Şam olmadı Halep, Halep olmadı bari Efrin olsun; gerçek bu mu?

img

ANKARA - Suriye iç savaşının fitili yakıldığında “Şam'a gideceğiz Emevi Camii’nde namaz kılacağız” diyerek zafer müjdesi veren AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 7 yıl sonra uluslararası güçlerin desteğiyle Kürt şehri Efrin’de geçici süreliğine sokulmasını zafer olarak yansıtıyor. Peki, gerçek bu mu?

Türkiye ve desteklediği selefi gruplarla birlikte iki aydır havadan ve karadan bombaladığı Kuzey Suriye’nin küçük Kürt kenti Efrin’e girişini iç kamuoyuna “zafer” olarak yansıttı. Bugün yayınlanan gazetelerden Evrensel Gazetesi hariç tamamı “Efrin Zaferi” manşetleri ile çıktı. Küçük bir kentin ağır bombardımanlar sonucu “zafer” olarak yansıtılmasının altında birden fazla sebep yatıyor. 
 
SURİYE’NİN TAMAMI İÇİN YOLA ÇIKTI! 
 
Öncelikle “Efrin, AKP’nin Suriye siyaseti açısından gerçekten başarı mı” sorusu önemli. Çünkü, buradaki mesele Efrin değil, Suriye’de şekillenen denklemler meselesidir. Efrin, çok sonradan kurgulanan Suriye satrancının yeni görüntüsünü oluşturuyor. Oyun 2011 yılında kurgulandı ve AKP hükümeti açısından temel hedef “düşman” haline getirilen Esad rejimini yıkmak, Türkiye’ye bağlı ve bağımlı yeni bir yönetim oluşturmaktı. Suriye’deki isyan da bunun için tetiklendi. Türkiye’nin bu oyunda uluslararası ve bölgesel müttefikleri de vardı. Başlangıçta ABD, Türkiye, Arabistan, Katar aynı cephede yer alıyor ve Suriye’deki silahlı grupları destekliyorlardı. 
 
ŞAM’DA NAMAZ KILINACAKTI! 
 
AKP’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 5 Eylül 2012 tarihinde “En kısa sürede Şam’a gideceğiz ve inşallah oradaki Emevi Camii’nde namaz kılacağız” sözleriyle hedefin ilan etmişti. Erdoğan aynı konuşmasında, daha sonra torunlarına savaş açacağı Selahattin Eyubbi’nin kabrini ziyaret etme isteğini söylüyordu. Sonraki yıllarda izlenen politikaların tamamı Şam’ı ele geçirme hedefine odaklandı. Ancak gittikçe karmaşıklaşan Suriye meselesi, DAİŞ ve türevlerinin peydahlanması, uluslararası güçlerin önceliklerini değiştirdi. Türkiye ise nihai hedefine ulaşmak için DAİŞ ve türevlerinin varlığını bir avantaj olarak gördü. 
 
RUSYA’YA MECBUR KALDI
 
Üstelik Türkiye’nin Suriye’deki temel hedefi olan “Kürtleri durdurma” amacı için DAİŞ ve türevleri bulunmaz bir fırsata dönüşmüştü. Ancak, Rusya’nın bölgeye müdahale etmesi, Türkiye açısından da diğer bölge ülkeleri açısından beklenmedik sonuçlar yarattı. Türkiye Rusya’ya planlarını bozduğu için o denli öfkeliydi ki, Rus uçağını düşürecek kadar gözünü karartı. Daha sonra bu fevri davranışının yarattığı girdabı fark eden ve bundan kurtulmak isteyen Türkiye, zamanla Rusya’nın kullanımına açık hale geldi. Bir yandan buna mecbur kalan Türkiye, diğer yandan batı ile bozulan ilişkileri açısından da bu durumu bir fırsat olarak kullanmak istedi. 
 
HEDEF ŞAM’DAN HALEP’E VARDI
 
AKP hükümetinin politik aktörleri, Şam’ı ele geçirme hedefinin hayal olduğunu anladıkları andan itibaren hedef küçülttü. Planın ikinci aşamasında Halep merkezli Suriye’nin Kuzeybatısını kapsayacak geniş bir alana yayılan Sünni bir oluşuma gitmek vardı. Türkiye kendi kontrolünde hayata geçirilecek böyle bir bölge ile hiç değilse Suriye’deki amaçlarının önemli bir kısmına ulaşmış olacağını düşünüyordu. Ancak aylar süren savaştan sonra Halep’te Sünni grupların kontrolünden çıktı ve Suriye ordusu orada tam bir hakimiyet sağladı. Hatta orada imha olmaktan kurtulmuş olan güçler Türkiye’nin organizasyonu ile otobüslere bindirilerek İdlib’e tahliye edildi. Türkiye’nin hamlelerine karşı Rusya-Esad ittifakı farklı bir strateji izlemeye başladı. Bir yandan Türkiye destekli güçlerle alanda çatışılırken öte yandan Türkiye hem Astana sürecine dahil edildi hem de onun üzerinden savaşçı gruplar üzerinde zaman zaman kontrol sağlandı. Rusya ve Esad stratejisini bölge bölge, il-il alan kurtarma üzerine kurdu. Bu strateji kapsamında savaşçı suni gruplar önce bir bölgeden çıkarılıp başka bir bölgeye gönderiliyor ondan sonra da o bölge hedef seçilerek temizlenmeye başlanıyor. Bu strateji Esad ve Rusya açısından başarıyla uygulandı. Ancak, Türkiye’nin rahatsızlığını gidermek ve onun dinamitlediği çatışma potansiyelini düşürmek için Türkiye’ye geçici bir süreliğine de olsa alan açma düşüncesi hakim olmaya başladı. 
 
HALEP DE OLMADI BARİ EFRİN OLSUN!
 
Türkiye’de özellikle Halep’i de kaybettikten sonra Suriye’deki bütün enerjisini ve stratejisini Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumunu engellemek üzerine kurdu. Hatta Rusya ve Esad bilinçli bir şekilde Türkiye’nin bu istencini de kullanarak onu tümüyle buraya yönlendirdiler. Cerablus süreci böyle başladı. Ardından Efrin bu sürecin devamı olarak hayata geçirildi. Esad “zaten kendisine yar olmayacak” bir alan üzerinden Rusya’yı kattığı bir pazarlık süreciyle Türkiye ile pazarlık yürüttü.   
 
EFRİN’İN BÜYÜTÜLMESİNİN NEDENLERİ
 
Şam ve Halep’te istediğini alamayan Ankara, Rusya’ya verdiği ticari ve stratejik tavizlerle Efrin’e yönelmeyi kabul ettirdi. Türkiye, büyük bir zafer olarak sunduğu bu gösteri, 7 yıllık başarısız Suriye politikasının üzerini örtmeye çalışıyor. Yine bu gösteri ile esas olarak içeride muhaliflerine operasyon çekiyor. Efrin savaşı başladığında muhalefetin savaşa yedek kuvvet olarak yazılması bunun göstergesiydi. Türkiye öyle da ya böyle şuan için bulunduğu bölgelerden çıkarılacak. Türkiye’de bunun farkında ama “iç siyasette işi görülsün” diye “kalıcı ve büyük bir başarı elde” etmiş görüntüsü yaratmaya çalışıyor. Oysa bu hamlenin sahibi kendisi değil. Bu hamleyi kurgulayanların çok ince planları takır takır işliyor. Emevi Camii’nde namaz kılma iddiasıyla yola çıkan ve Selahattin Eyübbi’nin mezarını ziyaret etmek isteyen AKP ve Erdoğan’a çok büyük bir oyun oynandı. Onu Eyubbi’nin torunları ile çatışır ve savaşır hale getirdiler. Dolayısıyla bugün yaratılan “büyük zaferin” altında AKP’nin “çok büyük kaybetmesi” yatıyor. 
 
MA / Kenan Kırkaya