tepkiler giderek büyüyor. Saldırıların ilk gününden bu yana yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği belirtilirken, bombardımanlar sadece insanları değil doğayı da hedef alıyor. Uzun yıllardır bölgede süren savaşta çıkan orman yangınları, savaş politikalarının bir parçası olarak inşa edilen barajlar, karakol ve kalekollarla bu canlı yaşamının devam ettiği alanlar ağır tahribatlara uğruyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye başlatılan operasyonun sivil kayıpların yanı sıra doğal yaşama da zararları olduğunu belirten ekolojistler, kent merkezlerine ve kırsal alanlara yapılan saldırılarda pek çok canlının yaşam alanlarıyla birlikte yok edildiğine dikkat çekti. 
 
‘GELECEĞE BÜYÜK KÖTÜLÜKTÜR’ 
 
Bölgedeki bombardımanlar sonucunda ortaya çıkan basıncın endemik ve epidemik canlı türlerinin yok olması ve bir daha geri dönülemez tahribatlar yaratması anlamına geleceğini söyleyen Mersin Nükleer Karşıtı Platform üyesi ve Çevre Mühendisi Cihan Ersoy, “Bu zarar sadece bombanın patladığı bölgelerle de sınırlı kalmıyor. Bunun yanı sıra küresel zararları da olacaktır. Bomba ‘canlı, insan, bitki ölsün’ diye ayırmıyor. Bu tür girişimler geleceğe yapılmış en büyük kötülüktür” diye belirtti. 
 
“Süren savaşta bölgenin uğradığı ekolojik tahribatların şuan tespit edilmesi imkansızdır” diyen Ersoy, “Her an bir yanınıza bomba düşebilir, vurulabilirsiniz. Dolayısıyla inceleme yapma imkanı yoktur” diye dile getirdi. Çözüm sürecinin devam ettiği dönemdeki bölgede yapılan ekolojik incelemeleri anlatan Ersoy, “Çatışmasızlık sürecinde Anadolu’dan bölgeye inceleme yapılmaya gidildi. Endemik ve Epidemik canlı türlerinde artış gözlenmişti. Otlu kirpiler, bölgedeki engerek yılanlarının çoğalması gözlemlenmişti. Bunun etkisinin ne olduğu hangi canlı türlerinin tekrar üremeye başladığı araştırılırken, tekrardan çatışmalı süreç başladı ve bu çalışmalar yarım kaldı” ifadesinde bulundu.  
 
‘DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞMESİNE YÖNELİKTİR’ 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ekoloji Komisyonu üyesi Yağmur Yurtsever de, “Rojava Devrimi’ne bu saldırı ve Rojava topraklarına yönelik bu işgal başladıktan bir kaç saat içinde, tüm savaşlar olduğu gibi başta çocuk ve kadın olmak üzere sivil ölümleri gelmeye başladı. Bununla birlikte çocuk parkının bombalanması gibi savaş suçlarına şahitlik ettik” diye konuştu. Yurtsever, “Bu işgal harekatı bölgenin demografik yapısı değiştirme niyetiyle yapılmıştır”  diye belirtti. Savaşların sivil katliamlara ve yaşam alanlarında derin tahribatlara sebep olduğunu vurgulayan Yurtsever, “Cizre ve Dersim’de operasyon adı altında ormanların içindeki tüm canlılarla birlikte yakılıp, kül etmekten geri durmayan militarizmin işgal kapsamında hastanelere, su dağıtım tesislerine, kentlerin yaşamsal fonksiyonları olan alt yapı sistemlerine doğrudan verdiği zararları uzun yıllardır görüyoruz. Bunun başta sivil halklar olmak üzere yaşama karışı bir saldırı olduğunu dile getirmek gerek. İşgal edilen bölgeleri yaşam sürdürülemez, yeniden yaşam kurulamaz hale getirmek isteyen militarizmle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı. 
 
‘BARIŞ SAVAŞMAKTAN GEÇMEDİĞİNİ BİLİYORUZ’
 
Munzur Koruma Kurulu Başkanı Hasan Şen ise operasyonun kabul edilebilir bir yanının olmadığını söyledi. “Biz, barışa uzanan yolun asla savaşmaktan geçmediğini biliyoruz” diyen Şen, “Bu uğurda her gün ölsek, yaralansak, cezalandırılıp hapislerde çürümeye bırakılsak da barış istemekten vazgeçemememiz gerektiğinin farkındayız. Üstelik bugün tanıklık ettiğimiz savaş, o bildiğimiz, emperyalist kapitalizmin masa başında sömürmek amacıyla paylaşamadığı alanlar için uzlaşamama halinde başvurduğu bir seçenek olmanın bile çok uzağındadır” diye belirtti.  
 
Şen konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı: “Savaşı çıkaranlar ‘milli-ulusal’ değerlerden söz ediyorlar. Gençlerin, kadınların, erkeklerin, sivillerin, çocukların, masumların öldüğü, toprakların, suların zehirlendiği savaşlar hangi milletin hangi ulusun çıkarına olabilir? Can kayıplarını ve bu muazzam yıkımları milli ve ulusal değer olarak tanımlamak ancak kapitalizm gibi şizofren bir sistemde mümkün olabilir.”