JMO: Dicle Nehri yatağında ‘tampon bölge’ oluşturulsun

img
 
DİYARBAKIR – Dicle Nehri’nin barajdan Bismil ilçesine kadar olan kısmının tekrar “nehir statüsü”ne alınmasını isteyen JMO Diyarbakır Şubesi,  nehir yatağında “tampon bölge” oluşturularak yapılaşmaya izin verilmemesini istedi. 
 
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Diyarbakır Şubesi, Dicle Barajı'nda bir kapağın kopmasıyla su seviyesinin yükseldiği nehir sularının yol açtığı tahribata ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Dicle Barajı’nın enerji ve sulama amacı ile yapıldığı hatırlatılarak, Diyarbakır kent merkezinin içme suyu ihtiyacının karşılandığı barajın radyal kapağının kopmasıyla saniyede 1600 metreküp suyun Dicle Nehri yatağına boşaldığını ve tarım arazilerinin sular altında kaldığı belirtildi. Açıklamada, “Dicle havzası, ülkemizdeki diğer havzalar içinde sel ve taşkınlar sonucu meydana gelen can ve mal kayıpları açısından Doğu Karadeniz havzasından sonra ikinci sırada yer almaktadır. 1970-2005 yılları arasında havzada 44 kez taşkın meydana gelmiş, 61 kişi hayatını kaybetmiş ve 10974 ha. tarım arazisi zarar görmüştür. 1-2 Kasım 2006 tarihinde ise bölgemizde meydana gelen taşkın ve sel afeti sonucunda 42 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve büyük oranda maddi zarar meydana gelmiştir” denildi. 
 
NEHİR STATÜSÜNDEN ÇIKARILAN KISIMLAR
 
Kıyı Kanunun Uygulanmasına Dair çıkarılan Yönetmelikte “Dicle nehri; ana kolunun Bismil ilçesi ile Türkiye-Suriye-Irak sınırı arasındaki kesimi” olarak tanımlandığı belirtilen açıklamada, Dicle Barajı ile Bismil ilçesi arasındaki kesim ile Dicle Nehrinin ana kolları olan Batman, Garzan, Botan Çaylarının “nehir kapsamı” dışına alındığı kaydedildi. Açıklamada, nehir statüsünden çıkarılan bu kısımların ivedilikle tekrar nehir statüsüne alınması gerektiği belirtildi. 
 
‘YANLIŞ KENTLEŞME KARARLARINDAN VAZGEÇİLMELİ’
 
Dicle Nehri yatağı boyunca kıyı-kenar çizgileri ve taşkın alan sınırları ivedili olarak belirlenmesi ve tampon bölge oluşturulması gerektiğine işaret edilen açıklamada, şunlara yer verildi: “Bu tampon bölgelerin nazım imar planları ve çevre düzeni planlarda belirtilerek yerleşim yerlerine izin verilmemelidir. Tüm afet olaylarında olduğu gibi su baskını zararlarının azaltılması çalışmalarında da en etkin ve ekonomik çözüm; su baskını olayının yaşanmasından önce havza genelinde, tehlike haritalarının hazırlanarak riskli bölgelerin önceden belirlenmesi, yapılaşmadan arındırılması, ağaçlandırma, ıslah projeleri vb. önlemlerin gerçekleştirilmesi, arazi kullanım kriterlerinin belirlenerek yöre halkının eğitimi gibi birbirini tamamlar nitelikteki çoklu tedbirlerin, ilgili kurumların eşgüdümü sağlanarak bir plan dahilinde alınması ile sağlanabilmektedir. Dere yataklarının yapılaşmaya açılması, dere kesitlerinin daraltılması gibi yanlış kentleşme kararlarından vazgeçilip, imar planına esas jeolojik ve jeoteknik etütler ve arazi kullanım planlaması açısından yerleşime uygunluk değerlendirmesi yapılıp yerleşme ve yapılaşma kararları alınmalıdır. Havza içinde gelişen yerleşimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesisler ile arazi yapısı değişmekte, elverişsiz tarım yöntemleri ile topraklar daha yoğun bir şekilde kullanılmakta, ormanlar ve meralar tahrip edilmekte ve bunun sonucu olarak da taşkın afetleri giderek daha büyük ve sık olarak meydana gelmektedir. Sanayileşme ve sektör çeşitliliğinin beraberinde getirdiği şehirleşme, akarsu havzalarının muhtelif kesimlerindeki işyeri çeşitliliğini ve yoğunluğunu büyük ölçüde arttırmaktadır. Bu da havza bütündeki hidrojeolojik dengeyi bozmaktadır.”
 
 ‘TAMPON BÖLGEDE YAPILAŞMAYA İZİN VERİLMEMELİ’
 
Jeoloji Mühendisleri Odası yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: 
 
“* Doğal bir olay olan yağışların afete dönüşmemesi için gerekli önlemler alınarak can ve mal kaybının önüne geçilmesi için ‘Afet Yönetim Sistemi’ bir an önce oluşturulmalıdır.
 
* Kent merkezlerinin dışında belde ve köylerde de yerleşim alanlarının seçimi, yol güzergahlarının saptanması ve arazi kullanım potansiyellerinin belirlenmesine yönelik ‘Mühendislik Jeolojisi’ çalışmaları yapılarak en uygun alanlar belirlenmelidir. 
 
* Tüm yapılaşmalar için yer seçimi esnasında mutlaka ‘Jeolojik Zemin Etütleri’ yaptırılması şartı getirilmelidir.
 
* Kentsel ve kırsal alan yerleşim süreçlerinde uygulanan kararlarda doğal drenajın korunması esas alınmalıdır.
 
* Dere yatağı kavramının sadece derenin aktığı yer olmadığının, taşkın alanını da kapsadığı göz önünde bulundurularak ‘Tampon Bölge’ oluşturulmalı ve yapılaşmaya izin verilmemelidir.
 
* Dicle Barajı ile Bismil İlçesi arasındaki kesim ile Dicle Nehrinin ana kolları olan Batman, Garzan, Botan Çayları için ‘nehir’  tanımlaması yapılmalı ve bu statüyle rehabilitasyon çalışmalarına başlanmalıdır.
 
* Barajların yapımında gösterilen önem, baraj faaliyete geçtikten sonra da devam etmelidir. Dip savak ve dolu savak kapaklarının periyodik kontrol ve bakımları takip edilmelidir.”