ANKARA - AK'nin Öcalan kararında süre vermesini eleştiren ve derhal yaptırım uygulamasını savunan İngiliz avukat Melanie Gingell, İngiltere’nin “silah satılmayacak listesine” Türkiye’yi eklemesi gerektiğini söyledi.
Kürtlerin bulunduğu coğrafyanın Lozan Antlaşması'yla dört devlet arasında bölüşülmesinde büyük pay sahibi olan İngiltere, tarih boyuncu Kürtlere destek ya da sorununun çözümünün aksine hep Türkiye ve bölgedeki devletlerden yana tavır aldı. İlişkilerini bu devletlerle çıkarlar temelinde geliştiren İngiltere, Kürtlere yöneltilen silahların bir kısmını da kendisi Türkiye’ye sattı. İngiltere, bugün hala Türkiye ve bölgedeki ülkelerle çıkar ilişkilerini sürdürürken, İngiltere’de insan hakları avukatı, Kürdistan'da Barış İnisiyatifi (Peace in Kurdistan Campaign) ve Kadın İttifakı Yürütme Kurulu üyesi Melanie Gingell, ülkesinin Kürt politikasını Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
NEDENİ DİPLOMATİK İLİŞKİLER
Türkiye ile İngiltere'nin diplomatik ilişkilerinin Kürtlere yasak ve baskı politikası olarak döndüğüne dikkati çeken Gingell, "Bu herkes tarafından bilinen bir gerçekti ama en sonunda Belçika Yüksek Mahkemesi PKK'nin ‘terör listesine’ eklenmesinin olgusal temelinin gerçeklere dayanmadığını, örneklenen olaylarla ilgili dosyaların eksik ve tutarsız olduğunu, hatta söz konusu olayların bazılarının Türkiye'nin güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirildiğini tespit etti. Açıkça görülüyor ki, listelemenin olgusal temeline ilişkin çok iyi bir araştırma yapılmamış, bu da dediğim gibi, bizi bu listelemenin gerçeklerden daha çok, bir dereceye kadar Türkiye ile diplomatik ilişkilerle ilgili olduğuna ve PKK'nin İngiltere için bir tehdit olmadığı gerçeğine götürüyor. Aynı senaryo AB ülkeleri, ABD ve diğer Avrupa ülkeleri için de geçerli" ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’NİN KANAYAN YARASI
Kürdistan'da Barış İnisiyatifi'nin girişimleri hakkında bilgi paylaşan Gingell, "Bu yılın Haziran ayında Suriye ve Kürdistan'a bakan parlamento grubu, çok geniş kapsamlı bir araştırma sonucunda Türkiye'de Kürtlerin siyasi temsili ve eşitliği konusunda bir rapor yayınladı. Bu raporda, sorunlu konular hakkında bazı tavsiyelerde bulunuldu. Bu tavsiyelerden biri de PKK'nin durumunun yeniden gözden geçirilmesiydi" dedi. Raporda Kürt hareketinin meşruluğu ve geniş halk tabanına dikkat çekildiğini belirten Gingell, "Kürt sorunu onlarca yıldır Türkiye'nin kanayan yarası ve kendi çıkarları doğrultusunda gözü dönmemiş herkes de, bu soruna barışçıl bir siyasi çözüm istiyor" diye belirtti.
'ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ ESASTIR'
Gingell, bir barış sürecinin tekrar gündeme gelmesi için Kürt halkının da talebi olan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünün esas olduğunun altını çizdi. Öcalan’ın çok uzun süredir kaldığı İmralı’da Nelson Mandela'nın koşullarından bile zorlu koşullarda tutulduğunu söyleyen Gingell, “Gerçekten ağırlaştırılmış bir tecritten söz ediyoruz. Hayal edilebilecek en derin, en ağır tecrit söz konusu Öcalan için. Ve bu iki hafta bile olsa işkence adı vereceğimiz tecrit, senelerdir sürüyor. Bu açık açık işkencedir. Tecrit bir işkence şeklidir" diye konuştu.
Gingell, çok geniş tabanlı bir halk hareketinin liderine işkence edilen bir durumla karşı karşıya olunduğunu, İngiltere ile pek çok Avrupa ülkesi hükümetinin de böyle bir işkence karşısında ayağa kalkıp doğruları söylemediğini ifade etti. Bu şartlar altında barış süreci başlatmanın zorluğuna işaret eden Gingell, 2013'te başlayan ve 2015’te hükümet tarafından bozulan barış sürecine dikkat çekerek, “Bir barış sürecinin mümkün olabileceğini biliyoruz. Ama Kuzey Afrika örneğinde de olduğu gibi, bir barış sürecinde taraflardan birini temsil eden liderin tutuklu olması durumunda kuvvetler eşitliği sağlanmamış oluyor. Söz konusu tarafın eşit müzakere hakkı elinden alınmış oluyor. Bu nedenle söz konusu liderin ulaşılabilir ve özgürce konuşabilir durumda olması gerekli. Ama Kürt özgürlük hareketi özelinde baktığımız zaman, bu lider ağır tecrit altında ve işkence görüyor ve bu durum da çatışmayı sona erdirmeyi imkansız hale getiriyor. Barış süreci için uygun, adil ve açık müzakere ihtiyacı var ve Abdullah Öcalan olmadan bunun gerçekleşmesi son derece güç” iadelerini kullandı.
'SÜRE VERİLMESİ OYALAMADIR'
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 3 Aralık'ta verdiği “Öcalan-2” kararının ve Türkiye'ye verilen bir yıl sürenin bir tür oyalama olduğunu vurgulayan Gingell, şu değerlendirmelerde bulundu: "Türkiye beğenmediği AİHM kararlarını uygulamıyor ve bunu da uygulamayacaklarını öngörmek için dahi olmak gerekmiyor. Bu nedenle bu bir yılın Avrupa'nın bir tür son çare denemesi olduğunu düşünüyorum. Harekete geçmesi için Türkiye'ye son bir şans verdiklerini düşünüyorlar sanırım ama gerçekten bu çok olası görünmüyor ve uluslararası hukukun temel sorunlarından biri de bu. Fikir birliği temeline dayanması. Bu kadar uzun süren bir tutuklulukta bir yıl çok uzun bir zaman. AİHM’nin bu kararı uygulatmak için ne gibi bir yaptırım uygulayacağını tahmin etmek de çok güç."
SİLAH PAZARI
Avrupa'da siyasi bir iradenin varlığından söz ediliyorsa, bu yaptırımların da derhal uygulanması gerektiğinin altını çizen Gingell, "Verilen bir yıl süre bizi Avrupa'da bunun olmasını sağlayacak bir siyasi iradenin olmadığı gerçeğine geri getiriyor. İngiltere hükümeti için Türkiye'nin özellikle silah satışında bir hedef pazar olduğunu biliyoruz. Bu silah anlaşmalarına milyonlarca sterlin yatırılıyor. Öyle görünüyor ki İngiltere hükümeti, PKK'yi savunarak yani bir ulusun kendi kaderini tayin hakkını savunarak, Abdullah Öcalan özelinde insan haklarını savunarak, Kürt özgürlük hareketini savunarak, silah satma ihtimaline zarar vermeyecek. Bu dürüst bir yaklaşım değil elbette. Ancak görüyorsunuz ki her şey sonunda paraya dayanıyor" ifadelerinde bulundu.
TÜRKİYE’YE SİLAH SATIŞI
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda, insan hakları ihlalleri nedeniyle silah satılmayacak ülkelerin bir listesi olduğunu hatırlatan Gingell, Türkiye'nin, neler olduğuna dair şeffaf bir araştırma yapılarak listeye eklenmesi gerektiğini ifade etti. Kürtlerin yaşadığı bölgelere bir savaş açıldığını söyleyen Gingell, “Şehirler deyim yerindeyse top atışlarıyla dümdüz edildi. Tüm çatılara keskin nişancılar yerleştirildi, küçük çocukların da dahil olduğu onlarca sivil bu şekilde katledildi. Binlerce kişi rasgele bir şekilde gözaltına alındı ve tutuklandı. Cizre'de bodrumlarda onlarca insan yakıldı. Ve bütün bunlar tüm dünyanın gözleri önünde oldu. Bu olabilecek en yüksek perdeden insan hakları ihlaliydi, toplu katliamdı. Dehşetin ta kendisiydi. Hiçbir ülke araştırma yapmayı talep etmedi, hiçbir ülke bu vahşete maruz kalanlar için bir tazminat talep etmedi” dedi.
‘İLERDE BİRŞEYLER OLACAK’
Birleşmiş Milletler’in bir noktada araştırma için bir ekip göndermek istediğini hatırlatan Gingell, “Beklendiği gibi Türkiye ‘hayır’ dedi. BM bunun üzerine düşmedi. Baskı yapmadı, ısrar etmedi ve konu öylece kapanıp gitti. Avrupa ülkeleri, bu vahşete sessiz kaldı, görmezden geldi. Ve bu kalibrede bir dehşet halini görmezden gelebiliyorlarsa, fikirlerini değiştirecek şey nedir? Nasıl bir olay onları Türkiye'yi silah satılmaması gereken ülkeler listesine ekletebilir, tahmin bile edemiyorum. Fakat inanıyorum ki ilerde bir şeyler olacak. Doğru an belki henüz gelmedi. Ama şu anda görüyoruz ki Erdoğan hükümeti hem politik olarak hem ekonomik olarak batmış vaziyette. Belki bu durum o değişimin gerçekleşebileceği anı yaratacak. En azından ben, kesinlikle öyle umuyorum” diye konuştu.
BİRLEŞİK KRALLIK’A ÇAĞRI
Birleşik Krallık Hükümeti'ne çağrıda bulunan Gingell, şöyle konuştu: "Birleşik Krallık Hükümetini, silah ticaretinin üzerinde insan haklarına ve insana öncelik vermek için Türkiye'de olanlara dürüst bir yaklaşım sergilemeye çağırıyorum. Her ağzını açtığında demokrasiden, barıştan, insan haklarından dem vuran Birleşik Krallık Hükümetini uluslararası hukuka ve prensiplere uymaya ve kirli silah ticaretlerine dahil olmamaya çağırıyorum. Bu gerçekleşene kadar barış olmayacak. Bu savaş sürdüğü sürece hem Türkiye'nin hem İngiltere'nin elleri kana bulanacak."
MA / Gözde Çağrı Özköse