İSTANBUL - Bir önceki yıla göre baraj doluluk oranı yüzde 36’dan yüzde 19,79’a düşen İstanbul’un kuraklık riskiyle karşı karşıya kaldığını belirten İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doğanay Tolunay, bu yıl için kıtlık uyarısı yaptı.
Kapitalist sermayeci sistemin aşırı kar hırsıyla doğaya ve doğal kaynaklara yönelmesiyle beraber büyük ekolojik yıkımlara neden oldu. Yaşanan tahribatlardan kaynaklı insanlık ise büyük felaketlerle yüz yüze bırakılıyor. Küresel ısınma, su kaynaklarının azalması, çölleşme, doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, yaşamın devasa büyüklükte kentlerde kalabalıklara ve betonlara sıkıştırılması gibi örnekler başta olmak üzere yaşanan ekolojik yıkımlar, 21’inci yüz yılın en önemli sorunları olarak öne çıkıyor.
Türkiye'de barajlarda su sıkıntısının baş gösterdiği illerin başında yer alan İstanbul’da, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin (İSKİ) verilerine göre 2020 yılı Ocak ayında yüzde 36 olan baraj doluluk oranı 2021 Ocak ayında ise yüzde 19,79’a düştü.
15 milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul’da barajlardaki su seviyesindeki düşüklük, yurttaşların endişelerini giderek arttırırken, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doğanay Tolunay, olası tehlikelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
4 MİLYAR METREKÜP SU TERMİK SANTRALLERE
2020 yılı genelinde yağışların yüzde 13 azaldığını söyleyen Tolunay, baraj doluluk oranlarının uzun yıllardır görülen en düşük seviyelerde olduğunu belirtti. Türkiye genelinde 2020 yılı yağışları Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerini paylaşan Tolunay, metrekareye 5 yüz milimetre kadar düşen değerlerin normal şartlarda 574 milimetre olması gerektiğini ifade etti.
Tolunay, kuraklığın yalnızca iklim krizinden doğmadığına dikkati çekerek, “İklim değişikliği ile birlikte yanlış arazi kullanımı, tarımsal sulamada modern yöntemlerin halen yaygınlaşmaması, iklim şartlarına uygun tarımsal üretim yapılmaması, termik santraller gibi çok su tüketen sanayi kuruluşları, plansız olarak bir bakıma obez büyüyen kentler, madencilik sektörü gibi çok sayıda etken var. İstanbul özelinde bir diğer sorun 2020 yılı yazına barajların ancak yüzde 67 doluluk oranıyla girmesi oldu. Ülkemizde yıllık olarak 60 milyar metre küp deniz suyu tüketiliyor. Bu suyun yalnızca 4 milyar metreküpü termik santrallere ait” diye anlattı.
KURAKLIK TEHLİKESİ KAPIDA
Tolunay, su kaynaklarının kirliliğine de değinerek, İstanbul gibi büyük kentlerde birçok su kaynağının kirlilik nedeniyle yok olduğunu söyledi. Şirketlerin kar hevesiyle gerçekleştirdikleri yapılaşmaların içme suyu havzalarını giderek betonlaştırdığına vurgu yapan Tolunay, “İstanbul’da mega projelerle su havzaları daraldı. Kanal İstanbul ile birlikte 500 bin kişinin suyunu karşılayan Sazlıdere barajı da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Önümüzdeki kış ve bahar aylarında mevsim normalleri civarında, hatta normal değerlerin üzerinde yağış olmaması ve 2021 yazının da kurak olması durumunda yaşanacak su kıtlığı çok daha önemli boyutlara gelebilir” ifadelerini kullandı.
SU KESİNTİLERİ ÇARE DEĞİL
Su kesintileri ile kuraklığın önüne geçilemeyeceğine dikkat çeken Tolunay, kritik seviyeye gelinmeden su tasarrufu hakkında halka bilgilendirilmeler yapılması gerektiğini ancak bunun için geç kalındığını dile getirdi.
Tolunay, “2020 kış ve bahar aylarında su tasarrufu yapmış olsaydık, yaz aylarına barajlar tam dolu olarak girebilirdik. Bu durumda bugünlerde barajlarımız yüzde 50 doluluk oranında olabilirdi. Su tasarrufu oldukça önemli ama insanlara su tasarrufunun nasıl yapılacağı hakkında bilgi verilmeli. Örneğin suyun ısınmasını beklerken musluğu açık bıraktığınızda 5-10 litre kadar su kaybediliyor. Bu suyun bir kovada biriktirilmesi sonrasında kullanılması ciddi bir tasarruf sağlayacaktır. Buna benzer örneklerin mutlaka kamuoyuyla paylaşılması ve farkındalığın arttırılması gerekli. Su kesintisine gidilmesinin ters tepmesi olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü insanlar su kesilecek diye evlerinde su depolamaya başlayabilir” şeklinde konuştu.
TERMİK SANTRALLERDEN VAZGEÇİLMELİ
Termik santrallerden ve betonlaşmadan vazgeçilmesi gerektiğine işaret eden Tolunay, doğa talanının son bulmasının hem su tüketiminin düşürülmesi, hem de hava kirliliğinin ve sera gazlarının azaltılması için önemli bir adım olacağını ifade etti. Tolunay, alınması gereken başlıca önlemleri de şu şekilde kaydetti: “Su kirliliğinin önlenmesi, evsel atık suların yeniden kullanıma sokulması, yağmur suyu hasadı gibi konulara da ağırlık verilmelidir. Ama bunlar yerine örneğin deniz suyunun arıtılması ya da bulut tohumlama ile yağmur yağdırılması gibi konular kamuoyunda daha fazla tartışılıyor. Deniz suyunun arıtılması yoğun bir enerji gerektiğinden, çevre kirliliği ve sera gazı salınımlarının artması gibi sorunlara yol açabilir. Ayrıca İstanbul gibi mega bir kentin tamamına deniz suyu arıtılarak su kıtlığının aşılması neredeyse imkansız. Bunun yerine İstanbul’un nüfusunun daha fazla artmasının önüne geçilmesi çok daha etkili olacaktır.”
KURAKLIĞIN OLASI SONUÇLARI
İklim krizine bağlı olarak İstanbul’un geleceğinin kuraklık tehlikesi ile baş başa olduğu öngörüsünde bulunan Tolunay, “Ülke geneli için de benzer bir durum söz konusu. Hatta kar yağışlarında da azalma beklendiği, derelerimizdeki akışların da azalacağı söylenebilir. Kuraklık ve su kıtlığı ile birlikte içme suyuna erişim ve tarımsal üretimde sorunlar yaşanacaktır. Başka bir ifadeyle su kıtlığıyla birlikte gıda krizi de yaşanabilir. Kuraklıktan sadece insanlar değil tüm canlılar etkilenmektedir. Dereler, göller ve sulak alanların kurumasıyla buradaki su canlıları da yok olmaktadır. Diğer canlılar da su bulamadıklarında ya göç etmek zorunda ya da ölümle yüz yüze kalmakta. İçme suyu barajlarında ve diğer su kaynaklarında su miktarının azalması, su kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Gelecekte iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanabilecek kuraklıkların kolera ve sıtma gibi bazı hastalıklarda artışlara yol açabileceğinden endişe edilmektedir” ifadelerini kullandı.
İKTİDAR SORUMLU DAVRANMALI
İktidar ile doğrudan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yanı sıra herkese büyük bir görev düştüğüne dikkat çeken Tolunay, “Arazi yönetimi ve su yönetimi birlikte ele alınmalıdır. Bunun için ormanlar ve tarım alanları mutlaka korunmalıdır. Çünkü derelerdeki ve barajlardaki su verimini arttırmak için öncelikle suyun toprağa sızması gerekmektedir. Ormanların, tarım alanlarının meraların yok edilmesi ya da bozulması yüzeysel akışları, dolayısıyla selleri arttıracaktır. Sele dönüşen yağışlar depolanamaz, üstelik çoğunlukla erozyona da neden olduğu için barajların da toprakla dolmasına yol açacaktır. Diğer yandan ev ölçeğinden ekosistem ölçeğine kadar su hasadı çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Evlerde yağmur suyu giderinin ağzına yapılacak bir depoyla su depolanıp, sonrasında en azından bahçe sulama ya da benzeri işlerde kullanma suyu tüketilebilir. Daha geniş alanlarda ise teraslar, göletler, sarnıçlar ile su depolanabilir, toprağa sızdırılabilir.
Daha önce de değinildiği üzere tarımdaki su verimliliğinin arttırılması, iklim koşullarına uygun tarımsal ürün deseni oluşturulması, kuraklığa dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi, su tüketimi yüksek sanayi tesisleri ile termik santrallerden vazgeçilmesi, su kirliliğinin önlenmesi, suyla ilgili kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliğinin giderilmesi gibi çok sayıda önlemler alınabilir” diye belirtti.
Tolunay, iklim krizinin Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olduğunu vurgulayarak, bu durumun yalnızca yurttaşların değil iktidarın da gündeminde olması gerektiğini söyledi.
MA / Berfin Karaman