Komisyon raporu Dolmabahçe görüşmesiyle silindi 2019-11-07 09:02:34 VAN – Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla ilgili TBMM'de kurulan Şemdinli Komisyonu tarafından hazırlanan rapor, açılan dava ile aynı akıbete uğradı. Komisyon üyesi eski milletvekili Ahmet Faruk Ünsal, Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt arasındaki Dolmabahçe görüşmesinde “derin devlet ile AKP’nin Şemdinli davası üzerinde nikâh kıydığı” söyledi.    Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki Umut Kitabevi’ne yönelik 9 Kasım 2005 tarihinde gerçekleştirilen bombalı saldırı, “derin devlet”in karıştığı en çarpıcı örneklerden biri olarak tarihe kaydoldu. Saldırıyı gerçekleştiren Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİT) elemanları olan Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş’ın ilçe halkı tarafından suçüstü yakalanmış olması, bu yapılarla hesaplaşılması yönünde beklentilerini arttırsa da, sonuç tam tersi bir oldu.   Olayı araştırmak üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan Şemdinli Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan rapor, bu yönlü beklentileri suya düşüren ile adım oldu. Hazırlandıktan sonra birçok bölümü silinen raporun, alelacele Meclis arşivine gönderilmesi saldırı ile ilgili açılan dava üzerinde etkili oldu.   KOMİSYONUN KURULMASI    AKP, CHP ve Anavatan Partisi’nden 47 milletvekilinin önerisiyle oluşturulan komisyon, bölgede 3,5 ay çalıştı. Komisyon üyeleri saldırı ile ilgili 31 toplantı gerçekleştirip, yüzlerce yurttaşla yüz yüze görüşme gerçekleştirdi.    Araştırma Komisyonu, karşılaşılan kimi engellemelere rağmen ulaştığı önemli bilgi ve belgelerden oluşan 700 sayfalık raporunu tamamlayıp, kamuoyuyla paylaştı. Raporda, 15 Temmuz ile 10 Kasım tarihleri arasında Hakkari merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde 18 bombalama olayının gerçekleştiği, bunlardan yalnızca ikisinin PKK tarafından üstlenildiği, geri kalan eylemlerin faillerinin “meçhul” olduğu kaydediliyordu.     EMNİYET İSTİHBARAT: ANORMALLİK VARDI   Rapordaki en dikkat çekici bilgiyi ise Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun veriyordu. Uzun, Şemdinli olaylarıyla ilgili TBMM Araştırma Komisyonu'na verdiği bilgide şöyle diyordu:    “Olayların sıklığı, örgüt disiplinine uymayışı bizi tedirgin etti. Normal değil. Bir yerde olay yükseliyor, başka yerde çok düşük seviyede. Bir anormallik var. Halktan insanlar zarar görmediği halde örgütün üstlenmediği olaylar var. Demek ki şüpheli bir durum var. Yani başka bir güç anormalliği yapıyor. Hırsız evin içinden olursa kilit işe yaramaz. Dünya Barış Günü ve Kadınlar Günü'nde örgütün hiç bombası yok. Burada barış gününde bomba atılıyor. İmralı’ya gidecek otobüs sahibine tehdit var. Hakkari’de bu olaydan sonra bomba yok, olamaz da. TBMM el koyarsa olmaz.”   'SANIKLAR PERVASIZCA KORUNDU'    Hazırlanan raporun 638'inci sayfasında, “Örneğin Şemdinli kırsalında 10 Ekim 2005 tarihinde 11 kalaşnikof tüfek, 3 el bombası, 4 fünye, 1 roketatar, 1 parçalanmış, 5 sağlam roketatar mühimmatı, 211 sevk fişeği, 2 takım örgüt elbisesi ele geçirilmiş. Bombaların seri numaraları, gövde ve maşalarındaki harf ve rakam gruplarının açıkça belirtilmediği, imha edilenlerin de hangi usulle imha edildiğine dair belge ve tutanağa rastlanmamıştır” ifadeleri yer aldı.   Suçüstü yakalanan saldırı faillerinin nasıl korunup kollandığına dair ise, raporun 620’nci sayfasında şunlar kaydedilecekti: “Sanıkların büyük bir pervasızlıkla devlet tarafından nasıl korunup kollandığını açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre 27 Ekim 2005 günü meydana gelen bir olayı ortaya çıkardığı söylenen Özcan İldeniz’e daha önce verilmesi gereken takdirname, bu sanık hakkında dava açılıp tutuklanmasından sonra veriliyor. Anılan olayın şüphelisi olmasına, yargı süreci devam etmesine rağmen bu hususu gözetmede gerekli özenin gösterilmediği, tesis edilen işlemin yerindeliği konusunda tereddüt ve kamu vicdanında kaygı duyulmasına yol açılmış, olayın hassasiyeti ve nezaketine uygun tutum içinde davranılmadığı kanaati edinilmiştir.”    ALTINDAĞ'IN BÜYÜKANIT VE KAYA İLE İLGİLİ İFADESİ   Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun o dönem konuştuğu isimlerden biri de Diyarbakırlı iş insanı Mehmet Ali Altındağ’dı. Altındağ’ın soru-cevap şeklindeki yaklaşık 20 sayfalık ifadesi, saldırıyla ilgili açılan dava iddianamesine olduğu gibi eklendi.    Altındağ’ın ifadelerinde Ali Kaya ile Yaşar Büyükanıt'ın ilişkisine dair, “… Ali Kaya daha önce Diyarbakır’da görev yapmıştı, kendisi yaklaşık 10 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapmaktadır. Suç dosyası oldukça kabarıktır. Ali Kaya suç dosyası kabarık olmasına rağmen her nasılsa korunuyordu... O dönemin DGM Başsavcısı Nihat Çakar ve o dönemde 7. Kolordu Komutanı olan Yaşar Büyükanıt da bu kişiyi koruyordu. … Hatta internet haberine göre de şu anki Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve Ali Kaya için 'iyi çocuktur, suç işlemez' diyen Yaşar Büyükanıt, Kuşadası’nda birçok emekli paşa ile arsaya ucuz bir fiyata lüks villalar inşa etmektedirler. Kooperatifin başkanı ise bildiğim kadarı ile bir astsubaydır....Ayrıca itirafçı Abdulkadir Aygan o dönemde bir iş adamından aldıkları para karşılığı Ali Kaya’nın organizesiyle beni öldürmeyi planlamışlardı"  gibi çok önemli iddialar bulunuyordu.    KOMİSYON ÜYESİ ÜNSAL ANLATIYOR   AKP milletvekili olarak o dönem Komisyon’da yer alan isimlerden biri olan Ahmet Faruk Ünsal, yurtdışında olduğu bir sırada hazırladıkları raporun hızlıca oylanarak Meclis arşivine gönderildiğini anlattı. Ünsal'ın o dönem dair dikkat çektiği nokta ise, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında gerçekleşen "Dolmabahçe görüşmesi".    ‘TARİHİ FIRSAT KAÇIRILDI’   Ünsal, o görüşmede derin devlet ile AKP'nin anlaştığını düşüncesinde. Derin devletten kurtulmak için tarihi bir fırsatın kaçırıldığı kanaatindeki Ünsal, "Türkiye tarihinde derin yapılarla hesaplaşmak için böyle bir fırsat ele geçmemişti. Türkiye'de ilk kez derin bir yapıya halk tarafından suçüstü yapılmıştı" diye belirtti.   Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün yakalanan iki askerle ilgili "kefilim" sözünü hatırlatan Ünsal, yargı sürecinin zanlılar için gerektiği şekilde çalışmadığını belirterek, bunda ise "kefilim" sözünün önemli bir etkisinin olduğunu ifade etti.    ‘TÜRKİYE YÜZLEŞME İMKANININ KAYBETTİ.’   2007 yılı seçim sürecine girilen bir süreçte Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleşen o görüşme üzerinde duran Ünsal, "Şuan bile ikisinin halen ne konuştukları kamuoyuna açıklamadı. O toplantıdan sonra AKP içerisinde muhalefet yapan milletvekilleri tasfiye oldu ve Türkiye çok önemli bir fırsatı kaçırdı. O dönem AKP demokratikleşme fırsatını elinden kaçırırken, Türkiye, derin devletle yüzleşme imkanının kaybetti.    Bu karanlık hala Türkiye’de toplum, devlet ve siyaset üzerinde devam ediyor. Bu vesayet; demokratik seçimlerle halktan yetki alan insanların cezaevine atılmaları, belediye başkanlarının yerlerine kayyum atayarak yerlerinden alınmasıyla devam ediyor. 2007-2008’lerde sistem üzerinde ordunun vesayeti vardı. Şimdi sistem üzerinde AKP’nin vesayeti var. Ben o dönem 'devlet kendisini temizleyecek bir yargısal süreci yapamaz' diye tahmin ediyordum ve günün sonunda maalesef yapamadığını da gördük. O dönemin savcısıyla ilgili daha sonra işte Fetullahçı örgütlenmeyle ilişkili olduğuna dair bir takım sözler çıktı. Ama öte tarafta bu savcı bizzat AKP'nin HSYK üzerindeki gücünü kullanarak görevine tekrar aldırıldığını biliyoruz. Ama sonradan aynı AKP, Ferhat Sarıkaya’nın Fetullahçı örgütle bağının olduğunu iddia ederek, adeta Şemdinli iddianamesi üzerinde oluşmuş olan toplumun demokratikleşme mutabakatını bozdu ve savcıyı meslekten ihraç edip cezaevine attı" dedi.    'SİSTEM DERİN DEVLETE TESLİM OLDU'   Ünsal, olayın sadece Şemdinli’de yaşanmış kriminal bir olay olarak görülmemesi gerektiğini de vurguladı.   Ünsal, nedenini şöyle açıkladı: "Orada bir suç işlendi. Devletin resmi görevlileri orada gündüz vakti, o günkü sisteme muhalif olan bir esnafın dükkânına bomba atarak kaçmaya çalışırken yakalanıyor. Evet, bu bir olaydır. Bu olayın açığa çıkarılması tabi ki önemlidir. Ama bu olayın şahsında asıl olan devletin resmi görevlilerinin, muhalif olan insanlara karşı kriminal işler yapma cesaretini göstermesidir. Çünkü devlet nihayetinde siyasette herhangi bir taraf olamaz. Devlet hukukla çalışan bir mekanizmadır. Ama biz gördük ki bu olayda devlet, muhalif olan insanlara karşı kriminal işler yapma cesareti gösteren şahısları barındırıyor. Böyle şahıslar ortaya çıktığı zaman da onlarla ilgili hukuki işlem başlatma süreci de başarısız oluyor. Biz daha önce bunlara; vesayet kurumu, Ergenekon, derin devlet, kontra gerilla gibi farklı isimler veriyorduk. Ne isim verildiğinin çok önemi yok. Eğer sistem muhaliflere kriminal bir şekilde yöneliyor, devlet de bu memurları tasfiye edemiyor ise o zaman o sistem kendisini derin devlete teslim etmiş demektir."    'DERİN DEVLET İLE AKP NİKÂH KIYDI!'   Türkiye'nin bu fırsatı kaçırdıktan sonra ülkede birçok olayın yaşandığına dikkat çeken Ünsal, "Şemdinli sonrası çeşitli mitinglerin bombalanması, insanların sokak ortasında infaz edilmesi gibi başka kriminal olaylar yaşandı. Doğal olarak sistem kendisini Şemdinli'de temizlemiş olsaydı, bunlar yaşanmazdı diye düşünüyoruz. Şemdinli olayında bu iki asker ile ilgili verilen mahkumiyetler, bir şekilde yargısal süreçlere müdahale edilerek ortadan kaldırıldı ve askerler serbest bırakıldı.  Dolayısıyla bu mahkûmiyet ve serbest bırakılma sürecine baktığımız zaman AKP’nin bir şekilde derin devletle hesaplaşmak üzere bu meselenin üzerine yürüdüğü bir zamanda, Dolmabahçe’de Yaşar Büyükanıt’la, Recep Tayyip Erdoğan’ın hala açıklanmayan ve Tayyip Erdoğan’ın 'kıyamete kadar benim yanımda olacak bir sır' olarak dediği bu görüşmede neyin görüşüldüğünü bilmediğimiz için, derin devletle AKP’nin bir şekilde anlaştığını var sayabiliriz” ifadelerini kullandı.   Ancak Büyükanıt ya da Erdoğan, Dolmabahçe’de yaptıkları toplantının içeriğini açıklarlarsa, 'yanlış düşünmüşüz' veya 'doğru düşünmüşüz' hakkına sahip olduklarını belirten Ünsal, “Ama şu anda derin devlet ile AKP’nin Şemdinli davası üzerinde bir nikâh kıydığını, anlaştığını kabul etmemiz önünde hiçbir engel yok.  Bundan AKP rahatsızlık duyuyorsa o zaman Dolmabahçe görüşmesini açıklayacak. Ne konuştuğunu anlatacak ki, biz de bu şüpheyi AKP’nin üzerinde kaldıralım" dedi.   ‘RAPOR ALELACELE OYLANDI'   Yer aldığı Şemdinli Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporun kendilerinden bile kaçırıldığını dile getirdi.    Komisyon Başkanı Mehmet Elkatmış’ın hazırlanan raporu o dönem bir türlü komisyonun gündemine getirmediğini söyleyen Ünsal, yine yurtdışında olmasından ötürü yer alamadığı bir toplantıda hazırlanan raporun oylandığını iade etti.   Ünsal neden böylesi bir yola başvurulduğunu ise, “Adeta bizim muhalefet şerhimizi orada kayıt dışı tutmaya çalıştı. Ben o zaman bir görev için yurtdışına çıktım. Benim gittiğimi fırsat bilerek bu raporu oyladılar. Artık tarihe kaldı bunun yargılanması. Kimin raporda neler yaptığı, kimin yer aldığı, neyi nasıl örtmeye çalıştığı ve raporu adeta yangından mal kaçırır gibi Meclis'in arşivine postalanma meselesi tarihin konusu oldu artık” sözleriyle dile getirdi.   “Bunu artık tarih yargılayacaktır” diyen Ünsal, sözlerini “Bu yargılanmalar doğru yapılabilseydi, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı meselesi Türkiye’de artık konuşulmazdı. Çünkü suçüstü yakalanan bir mesele eğer yargıda herhangi bir şekilde sonuca ulaşmıyorsa insanlar doğal olarak yargının nasıl işlediği konusunda farklı bir kanaate ulaşıyorlar ve bu kanaat hukuk devletinde olmaması gereken bir kanaat" diyerek noktaladı.   YARIN:   Seferi Yılmaz ve Şemdinli tanıkları konuşuyor: