CENEVRE- Cenevre’de kurulan “Türkiye Mahkemesi”de konuşan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, işkencenin Kürtler başta olmak üzere muhalif kesimlere yönelik bir devlet politikası olduğunu söyledi.
Türkiye’de, yaşanan hak ihlallerine ilişkin, Belçika merkezli Van Steenbrugee Advocaten (VSA) Hukuk firması öncülüğünde Cenevre’de kurulan “Türkiye Mahkemesi” tanık anlatımlarıyla devam ediyor. Mahkeme’nin öğleden sonraki oturumlarında işkence mağduru Erhan Doğan, dinlendi. 25 Temmuz 2015 tarihinde gözaltında alındıktan sonra yaşadığı işkence olaylarını anlatan Doğan, gözaltında tutulan herkese Guantanamo’daki gibi turuncu elbiseler giydirildiğini, Filistin askısında kaldığını ve copla işkence yapıldığını anlattı. Doğan, şöyle devam etti: “Bana işkence uyguladıkları yerde önümden üç bayan geçti, onların çığlıkları çok ürkütücüydü 'ne olur bize tecavüz etmeyin’ diyorlardı. Onların haykırışları hala kulağımda. Bana sürekli olarak Gülen hareketine karşı ifade vermemi onlara terörist dememi istediler. Eşime tecavüz etmekle tehdit ettiler. Ben 20 yıldır Gülen hareketinin içindeyim kabul etmedim dediklerini. O kadar ağır işkence gördüm ki intihar bile etmek istedim ama inancım gereği vazgeçtim.” Yaşadığı işkenceleri anlatırken gözyaşlarını tutamayan Doğan, yaşadıklarını, kendisine işkence uygulayanları, doktora gittiğinde her şey görünür olmasına rağmen kendisine “Neyin var?” diyen doktoru unutmayacağını söyledi.
İŞKENCE DEVLET POLİTİKASI
Doğan’ın ardından internetten canlı olarak mahkemeye katılan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, tanıklıklarını anlattı. Türkiye’de işkencenin bir devlet politikası olarak muhaliflere karşı özel olarak kullanıldığını hatırlatan Keskin, “Sadece işkenceyi fiilen yapan değil onlar hakkında dava açmayan savcılar, dava açılmışsa şayet beraat kararı veren hakimler, belgelemeyen adli tıp hekimleri de suçludur ve bu işkence sistematiğinin parçasıdır” dedi. Cumhuriyet tarihinde işkencenin hep başvurular bir yöntem olduğunu ifade eden Keskin, “Özellikle Kürdistan coğrafyasında bu çok kullanıldı. Kürt hareketinin güçlenmesiyle birlikte bu daha da arttı. Yine 1980 askeri darbe sürecinde ve 1990’lı yıllarda çok kullanıldı. Hatta işkencede ölüm vakaları ve kaybedilen insanlar var” diye konuştu.
ADLİ TIP ENGEL
İşkencenin belgelenmesi konusunda çok sorunların olduğunu vurgulayan Keskin, devamla şunları söyledi: “Belgeleme için Adli Tıp kararı isteniyor. Fakat Adli Tıp Kurumu bir devlet kurumu orada çalışanlar da devlet memuru. AİHM işkence vakaları ile ilgili belgelerin bağımsız bir rehabilitasyon merkezinden almadığı için Türkiye’yi mahkum etti. Biz bunları hep söylüyoruz ama Adli Tıp raporları bir engel olarak kalıyor. Bağımsız hekimlerin raporları kabul edilmiyor. Aslında yasalarda sadece Adli tıp kararı geçerlidir diye bir şey yok. Ama mahkemeler sadece bu kurumun raporlarını kabul ediyor. Bu sadece gözaltı ve işkence olayları ile ilgili değil. Ölüm döşeğinde bulunan hasta tutuklular ile ilgili de bu durum söz konusu.”
POLİS SİLAHI DIŞINDA SİLAH GÖRMEDİM
Düşünceyi dile getirmenin suç olduğuna dikkati çeken Keskin, bu nedenle buraların bir suç coğrafyasına dönüştüğünü söyledi. 30 yıldır avukatlık yaptığını ve insan hakları hareketi içinde bulunduğunu hatırlatan Keskin, şuana kadar iki kez silahlı saldırıya maruz kaldığını, cezaevine girdiğini ve son olarak da bu coğrafyanın en çok ve en büyük baskılarıyla yüz yüze kalan Özgür Gündem gazetesine destek amaçlı genel yayın yönetmenliğini yaptığı için 25 yıl 9 ay hapis cezasıyla yargılandığını söyledi. Kendisinin polis silahı dışında hiçbir silah görmediğini ve eline hiçbir silah almadığını ama buna rağmen sadece düşüncelerinden ötürü ‘silahlı örgüt üyesi olmak’ ile yargılandığını belirten Keskin, AKP-MHP iktidarı döneminde savunmanın tamamen devre dışı bırakıldığını kaydetti. Türkiye’de muhalif kesimlere yönelik baskıların son yıllarda artsa da yeni bir durum olmadığını sözlerine ekleyen Keskin, “HDP içinde siyaset yapan çok sayıda siyasetçi arkadaşım var. Onlar düşüncelerinden dolayı içerdeler. Yine Osman Kavala örneği var yine son dönemlerde Gülen Cemaatinden insanlar var. Hukuk dışı bir biçimde insanlar örgüt üyeliğinden yargılanıyorlar” diye belirtti.
Keskin’in anlatımlarının ardından Mahkeme Johan Heymans’ın, Türkiye’deki kaçırmalara ilişkin raporunu sunmasıyla devam ediyor.
MA / Rüştü Demirkaya