Bin yıllık kardeşlik ruhuna El Fatiha: Kazanan kim kaybeden kim? 2018-03-18 13:34:04 ANKARA - Efrin’in işgali üzerinden atılan “zafer çığlıkları”, kentte ne yaşandığının anlaşılmadığı anlamına geliyor. Bin yıllık ittifaktan ihtilafa geçiş anlamına gelen Efrin’de, kazanan ya da kaybedenin kim olduğu göründüğü gibi olmayabilir.  Fotoğraflar geliyor Efrin’den. Kentteki özgürlük heykellerine ipler bağlamış, adına ÖSO denilen DAİŞ bozması örgüt militanları özgürlük heykellerini, zalim Dehaq’a karşı zafer kazanan Demirci Kawa’nın heykellerini yıkıyor. Görüntüler, kısa süre önce kayyumlar tarafından Türkiye’de yıkılan Ehmedê Xanî, Orhan Doğan, Uğur Kaymaz heykellerini hatırlatıyor.   Kawa ve Dehaq mitolojisi üzerinden anlatıldığında görüntüler, “giden kim gelen kim” sorusuna cevap vermek için önemli işaretler barındırıyor.    MUSA’NIN KAVMİ GİBİ…    Öncesinde de insanlar katar katar, pikaplara binerek terk etmişti kenti. Bir yanıyla 1915 görüntüsü, bir yanıyla Halepçe sonrası Kürtleri anımsatıyor. Aynı görüntüler, Mısır’ı terk eden Musa’nın kavminin görüntülerini de anımsatıyor ya da bir diğer yanıyla hicreti. Özgürlük kolay değil, geçmişte bir Kızıldeniz yarmak yetiyordu; ama şimdi Kızıldeniz’i yardığınızda sizi gölette boğabiliyorlar. O yüzden artık okyanusları aşmanız belki de okyanuslarda yürümeyi öğrenmeniz gerekiyor.    ZAFER DEMEK!   58 gün sonra dünyanın en büyük ordusu, NATO gücünü, en gelişmiş silahları ve en büyük uçak filolarından biriyle küçücük bir ilçeyi “fethetmiş” olmakla “zafer çığlıkları” atıyor. Efrin’e girilen tarih de manidar. 18 Mart. Halepçe Katliamı’ndan iki gün sonra Newroz’dan 3 gün önce ve hatta Newroz haftasında Efrin’e girilmiş olunması büyük bir “zafer” olarak gösteriliyor.    Geçmişte Dersim yakılıp yıkılırken aynı sevinç duyulmuştu. Ancak bunu yapanların yakasından düşmedi Seyit Rıza’nın ve yoldaşlarının ruhu.    TARİHİ İTTİFAKTAN TARİHİ İHTİLAFA   18 Mart aynı zamanda bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılması itibariyle Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü olarak kabul ediliyor resmi olarak. 103’üncü yıldönümü kutlanan ve büyük bir zafer olarak anılan Çanakkale muharebelerinde elde edilen “zafer”, 1071 yılından başlayarak gelişen Türk-Kürt ittifakının önemli ayaklarından biriydi. Sonrasında kimi milliyetçi çevreler Kürtlerin Çanakkale Savaşı’nda yer almadığını ileri sürse de, Kürt illerinden Çanakkale’deki savaşa katılan ve hayatını kaybedenlerin sayısı bugün milliyetçi geçinen Yozgat, Osmaniye gibi pek çok ilin verdiği kayıplardan çok daha fazla.    Ayrıca Kürtler “Çanakkale’de öldü mü ölmedi mi” gibi suni bir tartışmadan ziyade, Mustafa Kemal, Anadolu için verilen mücadelenin kazanılması için Kürtlerin mutlaka desteğine ihtiyaç olduğunu biliyordu. Bunun için Mustafa Kemal, “milli mücadelenin” başlangıcı olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmadan önce Erzurum Kongresini toplayarak Kürtlerle birlik arayışına girdi.    KÜRTLERLE İTTİFAK ARAYIŞI   Misak-ı Milli sınırlarının savunulması kararı alınan 23 Temmuz ve 7 Ağustos 1919 tarihleri arasındaki Kongre, mücadele kararının resmi düzeyde alındığı ilk kongre olması itibariyle de önemli. Yine kongrede, Kürtlerden oluşan “Temsil Heyeti” ismiyle bir oluşuma gidilmesi de Kürtlerle yapılan ittifakın resmileşmesi anlamına geliyordu.    AYNI GÜÇLER BU KEZ TÜRKLER İLE KÜRTLERİ ÇATIŞTIRDI   Güncel olarak ise Efrin’de yaşananların bir kaç önemli sonucu var. Birincisi, 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale’de Kürtler ile Türklerin ortak kazandığı zaferden 103 yıl sonra Kürtlerle Türkler çatışır hale getirildi.    Üstelik 103 yıl önce Çanakkale üzerinden Anadolu’ya giremeyen güçler, 103 yıl sonra Kürtlerle Türkleri Efrin’de karşı karşıya getirerek bu bin yıllık ittifakın “kadim bir düşmanlığa” dönüşmesinin de temelini atmış oldu. 103 yıl önce Çanakkale’de verilen mücadele, Ruslara, ABD’ye, İngilizlere ve onların müttefiklerine karşı verildi, bugün Türkiye’nin Efrin’e girmesinde de aynı güçler söz sahibi.    Dolayısıyla Efrin’de kazanan, oraya DAİŞ unsurlarını sokan Türkiye değil. İktidarların hesapları bir yana Türkiye, Efrin’de kaybeden tarafta. Türkiye Efrin’de bin yıllık ittifakını kaybetti. Bir kaç yıl önce kurulan ve bin yıllık kardeşliği güncellemesi açısından son derece önemli olan Eşme Ruhu gitti, yerine düşmanlığı getiren Efrin travması girdi. Efrin’de bugün yaşananlar bin yıllık ittifakın “ruhuna El Fatiha” anlamına gelir.    EFRİN’İN SONUÇLARI..    İkinci önemli husus, Türkiye’nin Efrin özgülünde yaşadığı erken iktidar hastalığı ve zafer sarhoşluğu. Efrin, Kürtlerin yurdudur. Nasıl ki, yüzlerce yıldır Cizre tekrar tekrar fethedilmesine, yakılıp yıkılmasına rağmen Kurdiliğinden bir şey kaybetmediyse, nasıl ki 1938’e rağmen Dersim halen Kürt ise, nasıl ki Kerkük bütün işgallere ve el değiştirmeye rağmen bir Kürdistan şehri olarak halen kabul ediliyorsa, Efrin de Kürt kenti olarak kalacak.    Demografik yapıyı değiştirme girişimleri de bu gerçeği değiştiremez. Yıllar önce Esad rejiminin “Arap Kemerleri” nasıl bugün işlevsiz hale geldi, yarın AKP’nin kurduğu yeni “kemerler” de işe yaramayacak.    YARINA NASIL BİR SÜRPRİZ HAZIRLIYORLAR!   Üçüncü önemli sonuç, bugün zafer gibi görünen sonuç yarın başa bela olabilir. 1915 yılında Ermeniler katledilirken dünya buna sessiz kaldı. Hatta Almanya gibi ülkeler doğrudan bu katliama destek verdi ve içinde yer aldı.    Yazar Serdar Dinçer, konuya ilişkin hazırladığı bir kitabında, “1914 yılında Osmanlı devletine giden, 800 subay ve 20-25 bin askerden oluşan bir Alman askeri misyonu var. Bu misyonlardan ikisinin yaptıkları belgeli. Yarbay Eberhard Graf Wolfskeel von Reihenberg, Kahramanmaraş'ın Zeytun bölgesinde kendilerini savunmaya çalışan Ermenileri topa tutuyor. Demiryoluyla asker sevkiyatından sorumlu olan Karl Anton Johann Eduard Sylvester Boettrich ise demiryolu inşaatında zorla çalıştırılan Ermenilerin tehcir edilmesi emrini imzalıyor. Yunan ve Ermeni tanıkların anlatımlarında da hep Alman subay ve askerlerinden söz ediliyor. Bu Almanlar hep kurmay subay. Yani Osmanlı askeri birliklerini organize ediyorlar” sözleriyle Almanların sorumluluğuna işaret ediyordu. Şimdi Almanya dahil pek çok ülke 1915’i “soykırım” olarak nitelendiriyor.    Fransızlar başta olmak üzere Hitler’in palazlanmasında ve Yahudi Soykırımı yapmasında bütün Avrupa ülkeleri pay sahibi oldu. Daha sonra bu soykırım Hitleri götürdü, Almanya’ya dünyanın en büyük utancını yaşattı ve Yahudileri de dünyanın en güçlü halklarından biri haline getirdi.    Saddam Efrin’de katliam yaparken en büyük müttefiki Amerika’ydı. Ancak Amerika aynı gerekçeyle Saddam’ın sonunu getirdi, Irak’ı yaşanmaz bir ülke haline getirdi. Srebrenitsa Katliamı, BM barış gücü askerleri ve Hollanda Kuvvetleri’nin gözleri önünde yaşandı. Dünya önce seyretti, sonra da sorumluları cezalandırdı. Dolayısıyla bugün yaşananlar bir zafer gibi görünse de yarın kimin başına ne açacağı beli değil.    KÜRTLER ÖZGÜRLÜKTEN VAZGEÇMEZ   Dördüncü önemli sonuç ise, Kürtler açısından ortaya çıkıyor. Kürtler, Cizre ve Nusaybin ile birlikte beli bir travma yaşadılar. Efrin bunu derinleştirdi. Bugün Efrin’i kaybetmiş gibi görünseler de, Kürtler o bölgede 7 yıldır özgürlük iklimi yaşadı, kendi kendini yönetme deneyimi edindi üstelik de alternatif bir şekilde. Özgürlüğün tadına varan bir halkı ondan vazgeçirmek artık çok zor.