Komplo adım adım nasıl örüldü?

img

İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da devletlerarası operasyon sonucu Türkiye'ye getirilişinin üzerinden 21 yıl geçti. ABD, İngiltere ve İsrail’in başını çektiği  bu komploda birçok ülke rol aldı. Kürtlerin "kara gün" olarak tanımlandığı 15 Şubat, o günden bugüne yaşananlarla Ortadoğu'nun yeniden dizaynında bir dönüm noktası oldu. 

İnsanlığın doğumuna ev sahipliği yapmış Ortadoğu toprakları, süren siyasi, dinsel, ekonomik ve etnik çatışmalar, gerçekleştirilen katliamlar, el değiştiren iktidarlar, sömürülen kaynaklar ve ortaya çıkan insanlık dramları ile yüzyıllardır bir ateş çemberi içerisinde. Her dönemin egemenleri tarafından beslenen kaos, bölgenin adeta kaderi haline getirildi. Ortadoğu’nun zenginliklerine göz diken emperyalist güçlerin, ‘böl ve yönet’ politikası ile 20’nci yüzyılın başında bölge halkları ve inançları arasındaki çizdiği sunni sınırlar da bu hali derinleştirmekten öte bir sonuç doğurmadı. 
 
Bu amaçla piyonları konumundaki uydu güçlerle, çıkarları önünde duran yada kendileriyle işbirliği yapmayan devlet, halk, örgüt ve bireyleri imha veya tasfiye eden küresel güçlerin bu yönde attığı adımların başında liderleri Abdullah Öcalan şahsında PKK’yi hedef alınması geldi. 21’nci yüzyılın başında Ortadoğu’yu yeniden dizayna girişen küresel güçler,  devletlerarası bir operasyonla Suriye’den çıkardıkları PKK Lideri Öcalan’ı 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim etti. 
 
Kürtlerin "kara gün" olarak tanımladığı bu tarih, üzerinden geçen 21 yılda yaşananlarla Ortadoğu için bir dönüm noktası haline dönüştü. 
 
Başat rolü ABD, İngiltere ve İsrail’in aldığı bu komploda Rusya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye’ye farklı roller biçilirken, bu ülkelerin istihbarat örgütleri CIA, MOSSAD, EYP (Yunan Milli İstihbaratı) ve MİT hazırlanan komplo planının sahadaki yürütücüleri oldu. 
 
Bölgeye yönelik politikalarda ‘tehdit’ olarak görülen Kürt ulusal hareketinin tasfiyesine Öcalan'ın Suriye'den çıkarıldığı 9 Ekim 1998 tarihinden çok önceleri karar verildi. 1994’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Öcalan daha Şam'da iken dönemin Suriye lideri Hafız Esad'la görüşmek için bu ülkeyi ziyaret etti. Clinton’un bu ziyareti ile 21 yıl aradan sonra ilk defa bir ABD Başkanı Suriye'ye gitmiş oldu. Clinton ve Esad arasında 4 saat süren görüşmenin 3 saatlik bölümünde PKK lideri Öcalan’ın konuşulduğu yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Bu görüşme ile Öcalan'ın tasfiyesine dair komplonun ayakları örülmeye başlandı.
 
KOMPLO ÖRÜLÜYOR 
 
Bu yönde atılan ilk adım ise Öcalan'a yönelik suikast planıydı. Bu amaçla 6 Mayıs 1996'da, Öcalan'ın Şam'da kaldığı evin yakınında bir ton C4 patlayıcı yüklü bir araç patlatıldı. Ancak Öcalan bu suikasttan sağ kurtuldu. Türk istihbaratına rol verilen bu saldırıda bizzat ‘Yeşil’ kod adlı JİTEM elemanı Mahmut Yıldırım görev aldı.
 
Gerçekleşen bu saldırının ardından aynı yılın 9 Nisan'ında, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile ABD Başkanı Bill Clinton, Washington'daki Beyaz Saray'da gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede Öcalan'ın tasfiyesi için işbirliğini kabul eden Simitis, ABD'nin bölge politikalarını destekleyeceği sözü verdi. Komploda yer almayı kabul eden Yunanistan, Öcalan üzerinden Kıbrıs ve Ege Adaları konusunda Türkiye'den tavizler koparma niyetindeydi. 
 
KÜRT OTONOM ANLAŞMASI 
 
Simitis-Clinton görüşmesinin akabinde KDP lideri Mesud Barzani, Ankara'ya çağrıldı. Barzani, daha sonra YNK lideri Celal Talabani birlikte bu kez Washington'a çağrıldı. 17 Eylül 1998'de KDP ve YNK ile ABD arasında Washington Kürt Otonomi Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile PKK'ye karşı geliştirilen tavrın ve Öcalan'ın tasfiyesinin Kürt ayağı da tamamlanmış oldu. Uzun hazırlıklar sonucunda devreye konulan uluslararası komplo, 9 Ekim 1998 tarihinden itibaren hayata geçirilmeye çalışıldı. 
 
SURİYE’DEN ÇIKIŞ 
 
ABD-NATO-İsrail ve Türkiye'nin, Suriye üzerindeki askeri, siyasi, diplomatik kuşatması 9 Ekim 1998 tarihinde zirveye ulaştı. Suriye bu baskılara boyun eğmeyi ve PKK konusunda anlaşmayı çıkarlarına uygun bularak, Öcalan'dan en kısa sürede ülkeyi terk etmesini istedi. Bunun üzerine Öcalan kendi deyimiyle "kendisini feda etme" olarak tanımladığı Avrupa yolculuğuna çıktı.
 
İLK DURAK YUNANİSTAN 
 
Öcalan’ın Suriye’den çıktıktan sonra ilk durağı Yunanistan oldu. 9 Ekim 1998 tarihinde Şam Havaalanı'ndan hareket eden uçak, birkaç saat sonra Atina Hellinikon Havaalanı'na indi. Ancak havaalanında Öcalan'ın, Şam'dan Atina'ya hareket etmesinde etkili olan ve Öcalan'a karşılama sözü veren Yunan Milletvekili Kostas Baduvas yoktu. Baduvas, yerine Öcalan'ı karşılayanlar Yunanistan gizli servisi EYP'den Savvas Kalenteridis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Yannis Stavrakakis'ti. Havaalanında Öcalan'ı karşılayan istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenteridis'in aynı zamanda NATO çalışanları oldukları daha sonra ortaya çıktı. Öcalan, Hellinikon Havaalanı'ndaki karşılaştığı durumu "Kostas Simitis, Baduvas, Stavrakakis ve Kalenteridis şahsında ABD ve NATO kontrolüne alınmış oluyordum" sözleriyle tanımlayacaktı.
 
5 SAAT SONRA MOSKOVA’YA YOLCULUK
 
5 saat kadar Hellinikon Havaalanı'nda bekletilen Öcalan’dan aynı gün içerisinde Yunanistan'dan çıkması istendi. Bunun üzerine Öcalan, yönünü Rusya’ya çevirdi. Rusya temsilcisi Numan Uçar (Mahir Welat) tarafından davetiye hazırlanmıştı. Davetiyenin Yunanistan’a fakslanmasıyla birlikte Öcalan için yeni yolculuk başladı. Aynı gün Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel uçakla Öcalan, Rusya'nın başkenti Moskova'ya doğru yola çıkarıldı. Rusya yolculuğunda Öcalan'ın yanında Kalenteridis yer alıyordu. Rusya, bugüne kadar her ne kadar Avrupa ve ABD ile politikalarına karşıt bir pozisyonda dursa da ilk defa komplo sürecinde ABD ve Avrupa devletleri ile aynı masa etrafından oturarak, komplonun baş aktörlerinden biri haline geldi. 
 
Öcalan, Avrupa’dan para-güç desteği arayan Rus Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in Rusya'sının başkenti Moskova'da, Numan Uçar, Rus güvenlik elemanları ve Rus politikacı ve Duma Meclisi eski Başkan Yardımcısı Vladimir Jirinovski tarafından karşılandı. Öcalan, bir gece Jirinovski'nin evinde tutulduktan sonra bir dağ evine götürüldü. Öcalan, burada siyasi iltica başvurusunda bulundu, fakat uluslararası hukukça da tanınan  ‘iltica hakkı’ tanınmadı.
 
ÖCALAN’A KARŞI SİYASİ PAZARLIK
 
O günlerde Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Ali İrtemçelik, temaslarda bulunmak üzere Moskova'ya gitti. İrtemçelik, Başbakan Mesut Yılmaz'ın bir mektubunu, Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov'a iletti. Mektup, Öcalan'ın Türkiye'ye iadesine karşılık ekonomik pazarlıkları içeriyordu. Bu pazarlıklar devam ederken, Öcalan Rusya Parlamentosu'nun alt kanadı olan Duma Meclisi’ne ‘siyasi sığınma’ talebinde bulundu. Öcalan'ın bu talebi meclis tarafından 4 Kasım 1998'de, 1'e karşı 298 oyla kabul edildi.
 
İLK TEPKİ ABD’DEN 
 
Duma'nın kararına ilk tepki Öcalan'ın tasfiye planını devreye koyan ABD'den geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, kameralar karşısına geçerek Duma'nın aldığı kararı eleştirmiş ve hiç kimsenin Öcalan’ın sığınma talebini kabul etmemesi yönünde tehditlerde bulunmuştu. Bu gelişmeler üzerine Öcalan'ın evinde kaldığı Rus Milletvekili Aleksey Mitrofanov, Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov ile görüşüp, Öcalan'ın Rusya'yı terk etmesi yönündeki kararını tekrardan değerlendirmesini istedi. Primakov, bu talebe karşı Mitrofanov'a en fazla 9 gün Rusya'da kalabileceğini bildirdi.
 
CLİNTON’DAN D'ALEMA’YA TEHDİT 
 
Bu durum karşısında Öcalan, bu defa İtalya Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) Milletvekili Ramon Mantovani'nin devreye girmesiyle 12 Kasım 1998 tarihinde İtalya'nın başkenti Roma'ya geçti. İtalya yolculuğu ile Öcalan'ın Rusya'daki ilk 33 günlük ziyareti son bulmuş oldu. Öcalan'ın Roma'ya varmasıyla tutuklanması bir oldu. Bir süre tutuklu kalan Öcalan, daha sonra mahkemenin tutuklamayı kaldırması ile çok daha sert bir ablukaya alındı. Öcalan, Yunanistan ve Rusya'da olduğu gibi İtalya'dan da siyasi iltica talebinde bulundu. İtalya hükümeti, Öcalan'ın siyasi iltica talebini kabul etmesiyle birlikte olağanüstü siyasi-ekonomik baskı altına alındı. Öcalan'ın İtalya'dan çıkarılması için Bill Clinton bizzat devreye girdi. 21 Kasım 1998'de, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Öcalan'ın hiçbir ülkeye kabul edilmemesi amacıyla girişimlerde bulundu. Bu kapsamda NATO Genel Sekreteri Javier Solana ile görüştü. ABD Başkanı Clinton ise, 24 Kasım 1998'de telefonla aradığı İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'yı, ‘Tarihi bir hatadan kaçının’ diye tehdit ederek, Öcalan'ın İtalya'dan çıkarılmasını istedi. 
 
YENİ ÜLKE ARAYIŞLARI
 
Baskılarla İtalya hükümeti üzerinde sonuçlar alınmaya başlanırken, Öcalan'a İtalya'dan çıkması için her yönüyle bir psikolojik baskı da uygulanıyordu. İtalya Başbakanı D'Alema, Öcalan'ın ülke dışına çıkışının yasal ve hukuki olmasını istiyordu. Öcalan'dan "Özgür irademle gidiyorum" şeklinde bir mektup bırakmasını isteyip, bu yönlü bir mektup verilmediği sürece İtalya'dan çıkmasının yasal olmayacağı ve suç sayılacağı belirtiliyordu. Buna karşılık Öcalan ise hükümete "Bir teminat verilmesi durumunda ülke sınırları dışına çıkabilirim" şeklinde mesajını bildirdi. Öcalan'ın talebi üzerine İtalya hükümeti, Avrupa'da bir ülke bulma arayışına girdi.
 
ÜLKELER BİR BİR REDDETTİ
 
Avrupa ülkeleri bir bir Öcalan'ı kabul etmeyeceğini açık açık duyururken, Öcalan'ın Senegal'e gitmesi önerisi ortaya atıldı. Bu öneri gayri ciddi bulunulduğundan Avusturya ile Finlandiya üzerinde tartışma yürütüldü. Öcalan'ın Finlandiya'ya kabul edilmesi ise Finlandiya Dışişleri yetkilileri tarafından ‘Almanya kabul ederse’ şartına bağlandı. Almanya'nın talebi kabul etmemesi üzerine Finlandiya seçeneği de devreden çıktı. Yine Avusturya da Öcalan'ı ‘kaldıramayacağı’ için talebi kabul etmedi.
 
ÖCALAN’A KARŞI IMF BORCU 
 
İtalya'da 66 gün kalan Öcalan, İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya'ya gönderildi. Öcalan, Rusya'nın başkentine ikinci defa ayak bastığında takvim yaprakları 16 Ocak 1999'u gösteriyordu. Öcalan'ın İtalya'dan çıkarılması ve Rusya'nın kabul etmesinin arkasında da İtalya'nın, ‘Öcalan'ı geri alın, size IMF'nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtıralım’ teklifi yatıyordu. 
 
KARGO UÇAĞIYLA BİŞKEK’E KAÇIRILDI
 
Bu koşullar altında 17 Ocak 1999 tarihinde, Öcalan'ın tutulduğu eve giden Rus güvenlik görevlileri, Rusya Başbakanı Primakov'un ‘Hükümetimiz, sizin burada kalmanıza müsaade etmiyor. Gerekçesiz sizin üç gün içerisinde Rusya'yı terk etmeniz gerekiyor, ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz’ mesajını iletti. Bir sonraki gün yani 18 Ocak’ta ise, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksandr Lebedev, Türkiye'ye ‘Öcalan yakalanır yakalanmaz sınır dışı edilecek’ sözünü verdi. Bu çıkışların ardından ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın Rusya ziyareti gündeme geldi. Albright'ın Moskova'ya yapacağı ziyaret öncesi, 20 Ocak 1999’da Öcalan zorla bindirildiği bir kargo uçağıyla Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'e kaçırıldı. Bişkek'teki bir köy evinde 8 gün boyunca tecrit altında tutulan Öcalan'ın dışarıyla tüm ilişkileri kesildi. 
 
28 Ocak ise hazırlanan bir başka uçakla, iki defa hukuksuz bir şekilde yurt dışı edildiği Moskova'ya tekrar getirildi. Burada tanımadığı bir kişi tarafından karşılanan Öcalan, Rus özel birliklerinin kaldığı bir binaya götürüldü.
 
SURİYE  TÜRKİYE ANLAŞMASI 
 
Öcalan'ın Moskova'ya gelmesinin üzerinden kısa bir süre geçmeden yanına gelen Rus görevliler, kendisini Şam'a göndereceklerini söylediler. Bu süreçte Suriye, Türkiye ile Öcalan konusunda anlaşmış, Öcalan'ın Suriye'ye gitmesi durumunda Türkiye'ye teslim edileceği teminatını vermişti. Bu teklifi kabul etmeyen Öcalan, Yunanistan'da bulunan Yunanlı emekli Amiral Andonis Naksakis'e "can güvenliğinin tehlikede olduğu” mesajını ulaştırdı.
 
PANGALOS’UN İHANETİ
 
Öcalan, 29 Ocak 1999 tarihinde emekli Amiral Naksakis aracılığıyla Rusya'ya gönderilen özel uçakla Atina'ya ikinci kez ayakbastı. 30 Ocak günü ise Öcalan'ın yerinin bulunması için Yunan devleti tarafından yeni bir plan devreye konuldu. Naksakis, bu günün sabahı Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos ile Öcalan'ın Yunanistan'da kalması için görüşme yaptı. Pangalos, Naksakis aracılığıyla Öcalan'a ‘Ülkemize hoş geldiniz. Sizinle görüşmek istiyoruz. Hukuki anlamda gereken işlemler yapılacaktır. Farklı bir yaklaşım olmayacak. Bu açıdan sizin durumunuzu somut olarak tartışmak istiyoruz. Bizzat kendim bu görüşmeye katılacağım’ mesajını gönderdi. Bu mesaj üzerine Öcalan, önemli olacağını düşünerek, görüşmeyi kabul etti. 
 
Dışişleri Bakanı Pangalos ile görüşeceği umuduyla Naksakis'le beraber görüşme yerine giden Öcalan'ı Pangalos'un yerine istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenteridis karşılamıştı. Stavrakakis, burada Öcalan'a ‘Sana sabah saat dörde kadar süre tanıyoruz. Aksi halde bildiğimizi zorla yaparız’ diyordu. Bu çıkmaz karşısında tekrardan siyasi iltica talebinde bulunan Öcalan'ın talebi bir kez daha işleme konulmadı. Yurtdışı edileceğini öğrenen Öcalan, Hollanda'ya gitme önerisinde bulundu. İstihbarat elemanı Stavrakakis, Öcalan'ın önerisini Shengen Anlaşması gereğince, Yunanistan'dan Hollanda'ya gidilmesi halinde tekrar Yunanistan'a iade edileceğini ileri sürerek reddetti. Burada yapılan planlamaya göre Öcalan, ilk olarak Yunanistan'dan bir uçakla Shengen Anlaşması kapsamında olmayan Beyaz Rusya'nın Minsk kentine, ikinci bir uçakla da Minsk'ten Hollanda-Lahey'e götürülecekti.
 
Öcalan, 31 Ocak günü Yunanistan hükümeti tarafından temin edilen bir uçakla Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'e doğru yola çıktı. Bu yolculuk öncesi Hollanda'nın Lahey kentine götürecek olan uçağın da Minsk'te hazır olduğu söylendi. Öcalan, Atina'dan çıktığı günün akşamında Minsk Havaalanı'nda indiği sırada Rusya Başbakanı Primakov, Avrupa'daki tüm havaalanlarının Öcalan'a kapatıldığını duyurdu. Bu kararın da yine NATO istihbaratı tarafından İsviçre'de yapılan gizli toplantıda alındığı komplonun diğer süreçleri gibi sonradan aydınlığa kavuştu.
 
KORFU ADASI 
 
Öcalan'ı Hollanda'ya götürecek olan uçak da Minsk Havaalanı'na gelmemişti. Yunanistan’dan getirildiği Minsk'te sürekli uçaktan indirilmeye çalışılan Öcalan bu dayatmayı kabul etmedi ve uçaktan inmedi. Bunun üzerine Yunanistan uçağı, aynı gece saat 04.00 sularında tekrar Atina'ya döndü. Atina'ya varan Öcalan, yine ABD ve NATO elemanı Stavrakakis tarafından karşılandı. Öcalan aynı gece apar topar Amerikan ve İngiliz askeri üslerinin bulunduğu Korfu Adası'na götürüldü. 1 Şubat sabahı Pangalos, ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns'u telefonla arayarak, Öcalan'ın Yunanistan'da olduğunu söyledi. Burns ise Pangalos'a ‘Tamam, siz onu Yunanistan'dan çıkarın, gerisine karışmayın’ talimatı verdi.
 
İHANET HABERİ: BAŞARDIK 
 
Korfu'daki istihbarat merkezinde tutulan Öcalan'ın yanına bir kez daha gelen istihbaratçı Kalenteridis, Öcalan'a ‘Başardık. Pangalos'la konuştum, sizden özür diliyor. Kötü davrandığı için üzgün. Çözüm bulduk, sizi bir Afrika ülkesine götüreceğiz. Burada Yunan hükümeti güvencesi altında geçici olarak kalacaksınız, bu süre içinde pasaportunuz hazırlanarak Güney Afrika Cumhuriyeti'ne götürüleceksiniz’ şeklinde iletecekti. Kalenteridis, bu görüşmede Öcalan'a Kenya'dan hiç bahsetmezken, gidilecek yerin Güney Afrika'ya gitmek için bir ara durak olduğunu belirtmişti.
 
UÇAK KENYA’YA İNDİ 
 
Öcalan, bu kez tecrit altında tutulduğu Korfu Adası'nda kaldığı evden 20.30'da hareket edeceği söylenen Afrika uçağı için yola çıktı. 1 Şubat'ı 2 Şubat'a bağlayan gece, saat 05.30'da Öcalan'ı almak için gizli askeri havaalanına gelen uçağın hiçbir resmi kaydı, kuyruk numarası, bayrağı, nereye ait olduğunu gösteren bir işaret yoktu. İsviçre'den gelen ve NATO Gladiosu veya CIA tarafından ayarlanan gizli uçak, 2 Şubat 1999 tarihinde Kenya'nın başkenti Nairobi’ye indi. Öcalan'ı burada Kenya Büyükelçisi George Kostoulas karşıladı. Kostoulas'un havaalanında ilk defa karşılaştığı Öcalan'a sarf ettiği ‘NATO'da yirmi yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum’ sözleri de NATO'nun Öcalan'ın tasfiyesi için nasıl organize olduğunu gösterecekti.
 
ABD-SİMİTİS-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ
 
Öcalan, Kenya'ya geldikten bir gün sonra, 3 Şubat 1999 günü ise Kenya Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima ile Yunan Büyükelçisi George Kostoulas arasında gizli bir görüşme yapıldı. Bu görüşmenin yapıldığı sırada diğer önemli görüşme ise Ankara'da gerçekleşiyordu. Ankara'da İsrail İstihbarat Şefi David Ivry başkanlığındaki bir heyet ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay harekât dairesinden yetkililerle bir toplantı gerçekleştirildi. O saatlerde ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns da Yunanistan'ın Selanik kentinde gazetecilere, ‘Yunanistan'ın PKK Genel Başkanı konusunda gerekeni yaptığı’ şeklinde açıklamada bulunuyordu. 
Bütün bu gelişmeler, Öcalan'ın ABD-Simitis-Türkiye işbirliğinde Kenya'ya gönderildiğine kesinlik kazandırıyor. Kenya'nın Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesi için seçilmesindeki neden ise, CIA ve İsrail ajanlarının merkezi konumunda olmasıydı.
 
4 Şubat 1999 tarihinde ise Kenya Dışişleri Bakanlığı'nda, Daimi Sekreter Kathourima ile Büyükelçi Kostoulas arasında bir görüşme daha gerçekleşir. Aynı günün akşam saatlerinde, bir CIA elemanı Türkiye'nin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'la evinde bir araya gelir. CIA yetkilisi, Öcalan'ın yakalanması için MİT'e ABD Başkanı Clinton'ın emriyle operasyon önerisi sunar. Türkiye, bu öneriyi kabul ederken, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de sonradan "4 Şubat'ta bize Öcalan'ın Afrika'dan alınabileceği haberi geldi. Onun üzerine bu mekanizma harekete geçirildi" yönünde açıklama yapacaktı.
 
TÜRK OPERASYON EKİBİ UGANDA’DA 
 
An be an gelişmelerden haberdar edilen Türkiye'de, değişen plan doğrultusunda Öcalan'ı getirecek uçağın hazırlıkları yapıldı. Hazırlıkları tamamlanan uçak, 10 Şubat 1999'da İstanbul'dan Uganda'nın Entebbe Havaalanı'na gitti. TC-CAG tescil işaretli Fransız Dassault imalatı Falcon 900B tipi bu uçağın işveren Cavit Çağlar'a ait olduğu da yine sonradan ortaya çıktı. 9 kişilik operasyon ekibinde, Atilla isimli kaptan pilot, Sadık Sindal ve Yalçın Bal isimli iki mürettebat dışında 5 MİT mensubu ve 1 askeri tabip yer alıyordu. Bu ekip, Uganda'nın başkentinde bulunan Entebbe Lake Victoria Hoteli'ne yerleşip, Kenya'dan gelecek haberi beklemeye başladı. 14 Şubat'ı 15 Şubat'a bağlayan gece, uçağın üzerindeki bayrak ve kuyruk numarası silinerek yerine Malezya bayrağı ve sahte kuyruk numarası yazıldı.
 
YUNAN ELÇİLİĞİ'NE BASKIN
 
15 Şubat 1999 günü sabah saatlerinde Kenya Dışişleri Protokol Şefi, elçilik binasına gelerek Büyükelçi Kostoulas'ı, Dışişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kathourima'nın yanına götürür. Burada gerçekleşen toplantının ardından Kostoulas, akşam saatlerinde Savvas Kalenteridis'i de yanına alarak eve geri döner. Kostoulas, Öcalan'a tanınan sürenin 15 Şubat'ta dolduğunu ve elçilik evinden çıkması gerektiğini belirtir. Öcalan'ın istediği bir günlük süreyi ise ‘Geceleyin neler olabileceğini garanti edemem’ şeklinde yanıtlıyordu. Bu görüşmeden bir kaç saat sonra Kenya polislerinin içinde olduğu, Kenya hükümeti plakalı beş araba, üç Land Rover tipi cip Öcalan'ın bulunduğu Yunan elçisi Kostoulas'ın evinin bahçesine park eder. Araçlarla gelen Kenya İstihbarat Şefi Noan Arap Ta, ilk olarak Kostoulas ile gizli bir görüşme gerçekleştirdikten sonra Öcalan'la da görüşür. Öcalan'ın hükümet güvencesi olmadan çıkmayacağını ilettiği Noan Arap Ta, ‘Uçak hazır bir an önce çıkın. Gece yaklaşıyor, geceleyin neler olabileceğini garanti edemem’ şeklinde tehditler savurur. 
 
Öcalan'ın tüm dayatma ve tehditlere rağmen evde kalmakta ısrar etmesi üzerine, devreye büyükelçi Kostoulas ve istihbaratçı Kalenteridis girer. Yunan hükümeti adına garanti sözü verirler; bu diyalogda ikna görevi bir kez daha özellikle Kalenteridis'e verilir. Kalenteridis'in Yunanistan devleti adına güvenceler vermesi Öcalan'ın elçilikten çıkmasında etkili olur. Bu süreçte Öcalan'ın uyuşturucu ilaçlarla uyuşturulmasına başvuruluyor. Hatta Öcalan, bu yöntemin günlerce sürdüğünü dile getirecekti.
 
ÖCALAN'IN AĞZINDAN 15 ŞUBAT
 
Elçi Kostoulas'ın evinin bahçesinde tüm itiraz ve tartışmalara rağmen Kenya polisleri, Öcalan'ı Kostoulas ve Kalenteridis'in gözleri önünde kendi araçlarına zorla bindirip Türk istihbaratına teslim eder. Türkiye’ye kaçırılan Öcalan, getirilişini şu sözlerle anlatmıştı: "Beni cip ile zorla kaçıranlar, Kenya güvenlik ve istihbarat yetkilileriydi. Arabadakilerin hepsi siyahi adamlardı; 4 kişiydiler. İlginçti, havaalanına vardığımızda herhangi bir polis veya kontrol noktası da yoktu. Havaalanına direkt girdik ve doğrudan uçağa götürüldüm. Bu da her şeyin önceden planlandığının bir başka işaretiydi. Siyahi adamlar arabayı, havaalanında bekleyen uçağın kapısına dayadılar. Uçağın etrafındakilerin hepsi silahlıydı. Sivil giyimli, kimilerinin siyah gözlüklü, kimilerinin de yeşil gözlü, sarışın-kumral, iri yarı-uzun boylu olan bu şahısların, ellerinde otomatik tüfeklerle tertibat aldığını fark ettim. İsrailli de olabilirler, ama daha çok Amerikalılara benziyorlardı. Bunların CIA ve MOSSAD elemanları olmaları yüksek bir ihtimaldi. Uçağa binme anına kadarki bölümde, Türkler yoktu. Türkler, uçağın içindeydi. Bu uçağa girer girmez, içindeki Türk Özel Timi, bir şey demeden üzerime çullanıp, beni yere yatırdı. Üzerimdeki her şeyi alıp, bantlarla her tarafımı bağlayıp, gözlerime de aynı kalın bantları yapıştırıp uçağın arkasına bıraktılar. Bilincim artık neredeyse tamamen gitmişti, yürüyecek durumdaydım ama düşünecek durumda değildim. İki saat sonra uyandım. Uçak iki defa indi; biri Mısır, diğeri ya İsrail ya da Kıbrıs'tı. Gemiyle 4 Şubat'ta boşaltılıp, benim için özel olarak inşa edilen tek kişilik ada hapishanesine getirildiğimde ise 16 Şubat sabahıydı. Aynı gün (16 Şubat 1999), Başbakan Bülent Ecevit, Türkiye'ye getirildiğimi kamuoyuna açıklayacaktı."
 
YARIN: Öcalan: İşbirliği reddettiğim için tasfiyem kararlaştırıldı 
 
MA / Ferhat Çelik