‘Su ve Vicdan Nöbeti doğa katliamlarının özeleştirisidir’

img

BALIKESİR - Su ve Vicdan Nöbeti’ndeki doğaseverler, Kaz Dağları’nda verilen mücadelenin daha önce önüne geçilemeyen doğa katliamlarının bir özeleştirisi olduğunu belirterek, “Burada elde edeceğimiz kazanım, doğa katliamlarının olduğu diğer yerlere umut verecek“ dedi.

Kaz Dağları, Yunan mitolojisinde geçen adıyla İda Dağları, bugünlerde doğa katliamını sürdüren Kanadalı Alamos Gold maden şirketine karşı direnenlere ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin dört bir yanından gelen doğaseverlerin Kaz Dağları katliamına karşı başlattıkları Su ve Vicdan Nöbeti 21 gündür devam ediyor. Su ve Vicdan Nöbeti için Kaz Dağları eteklerinde çadır kuran doğaseverler, verilen mücadeleyi Mezopotamya Ajansı’na anlattı. 
 
BATUM’DAN GELDİ: ENGEL OLAMAZSAK…
 
Gürcistan’ın Batum şehrinde kamp yaptığı sırada Kaz Dağları’ndaki doğa katliamını öğrendiğini ve hemen Türkiye’ye geri dönme kararı aldığını ifade eden Mehmet Emin, 6 günlük otostop yolculuğunun ardından nöbet alanına geldiğini anlattı. Doğanın herkese emanet olduğunu belirten Emin, “Benim için ağacın ülkesi, milliyeti yoktur” dedi. “Kesinlikle Kaz Dağları’nda mücadele etmeliyim” diyerek nöbete dâhil olduğunu aktaran Emin, mücadelenin parçası olabilmenin önemine vurgu yaptı. 
 
Nöbet eylemine dâhil olma sebebinin siyasi düşüncesinden bağımsız olduğunu söyleyen Emin, “Mevzu doğa olunca geldim. Kaz Dağları bizim ciğerimiz. Ülkeyi biyolojik bir varlık olarak düşünürsek, buradaki ağaçların kesilmesi demek ciğerimizin kesilmesi anlamına geliyor.  Ben buna sessiz kalmak istemedim. Yanlış bir kanun var. Bu kanun büyük doğa katliamlara neden oluyor. Eğer bu direniş başarılı olursa bu kanun da geri alınacak. Ve birçok yer kurtulmuş olacak. Eğer başarısız olursak ki bunu düşünmek dahi istemiyorum; o zaman 30 noktada daha ruhsat verilecek çok daha büyük doğa katliamları yaşanacak” şeklinde konuştu.
 
GREENPEACE: YEREL DİRENİŞİ DESTEKLİYORUZ
 
Nöbet alanında bulunan Greenpeace aktivisti Tuğçe Duydu, Su ve Vicdan Nöbeti’ne Greenpeace’yi temsilen katıldığını söyledi. Greenpeace’nin tüm dünyayı etkileyen çevre suçlarına karşı kampanyalar yürüttüğünü hatırlatan Duydu, “Kaz Dağları’nda hem yerel halkın sağlığına olan tehditler ve bunun yanında ormansızlaştırmanın iklim krizine negatif etkisi bizim burada olmamızın ve ilgimizi bu konunun çekmesinin nedenleri arasında” dedi. Kaz Dağları’nda yaşananın bir çevre suçu olduğuna vurgu yapan Duydu, “Yerel direnişi destekliyoruz” diye belirtti. Kaz Dağları’nda sözü edilenden daha fazla ağacın kesildiğini aktaran Duydu, bu konuda Tarım Bakanlığı’na sorular ilettiklerini ama henüz cevap alamadıklarını ifade etti.
 
‘DİĞER YERLERE UMUT VERECEK’
 
Nöbet eyleminin ilk gününden bu yana Kaz Dağları’nda olduğunu belirten Baran Doğan, “Buradaki mücadelenin kitlelere yansıyan bir mücadele olduğunu gördüğüm için geldim” dedi. Kaz Dağları için verilen mücadelenin aslında çok eskilere dayandığını anımsatan Doğan, 3 yıl öncesinden bu mücadeleye dahil olduğunu ifade etti. Doğan, “Öncesinde sanki sadece Çanakkaleli insanlar mücadele edecekmiş gibi bir algı vardı ama biz bu mücadelenin her yerde gerçekleşebileceğini ortaya koyuyoruz. Buna Hasankeyf’i de, Cerattepe’yi de, ODTÜ’yü de katıyoruz. Tüm dünyada yaşanan sömürü düzenine karşı, insanların mücadeleye katılmalarını talep edebiliyoruz” şeklinde konuştu. 
 
Nöbet alanında yapılan forumlarda mücadeleyi kentlere nasıl taşıyabileceklerini tartıştıklarını kaydeden Doğan, “Burada elde edeceğimiz kazanım ülkede yaşanan diğer doğa katliamlarına umut verecek. Buradaki mücadele sadece Kaz Dağları mücadelesi değil. Dünyanın her yerinde meselenin kökeni ortak bunu ayrıştırdığımız sürece kazanılamayacak. Meseleyi ortak olarak ele aldığımız sürece kazanacağımıza inanıyorum. Bu da net olarak daha önce önüne geçemediğimiz doğa katliamlarının öz eleştirisini verilmesidir zaten. Coğrafya üzerinden bir örgütleme yaparak bir yere varamayız” diye konuştu.
 
‘7 YAŞIMDAN BERİ MÜCADELE EDİYORUM’
 
Eylemin 16’ncı günde nöbete dahil olan Rozerin Ürper, doğa için mücadeleye 7 yaşında başladığını söyledi. İstanbul’da yaşayan Ürper, “Ben 7 yaşımda kapımın önündeki ağaç kesildiğinde kalkıp kepçeye taş atmış bir çocukluk yaşadım. Onu da geçtim İstanbul gibi metropol bir şehirde tek düşünce artık her yeri nasıl betonlaştırırım düşüncesi olduğu için aslında her alanda, her sokakta bunun mücadelesini veriyoruz” dedi.  
 
Verilen mücadelenin gelecek için olduğunu ifade eden Ürper, “İki ay öncesinde Hasankeyf’teydim. Oradaki talanın önüne geçmek için de bir şeyler yapılıyor. Ama ne yazık ki yandaş medya aracılığıyla verilen mücadele farklı yöne çevirebiliyor. İstediğimizi elde edene kadar buradan gitmemekte kararlıyız. Kaz Dağları’ndaki mücadeleyi büyütürsek, Hasankeyf’e de, Munzur’a da, ODTÜ’ye de katkı verebileceğiz” ifadelerini kullandı.
 
‘İNSANLIK İÇİN DOĞAMIZI KORUMALIYIZ’
 
Doğayla bir bütün olarak yaşamayı dilediğini ama bunu birçok insan gibi şehir hayatına uygulayamadığını dile getiren Öznür Kara, 11 yaşından beri doğa için bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Kara, “Kaz Dağları’ndaki kıyımı haberlerde duyuyorduk. Ve yıkım her nerede olursa olsun yıkımdır benim için. Kaz Dağları’na geldiğimizden beri vurguladığımız bir şey var. Hasankeyf ve Munzur’daki doğa katliamlarını da aynı şekilde hissediyoruz. Ben kesinlikle sınır tanımayan biriyim. Burada yaşanan yıkım sadece Türkiye sınırları içerisindeki insanları değil, tüm dünyayı etkileyecek bir sorun, bu yüzden mücadele veriyorum” diye belirtti. “Eğer insanlık ve yeryüzü için bir şey yapmak istiyorsak ilk önce doğamızı korumamız, yaşam hakkımıza sahip çıkmamız gerekiyor” diyen Öznür, “Çünkü nefes alamayan bir canlının eylem kabiliyeti yoktur. Eğer nefes alamazsak bir şey de yapamayız” dedi.
 
MA / Zemo Ağgöz – Esra Solin Dal